Bir Kızılderili atasözü ''insanlar doğadan uzaklaştıkça kalpleri sertleşir'' der. Doğru ise varın siz düşünün insanlığın halini..
Neyse ki, kalpleri sertleşmemiş çocuklara, torunlara sahip olmak isteyen, istemekle de kalmayıp bunun için mücadele veren bazı duyarlı genç insanların bir takım örnek çabaları var ülkemizde. Elbette duyarlılığın yaşla başla ilgisi yok. Benim bugün CNN Türk'de tesadüfen izlediğim bir belgeselde gördüğüm örnekte bu genç insanlar vardı, o yüzden öyle diyorum.
Başını kaçırdığım bölümde,
Antalya, Alakır Vadisi sözleri kulağıma çalınıverdi ve hemen yapmakta olduğum işi bırakıp koştum tv başına. Çünkü biliyorum ki, Alakır Vadisi'nde, insanlara daha çevreci yeşil enerji diye yutturulmaya çalışılan Hes sorunu var. Orada yaşayan bir avuç insan doğalarını koruma savaşı veriyorlar nice zamandır. Üstelik mahkemenin durdurma kararına rağmen çalışmalar devam ediyor her nedense. Yani yasalara göre haklı olmak da yetmiyor; bir şeyler dönüyor, hiç de hayırlı olmayan..
(Tık)Alakır nehri nerede diyenler içinVe bölgede yaşanan Hes ile ilgili ilginç olaylar:
http://www.yesilgazete.org/blog/2012/04/05/alakir-vadisinde-ilginc-olaylar/Bu konulara olan ilgim beni tv karşısına oturtuyor hemen. Evet yanılmamışım; konu, bu bölgede ekolojik yaşama gönül vermiş bazı ailelerin kendi çabaları ile oluşturdukları yaşam formu ile yaşama alanlarıydı. Kaçımız başarabiliriz diye düşündüm ve imrendim doğrusu.
Kısacık bölümde gördüğüm şunlar:
Genç çiftlerin tamamen kendi emekleri ile yapılmış, yörenin onlara sunduğu malzemeden oluşan oldukça basit ama kullanışlı kulübemsi evler. Tuvalet hatta banyo dışarıda. Elektrik yok, televizyon, buzdolabı yok, sadece radyo var. Gördüğünüz pek çok şey çevreden edinilmiş doğal malzemelerden yapılmış. Örneğin banyonun zeminindeki düzgün taşlar dere yatağından toplanmış. Yaşama alanları Tarzan'lı Jane'li bir masal dünyasının günümüze harika bir şekilde uyarlanmış hali. Mutfağı, kileri, dinlenme çardağı vs. vs rüya gibi(bana göre). Bazıları için kabus gibi de olabilir. Çünkü bitkilerle, hayvanlarla iç içe, doğanın bir parçası gibi yaşanıyor.
İzlediklerimden sonra, kim bilir ne zorluklar yaşamış ve yaşamakta olan bu insanların kim olduklarını araştırmaya başlıyorum ve merakım şaşkınlığa sonra da hayranlığa dönüşüyor. Az önce izlediğim genç çift, sırf doğaya olan tutkuları nedeni ile seçmemişler bu yaşam tarzını.
Buyrun Tuğba ve Birhan çiftinin ve onların destekçisi yakın arkadaşları ve komşuları bir avuç insanın öyküsünü gazeteci Güven Eken'in kaleminden okuyun:
Radikal gazetesi yazarı Güven Eken, Birhan ve Tuğba'nın hikayesinden yola çıkarak Alakır'a sahip çıkanların HES ile mücadelesini anlatıyor. İşte Güven Eken'in o yazısı...
TIKLAYIN Tuğba ve Birhan bu onurlu savaşta yalnız değiller. Yanlarına yeni taşınan Elif, Tayfun ve şimdi altı aylık olan bebekleri Can da var. Hep beraber yaptıkları ‘yuva’yı adım adım fotoğraflamışlar. Günde 8 saat çalışarak yaklaşık iki ayda tamamladıkları evin malzemeleri: Taş, toprak, çalı, gübre, ağaç ve en yakın yerleşimin atıklarından kapı, pencere, tahta, lavabo, lastik, musluk, cam... Evin ‘kolonları’ meşe direklerinden. Araları çalıyla doldurulmuş, üstleri çamurla sıvanmış. Ahşap pencereler ve masif kapı, Antalya’nın eski bir konağının hurdasından... “Şimdi öyle kapı yok. Parasıyla bile yaptırılamayacak kadar değerli, ustası kalmadı artık. Atık aslında en güzel malzeme. Sokağa o gözle baksanız çıldırırsınız, bir şehir kuracak kadar çok şey var modası geçti diye atılmış” diyor Birhan. Onlara göre '‘En yakın malzeme, en doğru malzemedir.’'
İşte ‘TOKİ tektipçiliğine karşı başka bir mimarinin mümkün olduğunu göstermek için’ hazırlayıp internetten yaydıkları ‘doğayla uyumlu ev yapma kılavuzu’nun kısaltılmış versiyonu:
http://zmogenc.com/2012/05/adim-adim-ekolojik-ev-yapim-rehberi/Tuğba ve Birhan’ın yaşamı, kendi kişisel çıkarları ile meşgul olmaktan, insanlığın geleceğini düşünmeyi aklına getirmeyen insan uygarlığına inat Antalya’nın dağlarında bir anıt çınar gibi kök salıyor. Onların mütevazı yaşamı insan için başka bir dünyanın mümkün olduğunu ispat ediyor.