Begonvilli Ev'de yine küçük mutlulukların hüzünlerle iç içe geçtiği bir dönemdeyiz. Şimdilik hüzünlerimi kendime saklayıp ufacık mutlulukları paylaşmak ve çoğaltmak geliyor içimden.
Ve...
O bildik cümle aklımda, ''bu da geçer''
Deniz servisi tam da bizim sokağın başında duruyor. Plaj kıyafetli, simsiyah olmuş cildi parlayan topluca bir hanım çevik hareketlerle atlıyor servisten. Kocaman çantası, kocaman gözlükleri ile selam vermeden geçip gidiyor.. Kışın buralarda görmediğim biri, yazlıkçılardan olmalı. Derken kapı çalınıyor, sütçü Havana Bacı beş litrelik süt damacanası ile süt getirmiş. ''Aman uğraşacak halim yok bununla'' diyemiyorum. Öyle ya, emeğe saygı, ya küser de bir daha getirmezse vs. vs. Parasını denkleştirip gönderiyorum. Sütü ocağa koyup ''taşırmasam bari'' diyorum. Kafam dolu iken hep yaptığım gibi.. Eşim kavaltısını yaptı ve köşesinde çoktan kitabına gömüldü. Piraye Şengel'in Hayat Tutulması adlı romanını okuyor. Eşim tam bir kitap kurdudur. Neyse ki öyle:))
Sözüm ona ufacık mutlulukları paylaşacaktım, hala bunlara gelemedim. Yoksa ben sandığımdan daha çok mu hüzünlerdeyim? Zaten Begonvilli Ev'in mutlulukları bilindik değil mi? Minik patili dostlar, ağaç, kuş, çiçek, böcek ... Bir de dost gülümsemesi, kültür sanat çeşnili izlenceler, o kadar.. Eee işte ben de biraz onlardan söz edeyim demiştim ama sözü uzattıkça uzattım. Bu arada iki parça halinde pişmekte olan sütün bir bölümü neredeyse taşıyordu, kurtardık. Şimdi bahçeye inip sabah açtığım fıskiyenin yerini değiştirmeliyim. Belki güzel bir kaç fotoğraf karesi ile dönerim. Böylelikle küçük mutluluklar sözüm havada kalmamış olur.
Evet, geldim;
bakın neler takıldı objektifime:
Pofuduk Anne sabah doyurduğum yavrularının oyunlarını izliyor. Hareket halindeki yavruları çekemedim. Artık siz hayal edin. Bu arada hala mükemmel annelik devam etmekte.
Sonbaharda olacağını umut ettiğim kabaklar çiçek açtılar.
Japon güllerim şu günlerde cömertçe açıyorlar.
Bu eve taşındığım zaman bahçede hiç begonvil olmadığını görüp üzülmüştüm. Oysa bu ev de ''Begonvilli Ev'' olmalıydı. Taşınır taşınmaz bu begonvilleri diktim. Bir yıl sonra çiçek açtılar:) Henüz istediğim gibi değiller ama idare ederler.
Bu arada fotoğraflar yüklenirken süt taşırılmadan pişti, sabahtan beri mutfak tezgahında bekleyen kahvaltı bulaşıkları makineye yerleştirildi. Teknolojiye daha çok minnettarım böyle günlerde.
Hatta veranda ve merdivenler bile paspaslandı.
Bu katlanabilir sevimli tabureleri dün kapanmak üzere olan bir mağazada buldum. Mağaza demek de doğru olmaz, otantik bahçe malzemeleri ve el yapımı dekoratif ürünler satılan bir dükkan. Bambu sandalye bakmak için girdik, çok ucuza(tanesi on lira) bu tabureler ilişti gözüme. Keyfim yerine gelirse, boyar, patchwork minderler diker çok amaçlı olarak kullanırım. Bu halleri ile bile çok şirinler.
Asıl şaşırtıcı bir konuyu sona sakladım? Bu Biber'e ne oldu böyle?
Dün bahçeye inince salıncakta keyif yaparken buldum onu ama gözlerime inanamadım. Tüyleri gitmişti!
Burnundaki açık renk çizgi olmasa şüphe edeceğim, başka bir kedi mi diye.. Ama zümrüt yeşili gözleri, burnundaki çizgi, göğsündeki açık renkli bölüm aynı. Biber uzun tüylü olduğu için tasma kullanamıyor. Traş ettirmeyi düşündüm ama veteriner uyutarak edebileceğini söylediği için kıyamamıştım. Acaba bu işi kim yaptırdı? Bu güne dek hiç ilgilenmeyen eski sahipleri olamaz. Diğer komşular ise bırakın Biber'i, yavrulara bile bir avuç mama vermiyorlar. İşleri yok da Biber'i mi traş ettirecekler.. Doğrusu tam bir muamma.. Derken olay akşam üzeri çözüldü.
Ama bunu da bir sonraki yazıda anlatayım. Çünkü bugün gerçekten de gevezeliğim tuttu ve yazı uzadıkça uzadı.
Tüm dostlara sevgiler, selamlar Begonvilli Ev'den. Sağlığınız ve keyfiniz hep yerinde olsun..