2 Haziran 2010 Çarşamba
Rüya Gibi Bir Turizm, Kültür Sanat Merkezi / Antalya Kaleiçi
Geçen yıl temmuz ortalarında depreşmişti Kaleiçi sevdam. Bir günümü ayırarak, Mermerli'de çay içip, Kaleiçi'nin otantik sokaklarını gezmiştim. Bu yıl temmuz sıcakları bastırmadan yapmak istedim bu geziyi ve yine çocukluk anılarımı tazeleyip, güzel bir Kaleiçi gezisi yaptım.
Geleneksel mimari dokusunu koruyan Kaleiçi, kültürden sanata, yemekten alışverişe, eğlenceden dinlenceye kadar her yönüyle mükemmel bir tatil ortamı. Sokakları, evleriyle hep otantik kalan bu semtin en önemli özelliği, içine girildikten sonra kendinizi bambaşka bir alemde hissetmeniz.
Antalya'nın Kaleiçi semti, tıpkı geçen yıl gibi bu yıl da eskimeyen lirik bir şarkı gibi geldi bana. Modern zamanların neşeli melodileriyle aynı anda çalıyordu. Geleneksel mimari dokusunu koruyan ve Helenistik çağa ait görkemli bir surun içine yerleşmiş olan Kaleiçi; eğlenceden dinlenceye, kültürden sanata, yemekten alışverişe kadar her yönüyle rüya gibi anlar yaşattı. Çağdaş kentin merkezinde, mücevher dolu bir sandık gibi gizlenen bu semtin, bahçesinde portakal ve hurma ağaçlı konaklarında, şehrin gürültüsünden uzak nefis Akdeniz Mutfağı yemeklerini yemek, taş duvarlara sarılmış begonvillerinin harikulade renklerini seyretmek, sokak aralarındaki terbiyeli sokak köpeklerini sevmek, sonra da çok şirin Mermerli Plajı'nın üzerinde, yat limanı manzarası ve serin meltem rüzgarı eşliğinde çay içmek.. Pansiyona dönüştürülmüş eski bir konağın bahçesinde, havuz başında, portakal ağaçları altında yemeğinizi yerken etrafta mutlu mutlu gezinen besili kocaman kaplumbağaları görmek, klasik müzik dinlemek..İlk anda aklıma gelenler bunlar.
Dar bir sokağın kenarında kendiliğinden büyümüş bu sağlıklı kapari bitkisini görünce gözlerime inanamadım.
Eğer bu rüyayı hayata geçirmek istiyorsanız, görmeniz gereken ayrıntılar olarak şu yerlerin adlarını not almalısınız:
Suna-İnan Kıraç Kaleiçi Müzesi: İki harap binanın, Suna ve İnan Kıraç tarafından satın alınıp aslına uygun restore edilmesiyle kurulmuş olan müze, geleneksel dış sofalı 19. yüzyıl Türk evinin güzel bir örneği. Son derece iyi bir ışıklandırmaya sahip olan galerisinde, seramik eserler ve folklorik unsurlar sergileniyor.
Yivli Minare ve medrese: Paris için Eyfel Kulesi neyse Antalya için de Yivli Minare odur. Kentin simgesi olan minare, I. Alaaddin Keykubat dönemi eseri.
Uzun Çarşı Saat Kulesi'nden Yat Limanı'na kadar uzanan cadde: Burada sağlı sollu sıralanan mağaza, küçük dükkan ve seyyar tezgahlarda aradığınız hemen her şeyi bulabilirsiniz.
Mermerli Plajı: Burası Kaleiçi'nde rahatlıkla denize girilebilen tek plaj. Korunaklı bir koyda yer aldığı için deniz her zaman sakin, kumlar her daim altın gibi parlak.
Karaalioğlu Parkı: Kentin 'Aşıklar parkı' olan bu yemyeşil alanın manzarası Akdeniz ve Beydağları'na açılıyor. Park, heykeller ve levhalara iliştirilmiş şiirlerle dekoratif bir sanat galerisine dönüştürülmüş.Parkın içinde yer alan Hıdırlık Kulesi'ni de sakın atlamayın.
Üç Kapılar (Hadrianus Kapısı): Kaleiçi'ne giriş ve çıkışlardan biri.Antalyada'ki tarihi yapılardan en iyi korunmuşlarından birisidir. Bir Roma eseri olan yapı, İ.S.130 yılında Roma İmparatoru Hadrian adına yapılmıştır. Zamanla şehir surları kapının dış kısmını kapatmış ve kapı uzun yıllar kullanılmamıştır. Eserin günümüze değin yıkılmadan gelebilmesinin bir nedeni belki de budur. Pamfilya'nın en güzel kapısı olarak kabul edilmektedir. Yalnız, zemine yakın zamanda yapılan cam görünümlü plastik yer malzemesi böyle bir tarihi yapı ile asla uyuşmayan son derece banal bir görüntü sergiliyor.
Etiketler:
Fotoğrafçılık,
Gezi,
Yaşamdan
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
antalyayı ancak bu kadar güzel anlatabilir bir insan ..zevkle okudum ..sevgiyle kal..
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim Sevgili Kelebek, beğenmenize sevindim.
YanıtlaSil