Bu sabah,
neredeyse öğleye kadar haylaz Kuyruk yüzünden oldukça stresli anlar yaşadım. O
anlarda stresten
bunalmıştım ama arada komik şeyler de yaşadık. Eve gelince eşime anlatıp epeyce
güldük. Biz her sabah kızlarla orman yolunda yürüyüşler yaparız. Hatta onların
sağlığı için kısa mesafeli koşmayı bile deniyorum. Çoğunlukla bize
yakın komşulardan birinin bir yaşındaki
Kangal kırması köpeği yaramaz Paşa da bize katılır. Bu köpekçik gün
boyunca başı boştur. Paşa’yı seviyorum ama beni kaygılandırıyor.
Alıştırmadıkları için asla gezdirme tasması istemez. Yoğun trafikte gezer durur. Benim
kızların yürüyüş ritmini de bozar. İşte bu sabah da öyle oldu. Paşa yine bize
katıldı ve kurt kız Kuyruk’u yaramazlığa
davet ede ede bize eşlik etti. Kuyruk çok güçlü, çok iri ama bebek gibi korkak bir kız.
Arabalar biraz hızlı ve gürültülü geçseler korkudan yere yapışır. Bir sincap
görse korkar. Bu hallerine gülerim fakat güvenliğimiz açısından bilinsin istemem.
Çünkü orman yolunda kimlerle karşılaşacağımız belli olmaz. Yakın köylerden
yürüyerek kasabaya giden insanlar, avcılar, çobanlar, kozalak ya da şişe toplayanlar çıkabilir karşımıza. Kimin
ne olduğunu bilemeyiz ki. Çoğunlukla sorarlar, ‘’köpek saldırgan mıdır?’’ diye.
Ben de ciddi bir ifade ile, ''o bir koruma köpeği, yaklaşırsanız saldırabilir.
Sessizce bize bakmadan geçin!'' Derim. Evet yaptığım çok da dürüstçe bir davranış
değil ama ne yapayım güvenliğimiz önemli.
Neyse bu sabaha dönelim, Paşa’nın tacizleri ile yürümeye çalışırken
Kuyruk bir anda elimden kurtulup kaçtı. Ardından Paşa da fırladı ve ormanda
gözden kayboldular. Nasıl panikledim anlatamam. Ormanın sonundaki şehirler arası
ana yola çıkabilirler, ya da pek uzak
olmayan yerleşim yerlerine gidip tavuk kovalayabilirler, birileri onları av
tüfeği ile vurabilir vs. vs. Bir süre uzaktan deli gibi koştuklarını, bir
görünüp bir kaybolduklarını gördüm.
Sonra turistlerin jeep konvoyunu durdurduklarını, epeyce çığlık atıldığını izledim. Tüm gücümle Kuyruuuk! Paşaaa! Diye bağırıyorum. Ben
yaklaştıkça onlar kaçıyorlar. Peşlerinden koşmak yerine bir taşa oturup
beklemenin daha mantıklı olacağını düşündüm. Biraz bekledim, yanılmamışım, beni
gözden kaybedince ve sesimi duymayınca
aranmaya başlamışlar. Biraz sonra yakınıma geldiler. Hatta Paşa dibime
kadar gelse de hain Kuyruk uzaktan bakıyor. Çağırınca yine kaçıp gözden kayboluyor. Deli olacağım.
Aklıma köpekleri birkaç dakikada yola getiren Cesar Millan geliyor, daha da
sinirleniyorum. İşin aslı öyle değil tabii ki; adam çok iyi bir köpek eğiticisi
olsa da, o işler öyle belgeselinde gösterdiği gibi beş dakikada olmuyor. Derken
köpekler yine yakınlarımda ama yakalanmaz modda iken komik görünümlü, tombulca bir adam
göründü. Bu kişi, köy halkından uzaktan tanıdığım orta yaşlı bir adam. Yürüyüşe çıkmış. Bazen
karşılaşıp selamlaşırız ama pek sevmem kendisini. Neden derseniz, karısını sık
sık hırpaladığı, hatta dövdüğü bilinir.
Kayın validesi de nasibini alıyormuş ara sıra, öyle söylüyorlar. Ramazan boyunca
Kur’an öğrenmeye hevesli yaşlı kadıncağıza kaba davrandığını, hatta ‘’sen
öğrenemezsin, kafan çalışmıyor’’ deyip herkesin
içinde aşağıladığını bizzat o teyzeden duymuştum. En sinirli halimde karşıma çıkınca
da bunlar geldi aklıma.. Köpekleri
görünce bana şöyle seslendi:
-Isdırır mı Hoca
Hanım?
-Sinir tepemde
ya;
-Öğretmen Hanım
demek istediniz galiba..
Bana zaman zaman ‘’hocanım’’
diye (a harfini uzatarak) hitap edenler oldu ve nazikçe ‘’Öğretmen Hanım’’ demelerini tercih ettiğimi söylemişimdir ama bu adam gerçekten komik bir şekilde
sözcükleri ayırarak ‘’Hoca Hanım’’ diyordu, içimden güldüm.
Sonra onun deyişi
ile devam ettim.
-Üfff, öyle bir
ısdırır ki.. Koparmadan bırakmaz. Bu köpek deli, yanındakini de kendine
uyduruyor. Aman fazla yaklaşmayın, sessizce uzaklaşın.
O anda muzipliğim ve hainliğim tuttu. Karısına el kaldıran
adamdan intikam alma zamanı.
-Siz
korkmadığınızı belli etmek için sakince marş söyleyin. Gençlik Marşı’nı çok
sever bu kurt. Dağ başını duman almış diye başlayan marş var ya..
Marşı
mırıldanarak ardına bile bakmadan uzaklaştı. Adamın haline gülerek bir an
sinirimi, stresimi unuttum.
Kuyruk beni çok üzdü, çok uğraştırdı ama iyice
yorulunca yakalamayı başardım. Eve gelince
bir güzel yıkayıp ön kapıya
bağladım. Normalde asla bağlamam ama şu
an cezalı. Uslu uslu oturuyor. Ben balkona çıkınca kuyruk sallayıp barışmaya
çalışıyor. Haylaz kız, yüreğime indiriyordu neredeyse, bu günü hiç
unutmayacağım.
Ben bu yazıyı yazarken Paşa da gelmiş. Öykümüzün baş karakterlerinden biri olarak hadi o da eksik kalmasın:))