29 Eylül 2012 Cumartesi

Seramik Viski Şişesi

Aşağıdaki tablo Dmitri Annenkov'a ait. 


Bu tür tabloları çok severim ve detaylara, objelere dikkatle bakarım. Burada gördüklerimin içinde formu ve rengi ile en çok dikkatimi çeken seramik  viski şişesi olmuştu. Zaten değişik materyallerden yapılmış ilginç  şişelere  bayılırım.

Geçen hafta  çoktandır gitmediğim  Bakırcılar Çarşısı'na yolum düştü. Bir kaç parça bakır obje aldım ve yarı antikacı denilebilecek bir dükkanda bu  seramik  şişenin  benzerini bulmayayım mı? Hemen kaptım tabii ki.. Sadece tıpası yoktu. Üzerindeki yazılar falan orijinal.


 

 Üstelik benim şişemin yeşili çok daha hoş bir tonda. 












28 Eylül 2012 Cuma

Yeşil çay nasıl demlenir?



Yeşil çayın yararlarını duymuşsunuzdur. Eğer duymamışsanız ya da ilgilenmemişseniz bir göz atın :

Yeşil çay - Vikipedi

Elbette her şeyin fazlası zararlı. Yeşil çayın da.. İçerdiği yüksek kafeini göz önünde bulundurarak tüketmeli.

Gelelim asıl konuya; yeşil çay nasıl demlenir?

Bu güne dek bir kaç kez tek içimlik poşetlerdeki  yeşil çayı tüketmiştim ancak pek de  sevememiştim. İşte bu nedenle demleme yeşil çay yapmaya  karar verdim. Çayı  satın aldığım aktar  bu konularda oldukça  bilgili.  Bana şu tarifi verdi. Uyguladım, fena  olmadı.

1 fincan için 1 çay kaşığı dolusu yeşil çay hesabı ile yeteri kadar çay.
1 çubuk tarçın
sekiz on  tane karanfil

Suyu kaynatıp altını kapayın ve üç beş dakika soğumasını bekleyin. Çünkü ideal demleme sıcaklığı  kaynamakta olan su değil 80 derecedeki su.

Demliğe çayı, tarçını ve karanfilleri koyup çaya uygun miktarda sıcak su ilave edin.

Altı dakika demleyin. Üç dakika  diyenler de var ama bana altı dakika tavsiye edildi. Süzerek çayınızı içebilirsiniz. Şeker tavsiye edilmiyor, ancak  bal ve limonla lezzetlendirebilirsiniz.

Demlikte  kalan çaylar ve diğer malzeme  üç kez  demlenebiliyormuş. Ancak yeniden demlemelerde demlenme süresini üçer dakika daha uzun tutmanız gerekiyormuş.

Afiyet olsun!

26 Eylül 2012 Çarşamba

AOÇ Başkanlık Sarayı Olmasın ! Olmamalı!!!

Aylar önce yazmıştım, bu sabahın haberlerinde görünce içim acıdı; çiftliğin ağaçlarını kesmeğe başlamışlar. Yeniden paylaşıyorum:
Sevgili komşum Colette'in sayfasında okudum.( evimi seviyorum ) O da
Sevgili ASORTİK KREP 'in bloğunda görmüş ve paylaşmış.
''Yok artık!! Yazıklar olsun!!'' diye bir tepkiden sonra hemen paylaşma girişiminde bulundum.
Bu fotoğraf oldukça yeni.(27 Haziran 2012 tarihli) Tık Fotoğraftaki kişilere dikkatli bakın! Doymamış olmalılar ki, çiftliği babalarının çiftliği konumuna getirme daha da önemlisi Atatürk'ün izlerini silme çabasındalar..

AOÇ ( Atatürk Orman Çiftliği ) Başkanlık Sarayı yapılmak isteniyormuş. Ankara Mimarlar Odası bu uygulamaya karşı çıkmak üzere imza kampanyası başlatmış. Destek vermek isterseniz, http://www.mimarlarodasiankara.org/index.php?Did=4681&Page=1 bağlantısına tıklayabilirsiniz.

25 Eylül 2012 Salı

Bozkır'ın Tezenesini de uğurladık!

Çok severdim türkülerini.. Artık dinlerken çok hüzünleneceğim..

Mekanın cennet olsun  büyük usta!

Neşet Ertaş - Vikipedi

24 Eylül 2012 Pazartesi

Çatı odaları

Bir tane de bizde var.

Ancak depo olarak kullanıyoruz. Oysa  güzel bir yalıtımla ve hoş bir dekorasyonla değerlendirilebilir bu tür odalar.

Aşağıdaki resimleri gördükten sonra daha bir  heveslendim çatıdaki odacığı değerlendirmeye..




22 Eylül 2012 Cumartesi

Eylül'ün Güzellikleri

Kasımpatılar erkencidir bizim buralarda. Balkonumda ve bahçemde açmaya başladılar. Chrysanthemums Chrysanthemums Chrysanthemums


 Bu güzelliğin adını bilen varsa söylesin
.Tiny purple flowers Orange Rose Orange Rose
My Flowers Grapefruit Pomegranates My Dear Cat Cats My Garden

Onlar ve diğerleri için!


SESSİZ KALMA SUÇA ORTAK OLMA

Haydi Antalya!! Onlar olmayan hayat çok tatsız olmaz mı? ÖLÜM YASASINA ''HAYIR!'' demek için 30 EYLÜL de 14.00 de Muratpaşa Cami'nin önünde buluşalım.

Haydi İstanbul! İstanbul'da Taksim Meydanında buluşulacak!

Haydi Türkiye! Canların katledilmesine göz yumma!!!

20 Eylül 2012 Perşembe

İnsanlık Halleri

Öyle bir psikolojiye girdik ki ulusça;

neredeyse gülmekten, gülümsemekten utanır olduk.. Hep tedirgin, hep üzüntüye hazır olma halleri.. Blog sayfalarında bile insanlar, neşeli, keyifli paylaşımlar yapmağa çekinir oldu. Acı habersiz  gün geçmiyor ki.. Henüz bir şoku atlatmadan  beterin beteri denebilecek  olaylar, durumlar.. Vah vah! Tuh tuh! ve  popülist söylemler..''Vatan sağ olsun!'' lafı ise kafama tokmak  gibi gelir oldu artık; içi boş ama  acıtan bir tokmak...

Oysa insanız, üzüleceğiz  de, yeri geldikçe  gülümseyeceğiz de..''Benim acım seninkinden fazla, sen gülüp eğleniyorsun, bak ben nasıl da yas tutuyorum''   tavırlarını  sığ ve  yersiz buluyorum. Bana göre  asıl aymazlığımız, üzüntümüzü yaşayıp  sonra  bir daha olmayacakmış gibi davranmak. Nedenlerini, nasıllarını fazla irdelememek. Lanetler okuyup, acımızı incinmişliğimizi, korkularımızı ifade edip ötesini kurcalamamak. İşte genel  tutumumuz böyle.  Siyah kurdeleler, serzenişler elbette  susmaktan iyidir ama başka bir şeyler yapmamız gerekmiyor mu ulusça, ne dersiniz? Söylemek istediklerimi anlayan anlamıştır..

18 Eylül 2012 Salı

Biber Evde!

Biber

Bu bir özeleştiri yazısıdır!

Özü sözü bir olmak, en takdir ettiğim insan davranışlarından biridir. Öyle de olmak gerekir zaten; sözde değil özde insan olana bu yaraşır.

Ne var ki bazen istemesem de söylediğim başka, yaptığım başka olabiliyor, ne edeyim...

Evet, utanç verici bir durum ama bir konu var ki, zayıfım işte..

Aşağıda anlatılanlar bizim evde yaşandı, yaşanmakta. Konu daha iyi anlaşılsın diye renklerle belirledim söylemlerimi ve eylemlerimi. Söylemlerim kırmızı, iç sesim ve eylemlerim ise mavi.. Açıklama bölümleri ise siyah olsun.

Artık bu evin kotası doldu, sağlık sorunlarım da var. Bir daha eve hayvan almak yok!

Allah'ım ne olur karşıma, yaralı, bakıma muhtaç, terkedilmiş kedi ya da köpek çıkarma. Büyük büyük laflar ediyorum ama ya dayanamaz alırsam?

Yok, yok alamam! Elimin hali ortada. Hem git gide yaşlanıyorum da. Nasıl başederim? Evet bahçede sokakta bakarım elimden geldiğince ama eve almam yanlış olur.

Derken efendim, bahçede baktığım kediciklerden biri bana pek bi alışır ve çeşitli cilvelerle, mırmırlarla, peşimden ayrılmaz olur. Bu, tabiri caizse uzun tüylerinin altında bir lokmacık olan narin, yosun gözlü, siyah-turuncu kürklü, çirkin ama çok sevimli kız kapımın önünden ayrılmaz olur.
Komşumdan aldığım bilgiye göre adı Biber'miş. Sahipsiz de değilmiş ama; Bibercik nedense hep bizimle..
 Üstelik sitede tasmasız kediler risk altındalar. Sahipsiz diye toplanıp siteden uzaklaştırılma durumlarından söz ediliyor, içim gidiyor.

Neyse biz söylemlere ve eylemlere devam edelim;

Biber'cim, güzel kızım, sana bu tasmayı takıyorum, sırf senin güvenliğin için ama seni eve alamam tatlım. Yoksa eşim çok kızar. ''Her sempati duyduğun hayvanı eve alman doğru mu?'' diye söylenir.
Derken Jane ve Colette bahçe keyfini tamamlayıp pat diye eve dalarlar. Biber, aralık kapıdan o şirin kafasını uzatıp meraklı gözlerle içeriyi kolaçan eder. Eşim de keyifle maç izlemekte. Biber'i falan gördüğü yok..

Ayy! Dayanamam sana, gel hadi, gel!

(İşte bu an kırılma noktam) Daha, yağmur yok, fırtına yok, soğuk yok ama benim yelkenler suya indi bile..

Veee Biber evde!

Yaa, işte böyle dostlar. Söylediklerimle çelişiyorum, gördüğünüz gibi..




16 Eylül 2012 Pazar

Tuğba ve Birhan'ın 8 Yıllık Ekolojik Savaşı


Bir Kızılderili atasözü ''insanlar doğadan uzaklaştıkça kalpleri sertleşir'' der. Doğru ise varın siz düşünün insanlığın halini..

Neyse ki, kalpleri sertleşmemiş çocuklara, torunlara sahip olmak isteyen, istemekle de kalmayıp bunun için mücadele veren bazı duyarlı genç insanların bir takım örnek çabaları var ülkemizde. Elbette duyarlılığın yaşla başla ilgisi yok. Benim bugün CNN Türk'de tesadüfen izlediğim bir belgeselde gördüğüm örnekte bu genç insanlar vardı, o yüzden öyle diyorum.

Başını kaçırdığım bölümde, Antalya, Alakır Vadisi sözleri kulağıma çalınıverdi ve hemen yapmakta olduğum işi bırakıp koştum tv başına. Çünkü biliyorum ki, Alakır Vadisi'nde, insanlara daha çevreci yeşil enerji diye yutturulmaya çalışılan Hes sorunu var. Orada yaşayan bir avuç insan doğalarını koruma savaşı veriyorlar nice zamandır. Üstelik mahkemenin durdurma kararına rağmen çalışmalar devam ediyor her nedense. Yani yasalara göre haklı olmak da yetmiyor; bir şeyler dönüyor, hiç de hayırlı olmayan..
(Tık)Alakır nehri nerede diyenler için
Ve bölgede yaşanan Hes ile ilgili ilginç olaylar:http://www.yesilgazete.org/blog/2012/04/05/alakir-vadisinde-ilginc-olaylar/

Bu konulara olan ilgim beni tv karşısına oturtuyor hemen. Evet yanılmamışım; konu, bu bölgede ekolojik yaşama gönül vermiş bazı ailelerin kendi çabaları ile oluşturdukları yaşam formu ile yaşama alanlarıydı. Kaçımız başarabiliriz diye düşündüm ve imrendim doğrusu.

Kısacık bölümde gördüğüm şunlar:
Genç çiftlerin tamamen kendi emekleri ile yapılmış, yörenin onlara sunduğu malzemeden oluşan oldukça basit ama kullanışlı kulübemsi evler. Tuvalet hatta banyo dışarıda. Elektrik yok, televizyon, buzdolabı yok, sadece radyo var. Gördüğünüz pek çok şey çevreden edinilmiş doğal malzemelerden yapılmış. Örneğin banyonun zeminindeki düzgün taşlar dere yatağından toplanmış. Yaşama alanları Tarzan'lı Jane'li bir masal dünyasının günümüze harika bir şekilde uyarlanmış hali. Mutfağı, kileri, dinlenme çardağı vs. vs rüya gibi(bana göre). Bazıları için kabus gibi de olabilir. Çünkü bitkilerle, hayvanlarla iç içe, doğanın bir parçası gibi yaşanıyor.




İzlediklerimden sonra, kim bilir ne zorluklar yaşamış ve yaşamakta olan bu insanların kim olduklarını araştırmaya başlıyorum ve merakım şaşkınlığa sonra da hayranlığa dönüşüyor. Az önce izlediğim genç çift, sırf doğaya olan tutkuları nedeni ile seçmemişler bu yaşam tarzını.
Buyrun Tuğba ve Birhan çiftinin ve onların destekçisi yakın arkadaşları ve komşuları bir avuç insanın öyküsünü gazeteci Güven Eken'in kaleminden okuyun:

Radikal gazetesi yazarı Güven Eken, Birhan ve Tuğba'nın hikayesinden yola çıkarak Alakır'a sahip çıkanların HES ile mücadelesini anlatıyor.


İşte Güven Eken'in o yazısı... TIKLAYIN

Tuğba ve Birhan bu onurlu savaşta yalnız değiller. Yanlarına yeni taşınan Elif, Tayfun ve şimdi altı aylık olan bebekleri Can da var. Hep beraber yaptıkları ‘yuva’yı adım adım fotoğraflamışlar. Günde 8 saat çalışarak yaklaşık iki ayda tamamladıkları evin malzemeleri: Taş, toprak, çalı, gübre, ağaç ve en yakın yerleşimin atıklarından kapı, pencere, tahta, lavabo, lastik, musluk, cam... Evin ‘kolonları’ meşe direklerinden. Araları çalıyla doldurulmuş, üstleri çamurla sıvanmış. Ahşap pencereler ve masif kapı, Antalya’nın eski bir konağının hurdasından... “Şimdi öyle kapı yok. Parasıyla bile yaptırılamayacak kadar değerli, ustası kalmadı artık. Atık aslında en güzel malzeme. Sokağa o gözle baksanız çıldırırsınız, bir şehir kuracak kadar çok şey var modası geçti diye atılmış” diyor Birhan. Onlara göre '‘En yakın malzeme, en doğru malzemedir.’'

İşte ‘TOKİ tektipçiliğine karşı başka bir mimarinin mümkün olduğunu göstermek için’ hazırlayıp internetten yaydıkları ‘doğayla uyumlu ev yapma kılavuzu’nun kısaltılmış versiyonu:
http://zmogenc.com/2012/05/adim-adim-ekolojik-ev-yapim-rehberi/

Tuğba ve Birhan’ın yaşamı, kendi kişisel çıkarları ile meşgul olmaktan, insanlığın geleceğini düşünmeyi aklına getirmeyen insan uygarlığına inat Antalya’nın dağlarında bir anıt çınar gibi kök salıyor. Onların mütevazı yaşamı insan için başka bir dünyanın mümkün olduğunu ispat ediyor.

15 Eylül 2012 Cumartesi

Porselende Klasik Güzellik: Güller









Koleksiyon Vienna Cup'dan

14 Eylül 2012 Cuma

Bunları Sevdim







13 Eylül 2012 Perşembe

İşte leylak ve güllerin katili!

Gözünün içine baktığım leylağım nasıl da boy atmıştı.Taşınınca ilk diktiklerimdendi.. Ve bakın şimdi ne halde!

 

Değerli güllerimden bazıları da aynı durumdalar.

Ama bazı dirençli ve tahminime göre acı özsuyu olan baskın kötü kokulu bitkiler sapasağlam. Yani olan narin ve hoş kokululara oluyor.

Ve sonunda failler bulundu; kuruyan bitkilerimin dibini biraz kazınca buldum onları



Şimdi, bu zararlı ile nasıl mücadele edeceğimi bilen varsa lütfen bana yazsın. Begonvilli Ev'in bahçesini birlikte kurtaralım!