Günlerdir heyecanla ve merakla izliyoruz; Tunus ve Mısır halklarının dikta rejimini devirmelerinin ardından bölgedeki diğer ülkelerde de hareketlenmeler başlamıştı. Hatta direniş dalgası daha da uzaklara sıçradı. Bir süredir manşetlerden inmeyen şu haberleri her gün okuyor, dinliyoruz:
''Tunus ve Mısır’ın izinden Yemen’de halk 5 gündür sokakta. Başkent Sana’da devlet başkanlığı sarayına yürümek isteyen rejim karşıtlarına iktidar yandaşları cop ve taşlarla saldırdı.
Ürdün’ün ikinci büyük kenti İrbid’de binlerce kişi akşam namazından sonra, “Hükümetteki yolsuzlukları protesto etmek ve siyasi reform istemek” için gösteri yaptı.Ürdün halkı düzenlenen gösteride, “Bir halk devrimi yapacağız”, “Sonunda ulusal birlik sağlandı” sloganları atıldı. Göstericiler, dağıttıkları broşürlerde, akaryakıt fiyatlarının düşürülmesini, yolsuzluk yapanların yargılanmasını ve seçim yasasının değiştirilmesini istediler.
İran'ın başkenti Tahran'da muhalif karşıtları yürüyüş başlattı ardından polisle çatıştı..
Tahran sokaklarında bunlar yaşanırken İran meclisinde de hareketli anlar yaşandı. İran Meclis Başkanı Ali Laricani, gösteri yapanların dış bağlantılı olduklarını iddia ederek, ABD ve Batıyı suçladı. Laricani konuşurken milletvekilleri ise Kerrubi'ye ölüm, Musavi'ye ölüm sloganları attı.
Bahreyn'de muhalif gruplar hanedanın, parlamentoya daha çok yetki devretmesini istiyor. Ülke nüfusunun yüzde 70'ini oluşturan Şiiler de uzun süredir, Sünni lider kadrosunun kendilerine ayrımcılık yaptığından şikâyet ediyor.''
Elbette Libya’da yaşanan dikta rejiminden kurtulma ve direniş hareketleri bizi çok daha fazla ilgilendiriyor. Ülkede, ekmek parası uğruna bulunan binlerce vatandaşımızın ve onları kaygı ile bekleyen ailelerinin dramı çok etkiliyor hepimizi. Öncelikle onların güvenliği ve dönüşü için gerekenin yapılmasını bekliyoruz. O ülkelerin de siyasi istikrara ve hak ettikleri rejime kavuşmalarını diliyoruz..
Mısır’da Mübarek’in devrilme sürecinin sancılarını aşama aşama izledik. Öyle görülüyor ki, diğer halklar da her şeyi göze almışlar.
Ancak,’’ bu süreçlerin sonucunda beklentilere yanıt verecek güvenli ve adil bir siyasi düzenin garantisi nedir?’’ sorusu hep içimi acıtır. Aklıma Ezop’tan bir öykü geliyor. Bakın nasıl anlatmış Ezop:
Ezop'un yaşadığı dönemlerde bir siyasetçi yolsuzluktan yargılanıyor. Ezop bu kişiyi savunarak kurtarıyor. Bunun için tilki ile kirpinin öyküsünü anlatıyor. Ezop mahkemede yargıçlara dönerek:" tilkinin birinin başı pirelerle oldukça derde girmiş. Bunu gören bir kirpi de onu pirelerden kurtarabileceğini söylemiş. Tilkiye "seni pirelerden kurtarayım mı? diye sormuş, Tilki de hiç düşünmeden ‘'hayır, bu pireler oldukça doydu, artık fazla kan ememiyorlar. Onları temizlersem, yerlerine yeni ve daha aç pireler gelir'’ demiş . Ezop bunu anlattıktan sonra yargıçlara dönerek, şöyle seslenmiş: "Saygıdeyer Kurul Üyeleri, bu nedenle müvekkilimi cezalandırırsanız onun yerine onun kadar zengin olmayan birileri gelir ve sizi daha da beter soyar." demiş. Anlamlı ve düşündürücü yani filozofik bir yaklaşım.
Yine de bunlar gidince daha beterleri gelir mantığı tutarlı değil. Daha beterlerini getirmeme kararlılığı ve yaptırımı halkın bilinçle gerçekleştirebileceği bir durum.