21 Aralık 2018 Cuma

Zeytin Ağacı Aşktır, Yaşam Felsefesidir

Ağaçlara hiç kıyamam. Hangi tür olurlarsa olsunlar  hepsi de başımın tacı,  gözümün gönlümün şenlendiricisidir.

Ama biri var ki..  Yüzlerce yıldır Akdeniz, Ege kıyılarında var olma savaşı veren, medeniyetlere katkıda bulunmuş, insanlara bolluk bereket getirmiş, bir o kadar da nankörce, hoyratça zarar  verilmiş çilekeş zeytin ağacı. Benim için ağaçların kraliçesidir. Öyle mağrur, ulaşılmaz, hükmeden bir kraliçe değil ama.. Sarıp sarmalayan, fedakarlık yapan, savaşan, aşa, işe katkıda bulunan ana kraliçe.  Bolluğun, barışın, adaletin  simgesi olmuş ta yüzyıllar öncesinde.  Taşlı, susuz yerlerde bile bereketini esirgememiş.

Buralara gelince onu daha yakından tanıdım, tanıdıkça da  hayranlığım arttı. Ötede beride ihmal edilmiş, kaderine terk edilmiş, bakımsız,  yaşlı zeytin ağaçları  gördükçe onlara duygusal bağlarla bağlandım. Her birerinin farklı silüetlere sahip olduğunu fark edip onları sanat eseri gibi algıladım. Doğanın yıllar boyunca  şekillendirdiği sanat eserleri..





















































Kızlarımla  gidip mutlu olduğum zeytinlikler, gövdesine dayanıp dinlendiğim o güzelim zeytin ağaçları işte beni böyle derinden etkiliyor dostlar..






En çok da ihmal edilmiş hatta her fırsatta zarar verilmiş olmaları içimi acıtıyor. Burada durum şu; bakım gören bir kaç bahçe dışında çoğunun ancak sahiplerinin dedelerinin sağlığında dibi çapalanıp, çalıdan, taştan  temizlenmiş. Zaten bunlar ormanın kıyısına, hatta içlerine dikilmiş. Yasal sahipleri kim? o bile belli değil. Bu ağaçlardan, hasat zamanı nasıl acımasızca, diğer mirasçılardan kaçırma duygusu ile yolunup dalları kırılarak  zeytin toplandığını hayretle ve üzüntü ile seyrediyorum.. Bir de son yıllardaki en büyük sorun hemen her yere denetimsizce yapılan evler. Plan yok, program yok. İnşaatların yol açtığı çevre kirliliği korkunç boyutlarda. Atıklar zeytin ağaçlarının olduğu alanlara dek yayılmış durumda. Yani durum hiç iç açıcı değil. Hasat zamanı büyük bir aç gözlülükle saldırılan ağaçlar hiç korunup gözetilmiyor. Bakımsızlıktan  bir yıl  zeytin vermeyince hemen kesilip odun olarak yakılıyorlar. İnsanların bu kadir kıymet bilmezliği nedense buralarda yadsınmıyor. Kimsenin rahatsızlık duyduğu yok. Bir kaç yıl sonra sayılarının çok daha azalacağını düşünüp kederleniyorum. Burayı satın alınca bahçemize diktiğimiz iki zeytin ağacına nasıl sevgi ile baktığımı tahmin edersiniz. Umarım sahillerimizdeki zeytin ağaçları değerini bilen insanlarca korunur. Yoksa çocuklarımız bu muhteşem güzelliği hiç tanıyamayacaklar. Sağlık kaynağı zeytin yağını ithal ürünler raflarında, çok pahalı olacağı için uzaktan seyredecekler.


18 Aralık 2018 Salı

Perişan Kurabiyeyi Denediniz mi?






Adı biraz hüzün verici olsa da, yapımı kolay ve çok nefis! Denemediyseniz cevizli perişan kurabiyenin tarifini not alın, pişman olmayacaksınız.

1 çay fincanı eritilmiş tereyağ
1 çay fincanı  zeytin yağı
2 yumurta
1 çay fincanı şeker
1 çay fincanından 1 parmak eksik iri çekilmiş ceviz.
2 çorba kaşığı pirinç unu
1 paket vanilya, 1 paket kabartma tozu, 1 tutamcık tuz.
2 çorba kaşığı yoğurt
2 su bardağı un

Sıvıları ve şekeri mikserle ya da elde şöyle bir çırpıyoruz. Unu, pirinç ununu, kabartma tozunu, vanilyayı iyice karıştırıp sıvı karışıma ekliyoruz. Mikserde yapıyorsanız  çırpma ayağını çıkarıp yoğurma ayağını takmamız gerekiyor. Ya da bir kaşık kullanarak elle karıştırabiliriz. Son olarak cevizleri karıştırıyoruz. Yağlanmış tepsiye  hamurdan  koparılan parçaları yuvarlamadan yerleştiriyoruz. Kurabiyeler çok da düzgün olmamalı. 180 derecede üzeri pembeleşinceye dek pişiriyoruz.O dağınık görüntüleri  ve enfes tadı ile bizim mutfağın vazgeçilmezlerinden olacağa benzer.  Deneyecek olanlara şimdiden afiyet olsun.

15 Aralık 2018 Cumartesi

İlham Verici İnsanlar / Tasha Tudor





O, eşi benzeri olmayan bir yaşam ustası ve bir filozof olarak yaşamış. (Amerikan) 1915-2008 yılları arasında masal diyarlarını anımsatan yaşam tarzı ile bir çok doğallık aşığı insana ilham vermiş. 
Çoğumuz gibi ben de  fotoğraflarına sosyal medyada rastladım. Yaşam tarzını  yansıtan fotoğrafları görünce içimde bazı titreşimler oldu. Biraz araştırınca bu mütevazı  yaşamın bana ne kadar çok hitap ettiğini gördüm.  Elbette onun gibi doğa aşığı yiğit bir kadın olmak  çok zor. Elektriksiz, susuz, odunlarını kendi kırıp  sobasında yakıp ısınan, yiyeceğini kendisi ekip biçen, hatta mumlarını bile kendisi yapan, kedisi, köpeği, kazları, tavukları, keçileri ile mutlu olan, akşama doğru verandasında papatya çayı  içerken kendisine eşlik eden ardıç kuşuna  minnet duyan harika bir kadının emek ve sevgi dolu yaşamına  kaç kişi kolayca uyum sağlayabilir? Ancak ondan ilham alıp  yaşamımıza sığdırabileceğimiz kadar  güzellikleri  fark edip, doğadan bize  akacak huzura küçük  küçük de olsa kapılar ve pencereler açabiliriz.

Tasha, modern dünyada da huzurla yaşanabileceğinin kanıtı olmuş. Kendisi bir yazar ve illüstratör. 100 den fazla çocuk kitabı yazmış ve resimlemiş. Ne yazık ki bu kitaplar Türkçe'ye çevrilmemiş.
''Hayat  yapabileceğiniz her şeyi yapmanıza yetecek kadar uzun değil. Ama canlı olmak bile ne büyük ayrıcalık. Tüm bu kirliliğe ve korkuya rağmen bu kelime nasıl da güzel!'' İşte bunları söyleyen Tasha Tudor, bahçesi, hayvanları ile renklendirilmiş  sade bir hayatın çağımızdaki örneği.
Sade  yaşamın güzelliğini ve arınmanın en güzel örneğini  sergilemiş. Keşke onu kanlı canlı tanıyabilseydim.





Yaşamı ile ilgili daha fazla bilgi burada(tık)



14 Aralık 2018 Cuma

Bahçe Candır


Bu yıl bahçemizdeki bir kaç narenciye ağacı oldukça güzel meyveler verdi.. Küçük bir bahçede bu  güzellikleri görmek bizleri çok mutlu etti.
















2 Aralık 2018 Pazar

Çok Çok Üzgünüm!


Sevgili blogger arkadaşım, içten, samimi yazıları ile, yaşama bakış açısı ile beni kendine hayran bırakan Ayşen'i kaybetmişiz... Nasıl da savaşmıştı. Yaşadığı en zor ve en acı deneyimleri bile içtenlikle paylaşıp öyle bir bilgelikle sürdürüyordu  ki savaşını, elimden gelse canımdan can, ömrümden ömür veresim geliyordu yazdıklarını okudukça. Sonra uzaklaştım biraz bloglardan. Bu arada benim de kayıplarım oldu en acıtanından.. Arada bir uğrasam da korkuyordum sayfasına bakmaya. Yine de uğramadan edemiyordum.  Ve işte korktuğum olmuş.. Ne diyebilirim; ''Işıklarda uyu'' desem, zaten öyle olmalı.. Kalıplaşmış taziye sözleri, yüreğime sığdıramadığım acıyı, özlemi, geride bıraktığı sevdikleri için iyi dileklerimi ifade edebilir mi.. Seni hiç unutmayacağım Ayşen, güzel insandın..
http://idillehayat2.blogspot.com/

12 Eylül 2018 Çarşamba

Güzeller Güzeli İxora


             Yıllardır ortanca yetiştirmek için çabalarım. Büyük heveslerle aldığım ortancalar kurur ve büyük hayal kırıklıkları yaşarım. ''Artık ortanca yetiştirmeye son!'' deyip bir kez daha deneyeyim dediğim öyle çok oldu ki.. 
                Bu kez gerçekten vazgeçiyorum; çünkü ixora ile tanıştım. Kasımpatı almak için gittiğim çiçek serasında onları görünce gözlerimi alamadım. Tam da bu iklimin bitkisi olduğunu öğrenince nasıl sevindiğimi anlatamam. Parlak kırmızı, canlı ve iri çiçeklerini görünce hayran kaldım. Pembesi ve turuncusu da var ama ben yine de temkinli olup sadece kırmızı açanı aldım. Eğer sorunsuz  büyütebilirsem  mutlaka diğer renklerini de alırım.
                 Ana vatanı Hint yarımadası olan bitki sıcak ve nemli havada yaşayabiliyormuş. Mayıs-Nisan ayları arasında  aralıksız çiçek açtığı söylendi. Yaz başında biraz sıvı besin takviyesi dışında özel bakımı yok.  Su ihtiyacı doğal olarak yazın artan, kışın  daha az sulama gerektiren bir bitki. Şimdilik  bildiklerim bu kadar. Bitki ile ilgili gözlem ve deneyimlerim zamanla bilgiye dönüşünce  meraklıları için paylaşırım.
                Sağlıcakla kalın...       












16 Ağustos 2018 Perşembe

Terk Edilmiş Evler

Terk edilmiş evler vardır her şehirde,  her kasabada, hatta köylerde.
Yapayalnız, ürkütücü, bir o kadar da hüzün verici  görüntüleri olan  harap evler…
Kirli,  kırık dökük camları, kapıları, pencereleri, aşınmış sıvaları, eğer varsa acınası bahçeleri ile sızım sızım sızlayan bir halleri vardır.
Tıpkı yarı aç yarı tok sokaklarda ömür tüketen, kimsesiz,  hasta, yarı deli, muhtemelen alkolik ya da şizofren evsiz insanlar kadar hüzün vericidir o evlerin hali de..  Pek de farklı değillerdir hani; evsiz insanlarla  insansız evler…. Kaderleri  aynıdır,  sahip çıkanları yoktur.  Pek çok güzelliği, yaşanmışlığı, anıyı taşıyor olmaları  hiç bir şey ifade etmez şimdiki durumda.  İşleri bitmiş, devirleri tamamlanmıştır. Enkaz olarak gözler önünde olmaları da sadece yürekleri  sızlatır ama hemen hiç birinin kurtuluşu, eski güzel günlerine dönüşü olası değildir.
 Onlardan birini gördüğüm zaman  çok hüzünlenir, ”kim bilir kimler yaşadı  bu evde?” diye düşünürüm. Film kareleri canlanır gözümde.  Özellikle Kaleiçi’nde özgün mimarileri ile dikkatimi çeken eski harap konakları görünce .  Şu kapıdan kim bilir kimler  girdi  bir zamanlar? Şu pencereden hangi kadın, akşam eve dönecek olan eşini görmek için baktı?  Yaz akşamlarında, taş duvarların arkasındaki portakal ağaçlı, yaseminli bahçede kurulan sofrada kimler akşam yemeği yediler ve taş plaktan yayılan  hangi şarkıları dinlediler? Kim  bilir, ne sevinçler ve ne acılar yaşandı?  Ne aşklar, ne terk edilişler, ne kavuşmalar geldi geçti..
Henüz  ben doğmadan çok önce yaşanmış pek çok mizansen canlanır gözümde.
Dantel perdeleri yıkayıp kolalamaktan, merdivenleri Arap sabunu ile ovmaktan yorgun düşmüş  hanım, muhtemelen  beyi  eve gelmeden  giyinip süslenip ondüleli saçlarına hafif  limon suyu ile şekil verip allığını  sürmüştür.
İşte şu yüksek merdivenli, sırtını eski kale duvarına dayamış konakta, bahçesindeki turunç ağaçlarından toplanan turunçlardan kaynatılan reçelin kokusu nasıl da  sokağı sarmıştır..  Diğer  bir evde  taze asma yaprakları toplanıp çoktan,  minicik serçe parmağı inceliğinde  sarmalar olarak ocağa konulmuştur. Başka bir evde, evin biricik kızına  görücü  gelecek hanımlar için  hazırlık vardır.  Hazırlanan  kurabiyeler,  köşedeki  fırına  gönderilmek üzere, üzerleri güzelce örtülmüş, vişne şurupları, kalıp halinde alınıp talaşta saklanan ve  kırılıp bakır bir kovaya doldurulan buzda soğutulmuştur..
Fransızca öğretmeni Dilber Teyze  piyanosunu  tıngırdatmaktadır, hurma ağaçlarına grup halinde konan kumruların eşliğinde…
Çocuklar mutludur, televizyon , internet kafeler, alışveriş merkezleri olmasa da.  Rahatça oynayabildikleri  bahçeleri, boş arsalar, tırmanabilecekleri ağaçları vardır.
Sokak kedileri bile  mutludur o yıllarda.  Bahçelerin kuytu ve gölge köşelerinde karınları doyuyor, yorulana kadar oynayıp uyuyorlardır muhtemelen. Yollarda ezilme tehlikesi olmadan, yaşayıp gidiyorlardır.
Görüyorsunuz ;  beni nerelere alıp götürdü bu eski evler ve emin olun bu anlattıklarım birebir yaşanmıştır. Anneannemin anıları,  annemin ve teyzemin de aktarımları ile  capcanlı geliyor gözümün önüne..  Neredeyse bir roman yazdıracak  kadar  hissediyorum yaşanmışlıkları.
Ve şimdi  yılların  yorgunu konak, çoktan  rahmetli olmuş  eski sahiplerinin çocuklarının  küçüklük  halini bilse de yetişkinliklerini bilmiyordur.  Hele onların çocuklarını  hiç tanımamıştır..
 

Bu eski  konak yavrusu evlerden biri de rahmetli dedemin ailesine aitmiş.  Kaleiçi’nde , Kırkmerdivenler’in  altında harap durumda yok olmakta  şu an.. Bir çok varisi olan ancak yasalar gereği restore edilmesi için  akıl almaz bir  servet harcanması gereken  bu evin durumu, ailedeki pek çok hukukçunun  bile içinden çıkamadığı,  kimin ne yapacağı bilinmeyen bir muamma.  Gördüğüm zaman  göz yaşlarımı tutamıyorum…

14 Mayıs 2018 Pazartesi

Minik'imizi Kaybettik

Acımız çok büyük. Can dostumuz, ilk göz ağrımız Minik'i  toprağa vereli 3 gün oluyor. 10 Mayıs Perşembe 2018 tarihinde Minik'imizi uğurladık. 18 yaşını tamamlamasına 17 gün vardı. Ailemizin çok sevgili bir üyesiydi. Yaşadığımız süre boyunca  kalbimizin derinliklerinde olacak.


Ayrıca  Minik aileye katıdıktan sonra benim  farkındalığım arttı.  Böylelikle sayısını anımsamadığım kadar sokak canına kol kanat gerip, onların  beslenmeleri, sağlık sorunları ile ilgilendim. Bazılarını sokaklardan kurtardım.

Zaman zaman  bu sayfalarda Minik'imden söz eder, onunla ilgili duygularımı aktarırdım. Yıllar önce şöyle yazmışım:

''Sevgili oğluşumun, Minik’imin kapkara, sevgi ile bakan gözlerine bakınca , onunla evimi paylaşmanın zorluklarının hiç ama hiç önemli olmadığını düşünüyorum. Terliklerimi parçalaması, neden yalnız bırakıyorsunuz diye, yatağıma, yastığıma protesto çişlerini yapışı, aylarca taksitini ödediğim yatağımın bazasını parçalaması, hiç ama hiç zoruma gitmiyor. Çünkü, onu bizimle yaşaması için biz getirdik, onun seçme şansı yoktu. Yine de bize sonsuz sevgisini, sadakatini verdi. Konuşamadığı halde, bakışları ile, davranışları ile inanılmaz güzellikler yaşattı. Bir iki olumsuzluk yaşadık diye nasıl ondan vaz geçeriz? Senin için yaptıklarımız sana az bile benim güzel oğluşum. Hastalıklarında eşimle sabaha dek başını beklemelerimiz, senin için yapabildiğimiz her şey ama her şey sonuna dek helal olsun. Keşke tüm can dostlarını seven koruyan gözeten aileleri olsa. Keşke insanlar, sokakta yaşayanlara, barınaklarda mutsuz ve yalvaran bakışlarla yardım isteyen canlara daha duyarlı olsalar ve keşke benim gibi yüreğinde hayvan sevgisi taşıyanlara, onları sokakta beslemeye çalışırken küçümseyen gözlerle bakıp, ‘’bunları başımıza bela ediyorsunuz’’ gibi saçma sözler söyleyerek moralimizi bozmasalar. UNUTMAYALIM Kİ; DÜNYA YALNIZCA İNSANLARA AİT DEĞİL ! ''












Canım Oğlum,  hayatımızda çok önemli bir yerin oldu. Seni çok sevdik.  Umarım bir gün kavuşuruz..

3 Mayıs 2018 Perşembe

Begonvilli Ev Halleri


























Bahçemizden, çiçeklerimizden, patili can dostlarımızdan ve hobilerimden bir kaç kare.  Tüm dostlara selamlar..

15 Nisan 2018 Pazar