Az önce tv haberlerinde izledim.
Antalya Belek'te, cuma namazında cemaat camiye sığmayınca insanların bir bölümü namazlarını kilisede kılmışlar. Hava yağışlı olduğu için dışarıda kılınamamış ama çareler tükenmiyor. Bomboş kilise hemen caminin yanıbaşında..
Belek'te Dinler Bahçesi denilen bir yer var. Ben de geçen yıl görmüştüm. Orada cami, kilise, sinegog bir arada. Dinlerin kardeşliği esasından yola çıkılarak yapılmış. Ayrıca caminin imamı da İngilizce ve Almanca biliyor, ziyaretçi turistlere rehberlik de yapıyor.
Antalya Müftüsü Mahmut Yeleser, kilise içerisinde namaz kılmanın herhangi bir sakıncası olmadığını ve kiliselerin temiz olduğunu söylemiş.Yeleser, ''Cemaatimiz de seccade sererek kılıyor namazını. Kilisedeki resim ve şekillerin de ibadeti engellemesi söz konusu değildir'' demiş.
30 Aralık 2011 Cuma
Dayanışma Böyle Olur! (Sokakta Hayat Zor! )
Diğer bloğumda (Minik, Jane ve Colette'de) yayımlamıştım. Öyle etkiledi ki beni, burada da görmenizi istedim. Çünkü o bloğun takipçisi çok az.
Zordur sokaklar.. Açlık, soğuk, acımasız insanlar... Yeri gelir,düşman sanılanlar bile birbirinden destek alırlar. Tıpkı böyle..
Pinterest'te rastladım bu fotoğrafa..
Zordur sokaklar.. Açlık, soğuk, acımasız insanlar... Yeri gelir,düşman sanılanlar bile birbirinden destek alırlar. Tıpkı böyle..
Pinterest'te rastladım bu fotoğrafa..
Etiketler:
Hayvan Sevgisi ve Hayvan Hakları
29 Aralık 2011 Perşembe
Begonvilli Ev Halleri
Yılbaşı soframızın çiçeğini aldık! Kar efektini yeni keşfettiğim bir sitede yaptım. İşte adresi: http://lunapic.com/editor/?action=snow
Sarı, yeşil, turuncu..Antalyanın en güzel ürünleri. Pazarımızdan...
Kim demiş, onlar anlaşamazlar diye?
Etiketler:
Alışveriş,
Begonvilli Ev Halleri,
Beslenme alışkanlıkları,
Yaşamdan
28 Aralık 2011 Çarşamba
Terkedilmiş Evler
Terkedilmiş evler vardır her şehirde, her kasabada, hatta köylerde..
Yapayalnız, ürkütücü, bir o kadar da hüzün verici görüntüleri olan harap evler...
Kirli, kırık dökük camları, kapıları, pencereleri, aşınmış sıvaları, eğer varsa acınası bahçeleri ile sızım sızım sızlayan bir halleri vardır.
Tıpkı yarı aç yarı tok sokaklarda ömür tüketen, kimsesiz, hasta, yarı deli, muhtemelen alkolik ya da şizofren evsiz insanlar kadar hüzün vericidir o evlerin hali de.. Pek de farklı değillerdir hani; evsiz insanlarla insansız evler....Kaderleri aynıdır; sahip çıkanları yoktur. Pek çok güzelliği, yaşanmışlığı, anıyı taşıyor olmaları hiç bir şey ifade etmez şimdiki durumda. İşleri bitmiş, devirleri tamamlanmıştır.. Enkaz olarak gözler önünde olmaları da sadece yürekleri sızlatır ama hemen hiç birinin kurtuluşu, eski güzel günlerine dönüşü olası değildir...
Onlardan birini gördüğüm zaman çok hüzünlenir, ''kim bilir kimler yaşadı bu evde?'' diye düşünürüm. Film kareleri canlanır gözümde. Özellikle Kaleiçi'nde özgün mimarileri ile dikkatimi çeken eski harap konakları görünce .... Şu kapıdan kim bilir kimler girdi bir zamanlar? Şu pencereden hangi kadın, akşam eve dönecek olan eşini görmek için baktı? Yaz akşamlarında, taş duvarların arkasındaki portakal ağaçlı, yaseminli bahçede kurulan sofrada kimler akşam yemeği yediler ve taş plaktan yayılan hangi şarkıları dinlediler? Kim bilir, ne sevinçler ve ne acılar yaşandı? Ne aşklar, ne terkedilişler, ne kavuşmalar geldi geçti..
Henüz ben doğmadan çok önce yaşanmış pek çok mizansen canlanır gözümde:
Dantel perdeleri yıkayıp kolalamaktan, merdivenleri arapsabunu ile ovmaktan yorgun düşmüş hanım, muhtemelen beyi eve gelmeden giyinip süslenip ondüleli saçlarına hafif limon suyu ile şekil verip allığını sürmüştür.
İşte şu yüksek merdivenli, sırtını eski kale duvarına dayamış konakta, bahçesindeki turunç ağaçlarından toplanan turunçlardan kaynatılan reçelinin kokusu nasıl da sokağı sarmıştır.. Diğer bir evde taze asma yaprakları toplanıp çoktan, minicik serçe parmağı inceliğinde sarmalar olarak ocağa konulmuştur.. Başka bir evde, evin biricik kızına görücü gelecek hanımlar için hazırlık vardır.. Hazırlanan kurabiyeler, köşedeki fırına gönderilmek üzere üzerleri güzelce örtülmüş, vişne şurupları, kalıp halinde alınıp talaşta saklanan ve kırılıp bakır bir kovaya doldurulan buzda soğutulmuştur..
Fransızca öğretmeni Dilber Teyze piyanosunu tıngırdatmaktadır, hurma ağaçlarına grup halinde konan kumruların eşliğinde...
Çocuklar mutludur, televizyon , internet kafeler, alışveriş merkezleri olmasa da.. Rahatça oynayabildikleri bahçeleri, boş arsalar, tırmanabilecekleri ağaçları vardır..
Sokak kedileri bile mutludur o yıllarda; bahçelerin kuytu ve gölge köşelerinde karınları doyuyor, yorulana kadar oynayıp uyuyorlardır muhtemelen. Yollarda ezilme tehlikesi olmadan, yaşayıp gidiyorlardır.
Görüyorsunuz ; beni nerelere alıp götürdü bu eski evler ve emin olun bu anlattıklarım birebir yaşanmıştır, Anneannemin anıları, annemin ve teyzemin de aktarımları ile capcanlı geliyor gözümün önüne.. Neredeyse bir roman yazdıracak kadar hissediyorum yaşanmışlıkları..
Ve şimdi yılların yorgunu konak, çoktan rahmetli olmuş eski sahiplerinin çocuklarının küçüklük halini bilse de yetişkinliklerini bilmiyordur. Hele onların çocuklarını hiç tanımamıştır..
Bu eski konak yavrusu evlerden biri de rahmetli dedemin ailesine aitmiş. Kaleiçi'nde , Kırkmerdivenler'in altında harap durumda yok olmakta şu an.. Bir çok varisi olan ancak yasalar gereği restore edilmesi için akıl almaz bir servet harcanması gereken bu evin durumu, ailedeki pek çok hukukçunun bile içinden çıkamadığı, kimin ne yapacağı bilinmeyen bir muamma.. Gördüğüm zaman göz yaşlarımı tutamıyorum...
Yapayalnız, ürkütücü, bir o kadar da hüzün verici görüntüleri olan harap evler...
Kirli, kırık dökük camları, kapıları, pencereleri, aşınmış sıvaları, eğer varsa acınası bahçeleri ile sızım sızım sızlayan bir halleri vardır.
Tıpkı yarı aç yarı tok sokaklarda ömür tüketen, kimsesiz, hasta, yarı deli, muhtemelen alkolik ya da şizofren evsiz insanlar kadar hüzün vericidir o evlerin hali de.. Pek de farklı değillerdir hani; evsiz insanlarla insansız evler....Kaderleri aynıdır; sahip çıkanları yoktur. Pek çok güzelliği, yaşanmışlığı, anıyı taşıyor olmaları hiç bir şey ifade etmez şimdiki durumda. İşleri bitmiş, devirleri tamamlanmıştır.. Enkaz olarak gözler önünde olmaları da sadece yürekleri sızlatır ama hemen hiç birinin kurtuluşu, eski güzel günlerine dönüşü olası değildir...
Onlardan birini gördüğüm zaman çok hüzünlenir, ''kim bilir kimler yaşadı bu evde?'' diye düşünürüm. Film kareleri canlanır gözümde. Özellikle Kaleiçi'nde özgün mimarileri ile dikkatimi çeken eski harap konakları görünce .... Şu kapıdan kim bilir kimler girdi bir zamanlar? Şu pencereden hangi kadın, akşam eve dönecek olan eşini görmek için baktı? Yaz akşamlarında, taş duvarların arkasındaki portakal ağaçlı, yaseminli bahçede kurulan sofrada kimler akşam yemeği yediler ve taş plaktan yayılan hangi şarkıları dinlediler? Kim bilir, ne sevinçler ve ne acılar yaşandı? Ne aşklar, ne terkedilişler, ne kavuşmalar geldi geçti..
Henüz ben doğmadan çok önce yaşanmış pek çok mizansen canlanır gözümde:
Dantel perdeleri yıkayıp kolalamaktan, merdivenleri arapsabunu ile ovmaktan yorgun düşmüş hanım, muhtemelen beyi eve gelmeden giyinip süslenip ondüleli saçlarına hafif limon suyu ile şekil verip allığını sürmüştür.
İşte şu yüksek merdivenli, sırtını eski kale duvarına dayamış konakta, bahçesindeki turunç ağaçlarından toplanan turunçlardan kaynatılan reçelinin kokusu nasıl da sokağı sarmıştır.. Diğer bir evde taze asma yaprakları toplanıp çoktan, minicik serçe parmağı inceliğinde sarmalar olarak ocağa konulmuştur.. Başka bir evde, evin biricik kızına görücü gelecek hanımlar için hazırlık vardır.. Hazırlanan kurabiyeler, köşedeki fırına gönderilmek üzere üzerleri güzelce örtülmüş, vişne şurupları, kalıp halinde alınıp talaşta saklanan ve kırılıp bakır bir kovaya doldurulan buzda soğutulmuştur..
Fransızca öğretmeni Dilber Teyze piyanosunu tıngırdatmaktadır, hurma ağaçlarına grup halinde konan kumruların eşliğinde...
Çocuklar mutludur, televizyon , internet kafeler, alışveriş merkezleri olmasa da.. Rahatça oynayabildikleri bahçeleri, boş arsalar, tırmanabilecekleri ağaçları vardır..
Sokak kedileri bile mutludur o yıllarda; bahçelerin kuytu ve gölge köşelerinde karınları doyuyor, yorulana kadar oynayıp uyuyorlardır muhtemelen. Yollarda ezilme tehlikesi olmadan, yaşayıp gidiyorlardır.
Görüyorsunuz ; beni nerelere alıp götürdü bu eski evler ve emin olun bu anlattıklarım birebir yaşanmıştır, Anneannemin anıları, annemin ve teyzemin de aktarımları ile capcanlı geliyor gözümün önüne.. Neredeyse bir roman yazdıracak kadar hissediyorum yaşanmışlıkları..
Ve şimdi yılların yorgunu konak, çoktan rahmetli olmuş eski sahiplerinin çocuklarının küçüklük halini bilse de yetişkinliklerini bilmiyordur. Hele onların çocuklarını hiç tanımamıştır..
Bu eski konak yavrusu evlerden biri de rahmetli dedemin ailesine aitmiş. Kaleiçi'nde , Kırkmerdivenler'in altında harap durumda yok olmakta şu an.. Bir çok varisi olan ancak yasalar gereği restore edilmesi için akıl almaz bir servet harcanması gereken bu evin durumu, ailedeki pek çok hukukçunun bile içinden çıkamadığı, kimin ne yapacağı bilinmeyen bir muamma.. Gördüğüm zaman göz yaşlarımı tutamıyorum...
27 Aralık 2011 Salı
Crochet at Begonvilliev'de Yeni Koleksiyonumuz.
Sevgili Arkadaşlar,
Diğer bloğumuz Crochet at Begonvilliev'de yeni tığ işi koleksiyonumuza ürettiğiniz tığ işlerinizin resimlerini ekleyebilirsiniz. Resimlere tıklandığı zaman sizin sayfanız görünecektir. Bunun için ''Add your link'' yazısını tıklayın ve gerekli yerleri doldurun.
Hepinize, sevgiler, selamlar..
Diğer bloğumuz Crochet at Begonvilliev'de yeni tığ işi koleksiyonumuza ürettiğiniz tığ işlerinizin resimlerini ekleyebilirsiniz. Resimlere tıklandığı zaman sizin sayfanız görünecektir. Bunun için ''Add your link'' yazısını tıklayın ve gerekli yerleri doldurun.
Etiketler:
Crochet,
Diğer bloglarım
Sakın Üşümeyin!
Bizim buralara kar yağmaz. Kar görebilmek için bize en yakın kayak merkezi olan Saklıkent'e gitmemiz gerekir.
Saklıkent'i bir başka zaman anlatırım.
Şimdilik bu enfes kış manzaralarını izleyelim, ne dersiniz?
Saklıkent'i bir başka zaman anlatırım.
Şimdilik bu enfes kış manzaralarını izleyelim, ne dersiniz?
Etiketler:
Fotoğrafçılık
26 Aralık 2011 Pazartesi
Evlendirme Proğramları
İlkinin tutması ile neredeyse her kanalda yapılan ve epeyce izleyici kitlesi olan, ekranda özel yaşamı sergileme esaslı proğramlardan biri.. Benzerlerinden biraz farklı olabilmek için uçuk kaçık yorumcular, stüdyo konukları vs de eklenince iyice abuklaşan çalgılı çengili bir karmaşa.
Amacı iyi niyetli gibi gelse de tanışma aşamasından sonra, sonucun açıklanması süreci çok sancılı ve insan haklarına saygısızlık gibi geliyor bana. Üstelik istismarlar, yalanlar, kandırmacalar, ağız dalaşları, daha neler neler oluyor.
Neyse, tüm önyargılarıma karşın komşum ve akrabam iki yaşlı insanın evine gidince istemesem de izlemek zorunda kalıyorum. Eğer öğleden sonra ise mutlaka tv açıktır ve ilgi ile bunlardan birini izliyorlardır..Bazen birinden diğerine geçtikleri de olur. Hem de kızarak, söylenerek; bazı katılımcılara duydukları sempati ya da antipatiyi dile getirerek..
Düşünmeden edemiyorum doğrusu; bu tür proğramlara bel bağlayan katılımcılara ve tv karşısında zaman öldüren bunca insana ne demeli?
Etiketler:
İronik Yazılar,
Tv,
Ülkemden İnsan Manzaraları
25 Aralık 2011 Pazar
Bitte Geh Nicht Fort!
Ben Fransızca aşk şarkılarını çok severim. Çok yakıştırırım bu dili romantik şarkılara. Eh İngilizce de yakışır, en sevdiklerimden bir ikisi de İngilizcedir; My Way, If You Go Awey, Woman in Love gibi..
Almanca şarkı pek dinlemem..
Ama....
Marlene Dietrich; o sarışın ince yüzlü, etkileyici bakışlı gizemli kadın öyle bir ''Bitte Geh Nicht Fort!'' Diyor ki bu şarkıda..
Bitte Geh Nicht Fort!!! Lütfen gitmee!!
bitte geh nicht fort
was ich auch getan
was ich auch gesagt
.............ve şarkının devamında da tane tane, çok anlaşılır biçimde akıp gidiyor sözler, duyguları birebir aktararak..
Aslında, bildiğimiz şarkı..
Almanca şarkı pek dinlemem..
Ama....
Marlene Dietrich; o sarışın ince yüzlü, etkileyici bakışlı gizemli kadın öyle bir ''Bitte Geh Nicht Fort!'' Diyor ki bu şarkıda..
Bitte Geh Nicht Fort!!! Lütfen gitmee!!
bitte geh nicht fort
was ich auch getan
was ich auch gesagt
.............ve şarkının devamında da tane tane, çok anlaşılır biçimde akıp gidiyor sözler, duyguları birebir aktararak..
Aslında, bildiğimiz şarkı..
Ne Me Quitte Pas (If You Go Away)
Rahmetli Zeki Müren bile seslendirmiş ''Beni Terketme!'' diye, Türkçe sözlerle. Burada
Marlene Dietrich,
Edith Piaf'ın, Jacques Brel'in, Celine Dion'un, Mireille Mathieu'un ve pek çok sanatçının çok da güzel yorumladığı, ''Ne me Quitte pas'' adlı şarkıyı Almanca olarak söylemiş.
Sonuç muhteşem.. Almanca bir şarkıyı bu kadar duygulanarak dinleyeceğim aklıma gelmezdi..Çile Dolu Bir Yaşam Daha Bitti!
Zirvelerden dibe vurmanın ne demek olduğunu bilmeyenlere örnektir..
Huzur içinde uyu ..
Haberi Burada
Etiketler:
Yaşamdan
23 Aralık 2011 Cuma
Begonvilli Ev'de Yılbaşı Hazırlıkları
Ağacımızı süsledik, hediyeliklerimiz hazır sayılır.
Bu yıl şarap şişeleri için tığ işi kılıflar ördüm. Yemek davetlerine giderken eli boş gidilmez, satın alınan şaraba böyle el emeği şık bir giysi giydirirsem çok daha hoş bir sunum olacağını düşündüm. İlk şarap giysimi de yılbaşı gecesi için tasarladım. Diğeri daha sade oldu.
Bu yıl şarap şişeleri için tığ işi kılıflar ördüm. Yemek davetlerine giderken eli boş gidilmez, satın alınan şaraba böyle el emeği şık bir giysi giydirirsem çok daha hoş bir sunum olacağını düşündüm. İlk şarap giysimi de yılbaşı gecesi için tasarladım. Diğeri daha sade oldu.
Etiketler:
Begonvilli Ev Halleri,
Crochet,
Hobilerim
Tweety ve Sylwester
Tatlı Tweety ile hain kedi Sylvester'ı kim sevmez:))) Çook tatlılardır. Ya Granny Nine? Ne akıllı, ne sevimli kadındır..Orijinal seslendirmesi ve müziği ile çizgi filmlerin beş yıldızlısıdır bence.. Zeten animasyon dalında Oscar'ı da var bu çizgi filmin.
Yaklaşık 70 yıl önce doğan karakterler hala çok sevilmekteler tüm dünyada..
Kaynak Burada
Yaklaşan yeni yıl nedeni ile bu güzel bölümü seçtim sizin için. Hadi, içinizdeki çocuk seyretmek istiyor, ne bekliyorsunuz:))
Etiketler:
Çizgi Kahramanlar
21 Aralık 2011 Çarşamba
Güne Kötü Başladım / Mahallemizde Ağaç Katliamı !
Sabah yürüyüşü için çıkmıştık Minik'le.. Evimizin karşısındaki muhteşem kauçuk ağacının etrafında bir telaş! Belediyete ait kalabalıkça bir ekip canım ağacı kesiyor. Çevreden insanlar da sigaralarını tüttürerek izliyorlar.. Gözlerime inanamadım.. Hemen ekibin başında bulunan görevliye koştum ve durumu öğrendim;
Efendim, ağacın yakınındaki bir kaç esnafın isteği üzerine ağacı kesiyorlarmış.. ''Yapmayın, etmeyin, esnaf bilir kişi midir? Bu işin uzmanları gelip durum tesbiti yaptılar mı? Ağacın verdiği zarar resmi olarak tesbit edildi mi? Bu ağaca nasıl kıyarsınız?'' tarzı söylemlerime ve tepkilerime rağmen, ağaç korkunç bir şekilde kesilmeye devam edildi. Ekibin şefi olan bayan, aslında esnaf tarafından, ağacın kökünden kesilmesinin talep edildiğini ancak büyük bölümünü keserek sorunu çözmeye ikna ettiklerini söyledi.. Zaten ağacın tepesi kesilmiş, ucube hale getirilmişti. Ağaçlara olan ilgim nedeni ile bu şekilde kesmenin onu ölüme mahkum etmek anlamına geldiğini biliyordum. ''Bir de dilediğiniz yere şikayet edin !'' diye küstahça yanıtlar aldım. Tepkim artınca, kesimi destekleyenlerle tartışma içinde buldum kendimi. ''Bu ağaç betonları çatlatıyor'' diyordu birisi. Betonu ağaçtan değerli sayan zihniyetle tek başına savaşmanın nasıl bir duygu olduğunu düşünün. ''Vah!vah! yazık ağaca diyen tek tük insanlar dışında kimseden destek yoktu.
Zaman harcamadan Orman Bölge Müdürlüğü'nü aradım ama ağaç park bitkileri kategorisinde olduğu için bir şey yapamayacaklarını söylediler. Eğer bir orman bitkisi (örneğin çınar ağacı) olsaydı gereken yapılacaktı.
Bu durumda bilen varsa söylesin sevgili okurlar;
Esnaf bilir kişi midir ki, bu ağaç zarar veriyor deyince belediye ekip gönderip o ağacı kesebiliyor?
Zaten beton yığınları arasında sayıları git gide azalmakta olan ağaçların yaşamlarına son vermek bu kadar kolay mı olmalı?
İçim acı ve öfke ile, gözlerim yaşla dolu, Antalya Valiliği'ne bir dilekçe yazdım. Bakalım ne olacak? Yoksa belediye, çevre bilincinden yoksun insanların isteği doğrultusunda bu saçma uygulamalarına devam mı edecek? Ahhh ahhh benim ülkem!!!
Etiketler:
Çevre bilinci,
Çevrecilik,
Yaşamdan
20 Aralık 2011 Salı
Mehmet Yenigün-Koray Polat / Save your love
''O Ses Türkiye'' adlı yarışmayı izliyor musunuz?
Her yarışmada olduğu gibi iyinin iyisi aranıyor. Format gereği şu aşamada aynı ekipte olan yarışmacılar birbirleri ile yarışıyorlar. Baya heyecanlı anlar yaşanıyor.
O yarışmada tanıdığım, hayran kaldığım bir ikili var. Bizim buralardan gitmişler. Doğrusu bu çocuklar müthiş! Koray ve Mehmet, farklı tarzları ve enfes sesleri ile olağanüstü güzel şarkı söylüyorlar.
İşte onların, Melodi adlı dünya tatlısı bir yarışmacı genç kız ile yaptıkları düello müthişti..
Bir şarkı bu kadar mı güzel söylenir, sesler bu kadar mı yakışır... İzlemeyen varsa izlesin.. Melodi'nin yumuşacık, biraz heyecanlı duru sesi ve Koray'la Mehmet'in müthiş yorumu bana şarkının orijinalinden daha hoş geldi. Renee ve Renato ikilisinden yıllardır büyük keyif alarak dinlediğim bu muhteşem şarkıya bizimkiler de hakkını verdiler. BAYILDIM!!
Her yarışmada olduğu gibi iyinin iyisi aranıyor. Format gereği şu aşamada aynı ekipte olan yarışmacılar birbirleri ile yarışıyorlar. Baya heyecanlı anlar yaşanıyor.
O yarışmada tanıdığım, hayran kaldığım bir ikili var. Bizim buralardan gitmişler. Doğrusu bu çocuklar müthiş! Koray ve Mehmet, farklı tarzları ve enfes sesleri ile olağanüstü güzel şarkı söylüyorlar.
İşte onların, Melodi adlı dünya tatlısı bir yarışmacı genç kız ile yaptıkları düello müthişti..
Bir şarkı bu kadar mı güzel söylenir, sesler bu kadar mı yakışır... İzlemeyen varsa izlesin.. Melodi'nin yumuşacık, biraz heyecanlı duru sesi ve Koray'la Mehmet'in müthiş yorumu bana şarkının orijinalinden daha hoş geldi. Renee ve Renato ikilisinden yıllardır büyük keyif alarak dinlediğim bu muhteşem şarkıya bizimkiler de hakkını verdiler. BAYILDIM!!
Yavaş Şehir (Cittaslow)
Bir yer düşünün; sadece görüntü olarak değil gerçek anlamda temiz bir yer. Ne gürültü, ne hava kirliliği var. Sakin, dinlendirici bir yer. Dev alışveriş merkezleri, trafik kargaşası, egzoz dumanı, gürültü patırtı yok. Çünkü insanlar gidecekleri yere yürüyerek ya da bisikletle gitmeyi tercih ediyorlar. Alışverişlerini o yörede yetişen doğal ürünlerin satıldığı yerel pazardan yapıyorlar, bahçelerinde yetişen meyveyi sebzeyi yiyorlar. Ütopya gibi değil mi? Şehir hayatından bezmişizdir. Bunları düşleyince genellikle küçük kasabalar canlanır gözümüzde. Hani emekli olunca yerleşmeyi hayal ettiğimiz küçük sahil kasabaları vardır ya... Ama çok azımız gerçekleştiririz bu hayali. Zaten artık tüketim toplumu olmanın, sanayileşmenin, hazıra ve kolaycılığa kaçmanın bedeli olarak, çoktan ele geçirilmişizdir. Deli gibi çalış, bir evin bir araban olsun. Hafta sonları çoluk çocuk alışveriş merkezlerinde marka ve ucuzluk peşinde hamburgerli günler, dev ekran tv, bol taksitli bayram tatilleri, beş yıldızlı yutturmacası ile, ucuz şaraplı, dönüştürülmüş yiyecekli, tıkış tıkış dolu balo salonunda yılbaşı kutlamaları, çeşit çeşit kredi kartları çoktan hayatımızın bir parçası olmuştur.
Ama durun şimdi; öyle bir proje var ki, hayata geçirmeyi başaran, kararlı insanların tıkır tıkır yürüttüğü bir proje bu..
Türkçe meali YAVAŞ KENT PROJESİ..
Dünyada çok güzel örnekleri var. Özellikle İtalya’da.. ’’Bizde de mümkün mü?’’ sorusu geliyor akıllara..Eveet, mümkün. İz Tv’de bir belgeselde izleyince heyecanlandım, Seferihisar bu projeye talip olmuş ve aslanlar gibi de uygulamaya başlamış.
Türkiye’de ilk adımı atan Seferihisar, Haziran 2009’ da başvuru yapmış 2009 kasım ayında yavaş şehir ünvanını kazanmış. 2008 yılında Seferihisar belediye başkanı M.Tunç Soyer’ in girişimleri ile Seferihisarlılar yavaş şehirkavramından haberdar olmuşlar. Öncelikle strateji geliştirme müdürlüğü kurulmuş. Daha sonra yerli halka yavaş şehir kavramı anlatılmış. Birliğe yapılan başvuru 6 ay sonra olumlu olarak cevaplanmış. Hatta yüzde 50 uygunluk sınırı varken Seferihisar yüzde 70 ile bu sıfata layık olmuş. Yavaş şehir birliğine üye olan Türkiye 19. ülke, Seferihisar ise 129. şehir olmuş.
Aslında projeyi anlatmaya kalksam sayfalar dolusu yazmam gerekir. İyisi mi buradan okuyun.
Daha Fazla bilgilenmek İçin Tık
Daha Fazla bilgilenmek İçin Tık
2011 Yavaş şehir Türkiye Adayları
Taraklı - Sakarya: Kimlikli turizm adı altında muhteşem konaklarının restorasyonu ile yöresel yemek ve el sanatlarının desteği ile yavaş şehir üyeliğine aday olmuşlar.
Akyaka - Muğla: Yöresel mimarisini yaşatarak yavaş şehir adaylığı için gerçekleştirdikleri referandum ile karar aldılar.
Yenipazar - Aydın: Tarihi mekanları yaşatma ve geleceğe taşıma ilkesini benimseyerek yavaş şehirciliğe aday olmuşlar.
Gökçeada - Çanakkkale: Ada kültürü, bağcılık, şarapcılık ve farklı kültürleri ile bir arada yaşayıp koruyarak yavaş şehir adayı olmuşlar.
Etiketler:
Çevre bilinci,
Çevrecilik,
Yaşamdan
18 Aralık 2011 Pazar
İntihal Her Yerde!
Bilim adamları bunları yaparsa!
Cumhuriyet Gazetesi'nin haberi;
''İntihal ortaklığı
İmzasının bulunduğu makalenin intihal olduğu ortaya çıkan Çankaya Üniversitesi Rektörü Güvenç makale için yardım ettiğini, kandırıldığını iddia etti.''
Kısaca durum şu:
Çankaya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ziya Güvenç, Gazi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ergün Kasap ve Aksaray Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Halil İbrahim Dursun’un ortak imzasıyla uluslararası bir dergide(Uluslararası bilimsel bir dergi olan “Communications in Nonlinear Science and Numerical Simulation”ın Mayıs 2010 sayısında) yayımlanan bilimsel bir makalede (“A Simple Analytical EAM Model For Some BCC Metals” adlı makale) bilimsel hırsızlık (intihal) yapıldığı ortaya çıkmış.
Rektör Prof. Güvenç, makalede yardım ettiği Dursun’un kendisini kandırdığını savunuyor. Sonuçta Dursun durumu kabul ediyor, İngilizcem yetersiz olduğundan bunlar oldu diyor..
Haberin ayrıntılarını okuyunca her konuda olduğu gibi bilimsel çalışmalarda da ne kadar yetersiz ve aymazlık içinde olduğumuz görülüyor. Kısacası insanın kendine ettiğini başkaları edemiyor.
Sen git, 1996’da Almanya’da yayımlanan başka bir makaleden alıntılar yap, üstelik bir başka bilim adamından da ''benim İngilizcem yetersiz, şu makaleye bir çeki düzen verir misin? '' deyip yardım iste.. Peki kandırıldım diyen Ziya Güvenç'in hiç mi ihmali ya da suçu yok? Koca koca ünvanları taşıyan bu bilimadamları hiç mi alanları ile ilgili çalışmaları ve makaleleri takip etmezler?
Sonuçta Dursun, Güvenç’e gönderdiği mektubunda, makaledeki intihal olarak nitelendirilebilecek hataları içeren ifadeleri İngilizce bilgisinin zayıflığı nedeniyle yaptığını belirterek “Makaledeki ifadeleri daha önce yayımlanmış bir makaleden alıntı suretiyle kullandığımı sizden saklamış olmamın derin üzüntüsünü yaşıyorum” demiş. Açılan soruşturmada da Dursun suçlu bulunmuş.
"ÜNİVERSİTELERİNDE BİLİMSEL HIRSIZLIĞIN YAPILDIĞI, ÇALINTI MAKALELERİN, TEZLERİN SIK SIK GÜNDEME GELDİĞİ BİR ÜLKENİN ELBETTE TÜM YAŞAM ALANLARI SOYULACAKTIR"
Etiketler:
Türkiye,
Ülkemden İnsan Manzaraları,
Ülkemin halleri
17 Aralık 2011 Cumartesi
Historia De Un Amor
Yıllarca dönüp dönüp aynı şarkıyı dinler mi insan?
Eğer, ''İşte bu benim şarkım'' diyebileceğiniz şarkı ya da şarkılar varsa dinler tabii ki..
Historia de un Amor ( Bir Aşk Hikayesi ) Bir adamın eski bir aşk hikâyesini anlatan bu şarkının bestesi Panama'lı besteci Carlos Eleta Almaran'a aittir.
Carlos Eleta Almaran bu besteyi, kardeşinin eşini kaybetmesinin ardından yapmıştır. Daha sonra şarkı ile aynı adı taşıyan 1956 Meksika yapımı sinema filminde,bu eser tema müziği olarak kullanılmıştır. Sözleri genel olarak,bir erkeğin aşık olduğu kadını kaybetmesinin ardından çektiği acı ve hüzünü anlatır. Günümüze kadar birçok müzisyen ve şarkıcı tarafından icra edilmiştir. Bunlardan bazıları; Guadalupe Pineda, Julio Iglesias, Nana Mouskouri, Perez Prado, Laura Fygi, Iva Zanicchi, Eydie Gormé & Trio Los Panchos, Pedro Infante, Dalida, Ana Gabriel, Luis Miguel, Los Angeles Negros gibi isimlerdir. Guadalupe Pineda'nın muhteşem yorumu farkedilmemesi imkânsız güçle dinleyicileri cezbetmektedir.
Kaynak Sayfa Burada
Muhtemelen daha önce de bu şarkıdan söz edip dinletmişimdir de.. Olsun, 1950lerden kalma bu şarkı doğrusu hak ediyor bu ilgiyi ve sevgiyi.. Zaten söylemeyen kalmamıştı bir zamanlar, hala da çok seviliyor.. Ben nedense eskilerini seviyorum en çok, Pedro İnfante yorumu gibi.
Orijinali İspanyolca olsa da ben Fransızca versiyonunu tercih ediyorum. Fransızca, şarkılara nasıl da ince bir hüzün katar, nasıl da yakışır. .. Bir de sözler böylesine duygusal olunca.
İşte böyle bir kırık aşk hikayesi anlatır bu güzelim şarkı. Ee hadi ne duruyorsunuz , siz de dinleyin..(Luz Casal'dan)
Tık
Pedro Infante yorumu burada
Eğer, ''İşte bu benim şarkım'' diyebileceğiniz şarkı ya da şarkılar varsa dinler tabii ki..
Historia de un Amor ( Bir Aşk Hikayesi ) Bir adamın eski bir aşk hikâyesini anlatan bu şarkının bestesi Panama'lı besteci Carlos Eleta Almaran'a aittir.
Carlos Eleta Almaran bu besteyi, kardeşinin eşini kaybetmesinin ardından yapmıştır. Daha sonra şarkı ile aynı adı taşıyan 1956 Meksika yapımı sinema filminde,bu eser tema müziği olarak kullanılmıştır. Sözleri genel olarak,bir erkeğin aşık olduğu kadını kaybetmesinin ardından çektiği acı ve hüzünü anlatır. Günümüze kadar birçok müzisyen ve şarkıcı tarafından icra edilmiştir. Bunlardan bazıları; Guadalupe Pineda, Julio Iglesias, Nana Mouskouri, Perez Prado, Laura Fygi, Iva Zanicchi, Eydie Gormé & Trio Los Panchos, Pedro Infante, Dalida, Ana Gabriel, Luis Miguel, Los Angeles Negros gibi isimlerdir. Guadalupe Pineda'nın muhteşem yorumu farkedilmemesi imkânsız güçle dinleyicileri cezbetmektedir.
Kaynak Sayfa Burada
Muhtemelen daha önce de bu şarkıdan söz edip dinletmişimdir de.. Olsun, 1950lerden kalma bu şarkı doğrusu hak ediyor bu ilgiyi ve sevgiyi.. Zaten söylemeyen kalmamıştı bir zamanlar, hala da çok seviliyor.. Ben nedense eskilerini seviyorum en çok, Pedro İnfante yorumu gibi.
Orijinali İspanyolca olsa da ben Fransızca versiyonunu tercih ediyorum. Fransızca, şarkılara nasıl da ince bir hüzün katar, nasıl da yakışır. .. Bir de sözler böylesine duygusal olunca.
Sözlerini anlamasanız dahi bunun acıklı bir aşk hikayesi olduğunu şarkı başlar başlamaz seziyorsunuz.. Hikaye bilindiktir bilinmesine ama şarkı içinize işler. Anılarınız da varsa bu şarkı her dinleyişinizde ağlatabilir,
"Artık yanımda değilsin hayatım ve ruhumda sadece yalnızlık var. Artık seni göremiyorsam, tanrı bana daha çok acı çektirmek için seni sevmemi sağladığındandır.. Sen hep benim varoluş sebebimdin, sana tapınmak benim için bir dindi; senin öpücüklerinde bana aşk ve tutkuyu getiren sıcaklıkla karşılaşmıştım.. Bu eşi benzeri olmayan bir aşk hikayesi, tüm iyiyi ve kötüyü anlamamı sağlayan, hayatıma ışık veren ve sonra o ışığı söndüren; ah, nasıl da karanlık bir hayat! Senin aşkın olmadan yaşayamam.."İşte böyle bir kırık aşk hikayesi anlatır bu güzelim şarkı. Ee hadi ne duruyorsunuz , siz de dinleyin..(Luz Casal'dan)
Tık
Pedro Infante yorumu burada
Etiketler:
Müzik
16 Aralık 2011 Cuma
Ivan Alifan
Ivan Alifan şu anda Kanada'da yaşayan yetenekli bir sanatçı ve Rus ressam Anna Razumovskaya'nın oğlu.
Etiketler:
Resim Sanatı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)