30 Haziran 2010 Çarşamba

Rescue Ink / Hayvanların Kahramanı Koca Adamlar




Sizlere daha önce de söz etmiştim onlardan. Vücudu dövmelerle kaplı sekiz sert adam, New York’un yardıma muhtaç hayvanları için çalışıyorlar.

Bu koca adamlar yolda karşınıza çıksa korkarsınız eminim. Tepeden tırnağa dövmelerle kaplı, Harley motosikletli sekiz adam zor durumdaki New York hayvanlarını kurtarmayı görev edinmişler.
Köpekleri dövüşlerden kurtarıyor, hayvan istismarcılarıyla yüzleşiyor ve çalınan hayvanların peşine düşüyorlar. Eski itfaiye memurları, vücut geliştiriciler, otomobil tamircileri ve güvenlik görevlilerinden oluşan ekip, kötü adamları yakalayıp yasal yollarla gerekeni yapıyorlar.

Konu hayvan istismarı olduğunda Rescue Ink'in hoşgörü düzeyi sıfıra iniyor. Ayrıca size bunu kanıtlamak için biraz sert davranmaktan da çekinmiyorlar. Haşin görünümlü, yufka yürekli Rescue Ink üyeleri, New York şehrindeki hayvanları kurtarmak için yasalar çerçevesinde ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar.

National Geographich Channel'da her salı ve çarşamba izliyorum onları. Şu günlerde tekrarlar var. Son izlediğim bölümde bir evde kontrolsüzce üreyen yüzden fazla yavru ve yetişkin kedinin olduğu ihbarını alıyor kahramanlarımız. Kedilerin tümü hasta, yeterince yiyecek ve kumları yok. Pislik içinde yaşam savaşı veriyorlar.

Rescue İnk üyeleri kedileri kurtarıp geçici bakımevine alıyorlar. Tek tek veteriner kontrolü yapılıyor. Kısırlaştırma ve tedavi süreci başlıyor.

Sonrası çok hoş. Şehre ilanlar dağıtılıyor ve şehrin uygun bir meydanına kedi standları kuruluyor ve kedi sahibi olmak isteyen bir çok insan gelip form dolduruyor, kendileri ile görüşmeler yapılıyor. Aileler ya da kişiler uygun bulunursa kedi sahiplendirilip gong vuruluyor. Resmi kayıtlar da tutuluyor.

Böylesi bir işin büyük bir titizlikle gerçekleştirilmesi ve sorunun çözülmesi büyük başarı.

28 Haziran 2010 Pazartesi

Artık Polyvore'de Setlerimde Kendi Öğelerimi Kullanıyorum

Bu iki fotoğrafı anımsayacaksınız; balkonumda açan begonviller ve kendi diktiğim şapkamla çantam. Bu öğeleri setlerimde kullandım. Sonuç fena olmadı.

Begonvilli Evmoda trendler & stiller - Polyvore

Begonvilli Ev, Begonvilli Ev tarafından Roxy accessories ile yaratıldı

Begonvilli Evmoda trendler & stiller - Polyvore

Begonvilli Ev, Begonvilli Ev tarafından Adam dresses ile yaratıldı

27 Haziran 2010 Pazar

Opera Şehre İniyor:)


Reklamların amacı belli. Belli hedef kitlelere en çarpıcı şekilde ulaşabilmek, akılda kalmak ve daha çok tüketmeye teşvik. Pek çok reklam da itici gelmiştir bana; çocukları kullanmaları, gelin kaynana dialogları, gerçek üstü mesajlar vermeleri gibi nedenlerle. Örneğin bir silişte ışıl ışıl parlayan fayanslar vs.

Ama bir kaç anlamlı ve güzel mesaj veren reklam da yok değil. Tema Vakfı'nın çevreci reklamları, Kardelenleri tanıtarak eğitimi yaygınlaştırmayı amaçlayan reklamlar ve son olarak zevkle izlediğim opera şehre iniyor temalı reklam.

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projesi kapsamında''Opera şehre iniyor’' fikri üzerine kurgulanan reklam filmleri, gündelik yaşamı yansıtan sokaklarda geçiyor. Gündelik yaşamın vazgeçilmez alanlarından dolmuşlar, mahalle araları, dolmuş şöforleri ve yolcuların diyaloglarının yanı sıra simitçiler ile komşu teyzelerin yer aldığı reklamlar, gündelik yaşam ile opera arasındaki bağa işaret ediyor. Bence hoş ve anlamlı.


VİDEOYU BURADAN İZLEYEBİLİRSİNİZ

Yeni Setlerim / Farklı Zevkler İçin Farklı Tarzlar



Begonvilli Evmoda trendler & stiller - Polyvore

Begonvilli Ev, Begonvilli Ev tarafından Miu Miu shoes ile yaratıldı


Begonvilli Evmoda trendler & stiller - Polyvore

Begonvilli Ev, Begonvilli Ev tarafından Karen Millen bags ile yaratıldı

25 Haziran 2010 Cuma

Gerçek Bir Star / Cate Blanchett




(Cennet Yolu) beni en çok etkileyen filmlerden biridir. Glenn Close'un unutulmaz oyunculuğu ve filmin konusu muhteşemdir. 1997 yapımı bu filmde İkinci Dünya Savaşı süresince bir Japon toplama kampında biraraya gelen farklı ülkelerden ve farklı sosyal sınıflardan bir grup kadının yaşam mücadelesi anlatılır. Esaretin yıkıcı baskısını müzikle hafifletmeye çalışan insanların direncini izlemek yüreğinizi ağzınıza getirse de hemcinslerimizle gurur duyarsınız. Esir kampında bir koro kuran İngiliz müzisyen rolündeki Glenn Close'un güçlü karakterinin önderliğinde birbirlerine destek olmaya çalışan kadınlar arasında
Pauline Collins, Francis McDormand ve Julianna Marguilies gibi önemli oyuncular yer alıyor. Bir de benim favorim olan Cate Blanchett var ki; izlediğim her filmi ile ona olan hayranlığım arttı.



Cate Blanchett Hakkında Daha Fazlası Burada

Yani burada asıl sözünü etmek istediğim Cate Blanchett. Paradise Road'da Hemşire Susan Macarthy idi ve sanki o karakter olarak doğmuş gibiydi.


Diğer filmlerde de aynı duyguyu yaşatınca oyunculuğuna hayran kaldım.

Yüzüklerin Efendisi'nde sivri kulaklı Elf Kraliçesi Galadriel

Altın Küre ve Bafta Ödüllü Elizabeth I of England'da ve The Golden Age'de, Elizabeth'di

Ama iki filmi var ki, inanılmazdı; The Aviator'da Katharine Hepburn, I'm Not There'da ise Bob Dylan olmuştu.

Cate'nin Bob'a dönüşümü:)

Ve işte Katharine Hepburn hali ile

Bu iki rol de, bir oyuncunun kariyerini yerle bir edebilecek sonuçlar verebilirdi ve pek çok star bu riski alacak cesarete sahip değildir. Sadece fiziksel benzerliği yakalamak değil, her yönü ile bu kişileri yansıtabilmek önemliydi. Cate de çok korktuğunu söylüyordu bir röportajında ama başarmıştı. Hatta Elizabeth rolü de yüksek risk taşıyordu; çünkü bu karakteri bir Avustralyalı oyuncunun başarı ile canlandırabileceğine pek ihtimal verilmiyordu, sinema çevrelerince. Bu Avustralyalı kız, şu an İngiltere'nin en tanınmış ve sevilen sinema oyuncusu.

Indiana Jones serisinin 4. filminde oynadığını söylemeyi unuttum.

İşte böyle bir oyuncu Cate Blanchett.

Cate Blanchett 1969 yılında Melbourne, Avustralya'da doğmuş. Henüz 10 yaşında iken babası Robert Blanchett kalp krizinden yaşamını yitirmiş. Bir tiyatro okulunda başladığı oyunculuk kariyerine, İngiltere'de, ülkesinde ve Hollywood'da devam etmiş. Umarım uzun yıllar devam eder.

Blanchett 1997 yılında senaryo yazarı Andrew Upton ile evlenmiş. Üç çocuk annesi ve bunca başarılı iş yaşamına rağmen önceliği hep evine ve çocuklarına vermeyi de başarmış.

Jane 'in Çiçeklere Olan Düşkünlüğü:)




Begonvilli Ev Halleri / Minik Minik Batmalar

Sıradan bir gün gibi başladık güne. Sabah yürüyüşü,

Kahvaltı sonrası, Minik ve Jane'in yaramazlıkları eşliğinde çiçeklerin hatırını sorma:)


Saksıda yetiştirdiğim bu acı biberleri çok seviyorum. Balkonuma çok yakışıyorlar ve salatalara çorbalar lezzet veriyorlar. Şu günlerde onlara baktıkça ''kimin ağzına sürsem?'' diye de düşünüyorum. Türkçe'yi katleden bazı sunucuların mı yoksa parkta sokakta rastladığım, birbirlerine rahatlıkla küfür içeren sözler sarfeden çocukların, gençlerin ağzına mı? Onları eğitmek için yeterli zamanı bulamayan, ilgi gösteremeyen biz büyüklere ne demeli? Bu sözler ve sesleniş tarzları batıyor bana, hem de çok.

Gazete ve dergilere ve tabii ki bloglara göz atma faslı ama önce çamaşırlar makineye...

İşte yine en çok yapılan yazım yanlışı çıkıyor karşıma. Bu bir eleştiri değil, sadece çok rastladığım bir yanlışlığa dikkati çekebilme çabası. Hepimiz yazım yanlışları yapabiliyoruz. Yayınevlerinin kadrolarında koca koca yazarların kitaplarını basıma hazırlayan en az üç dört editör bulunduğunu biliyorum. Ne var ki bu sözcük yüzde doksan yanlış kullanılıyor. Hangi sözcük mü?
''Yayımlamak''
Anlamı:
1 . Kitap, gazete, dergi vb. şeyleri basmak ve dağıtmak, neşretmek:
"Türk Dil Kurumunun yeni yayımladığı kitapları gördüm."- .
2 . (-i) Dinlenilecek, görülecek şeyleri radyo ve televizyonla sunmak, bildirmek, duyurmak.
3 . Bir yazıya, habere, resme gazetede yer vermek.
4 . Resmen bildirmek, açıklamak, ilan etmek:
"İki gün sonra yönetici bir genelge yayımladı."- Ç. Altan.


Türk Dil Kurumu Sözlüğü Burada
Bu sözcüğün yerine yaygın olarak ''yayınlamak'' kullanılıyor.

Aynı sayfadaki arama kutucuğuna ''yayınlamak'' sözcüğünü yazarsanız,''yayınlamak sözü bulunamadı.'' tümcesi çıkıyor karşınıza.

Bu kadar dilbilgisi dersi yeterli. Dilimizi doğru kullanmak amacımız.


Şimdi sıra geldi günün sorusuna:''Acaba bugün ne pişirsem?'' Bu sorunun yanıtını bulmaya çalışırken, şu bildik tv sabah kuşağı programlarından biri takılıyor gözüme. Bu saatlerde özellikle oturup program seçme ve dikkatle izleyip bilgilenme ya da eğlenme şansım olmadığı için haber sonrası kalan bir kanal işte. İçerik üç aşağı beş yukarı aynı. Kayıp insanlar, ayrılan eşler, danışılan hukukçu vs. O da ne? Sunucu hanımefendi sanki Oscar Töreni'ne ya da görümcesinin düğününe katılacakmış gibi giyinmiş. Gece giymeye uygun bir elbise ve ağır bir makyajla sunuyor programı. Bu giysiler, bu makyaj realite programlarında kel başa şimşir tarak gibi geliyor bana ve batıyor işte.. Sunucumuz Müge Anlı.

Hasta olduğunu bildiğim uzaktaki bir arkadaşımın daha iyi olduğu haberini alıyorum telefonla ve seviniyorum. Yüksek tansiyonu olanlar, aman dikkat! Sıcak ve basınçlı hava şakaya gelmiyor.

Sevgili Komşularım yine dizi dizi ayakkabıları giriş kapılarının önüne bırakmışlar. ''Sevgili Komşularım'' sözü ironi değil. Gerçekten sevdiğim iyi insanlar ama kırmadan defalarca uyardığım halde bu alışkanlıklarını sürdürmeleri batıyor işte..

Bugün her şey batıyor diye düşünmeyin, gerçekten de ufak ufak batmalar hatta koca koca çuvaldız batmaları hepimizin yaşamında var ama pek çoğu biraz özen ve sosyal uyum gayreti ile giderilebilir. Sevgiler, selamlar Begonvilli Ev'den

24 Haziran 2010 Perşembe

Antalya'da Pazar Alışverişi


Bu gün semt pazarımız kuruldu.

Patlıcan, kabak, domates, barbunya gibi mevsim sebzeleri kaliteli ve boldu bu gün pazarda. Barbunyanın kilogram fiyatı üç lira, diğerlerinin ise bir lira. Limon biraz pahalı, kilosu dört lira. Mısırların tanesi 50 kuruştu.

Bu sepetteki taptaze yeşilliklerin tümü iki lira.

Kirazlar komşu il Isparta'dan geliyor. Bana indirim yaptılar ve kilosunu iki liradan aldım.

Bu kavunlar tarladan yeni gelmişlerdi. Çok talılar, tanesi iki lira.

Kayısı ve şeftalilerin kilosu 2 lira.



Her hafta mutlaka kocaman bir buket kesme çiçek alırdım pazardan. Bu hafta nasıl olduysa unutmuşum, onun yerine balkonumda açan begonvillerimin fotoğrafını koyuyorum sayfama.

22 Haziran 2010 Salı

Bir Çınar Daha Devrildi / İlhan Selçuk






Yaşamı ve Yapıtları Burada

İlk aklıma geliveren Pencere'nin boş kaldığı oldu ve Ziver Bey Köşkü ve diğerleri. Son yaşadıkları bir de. Türkan Saylan da geçti gözümün önünden. Toprağı bol olsun her ikisinin de!

21 Haziran 2010 Pazartesi

Akşam Üzeri Parkta Objektifime Takılanlar



Bu akşam üzeri isteksizce çıktım yürüyüşe. Hem sıcak hem de ülke gündemindeki olumsuzluklar yüzündendi isteksizliğim. Minik'in hatırına parkta buldum kendimi.

Ama iyi ki çıkmışım. Akşam üzeri nisbeten serinlemişti hava, yüksek nem oranına rağmen.


Bu güzel yaseminli kaldırımdan yürürken duyabileceğiniz o enfes kokuyu hayal edin.
Ve bu kez bu girişten ulaştık parka.

Zakkumlar, begonviller, hanımelleri, boru çiçekleri, güller, muz ağaçları, palmiyeler ve masmavi deniz görsel bir şölendi.

























Bu yavru kediler çok acıkmışlar. İyi ki yanımızda mama ve su vardı.