30 Eylül 2010 Perşembe

Bu Filmi İzlediğinizde Bildiğiniz Her Şey Tepetaklak Olacak ! / Ezber



Dün gece uykum kaçtı nedense. Tv kanallarına şöyle bir göz atayım derken bir kısa film izledim.

Sonra da kamera arkası görüntüleri  verdiler. Bu filmi izlerken neler hissettiğimi anlatmam olası değil.


Vikipedi sayfasında film hakkında şöyle bir not düşülmüş:
''Sokak köpekleri yine kafeslere tıkılıyor. Kentleşmenin götürüsü nedeni ile filikalar yerine kamyonlara yükleniyor. Hayırsız Ada yerine İstanbul’un dışına ormanlık alanlara atılıyor veya kafesler içinde aç susuz yaşamaya mahkûm ediliyorlar. İnsanoğlunun doğaya karşı neredeyse 100 yıldır süren bu direnişi maalesef Ezber’e yapılmaktadır. Ölenlerin sadece “köpek” olması bu suçu işleyenlerin vicdanını rahatlatmaktadır.''

Ne kadar doğru bir saptama değil mi? Yakında (4 Ekim) Hayvan Hakları ve Hayvanları Koruma Günü kutlanacak sözümona.. Tv. bültenlerinde süslü laflar edilecek ama yine, dünyaya gelmek onların suçuymuş gibi hayvanlar cezalandırılmaya, işkence görmeye, aç susuz bırakılmaya, tecavüze, öldürülmeye maruz kalacaklar. Sokakta, ormanda pek çok can acımasızca telef olacak.Barınakların durumunu bilenler biliyor. Oralardakiler bile korkunç koşullarda yaşam savaşı vermekteler. Dünyayı diğer canlılarla paylaşarak yaşamayı öğrenmek zorundayız. Bunu ne zaman idrak edeceğiz?


Ezber, 2009 yılı yapımı hayvan haklarının korunması ile ilgili bir kısa film. İnsanların sokak hayvanlarını canlandırması yöntemiyle, izleyenlerin hayvanlarla empati kurabilmesi amaçlanıyor.

Ezber, yönetmen Tolga Öztorun'un ilk kısa filmiymiş. Öztorun, Yedikule Hayvan Barınağı’nda gönüllü muhabir olarak, İl Çevre ve Orman Müdürlüğü adına Yerel Hayvan Koruma Görevlisi olarak çalışmakta olan genç bir yönetmen. Yolu açık olsun.

Filmin oyuncu kadrosu tamamen hayvansever gönüllülerden oluşan harika bir kadro. Kimler yok ki:
* Sevinç Erbulak
* Emre Karayel
* Ayla Algan
* Barış Meriç
* Beste Bereket
* Bülent Şakrak
* Çetin Demir
* Demir Ülsoy
* Derya Alabora
* Emel Çölgeçen
* Evrim Ülsoy
* Füsun Erbulak
* Gizem Pilavcı
* Gülen Karaman
* Hayati Citaklar
* Irmak Ünal
* Işık Yenersu
* İlker Ayrık
* Lale Mansur
* Mehtap Bayri
* Şebnem Köstem
* Tilbe Saran
* Tuna Arman
* Zeynep Özyağcılar
Bir de minik oyuncular var, minik köpekleri oynayan. İşte onları izlerken bende olanlar oldu ve sessiz ağlamam hıçkırıklara dönüştü.

Mutlaka ama mutlaka izlenmesi gereken bir film. Çünkü çok acı bir gerçeği empati kurarak kavratıyor.





EZBER Kısa Film | EZBER Kısa Film

Begonvilli Ev Halleri

Dün  oğluşumu çok  uzak yerlere  uğurladım. İş  için  önce İstanbul'a, sonra da Hong Kong'a  uçtu.

Yolun ve  işlerin  açık olsun Sevgili Oğlum.

Sevdiklerini  uzaklara  gönderen  herkesin  kavuşmasını  diliyorum..



Ev halkının bilinen  halleri; rutin  sabah  kudurmaları  bitince  yorgun düşüp dinlenme moduna giriyorlar.




Yine İstanbul  özlemim depreşti. Oradaki  arkadaşlarımı  ve İstanbul'u özledim. Zaman Tünelinde Şehr-i İstanbul'un Seyir Defteri'ni okumaya  başladım. Eyüp Sultan'dan başlayıp Yeşilköy'e uzandım. Nostaljiden güncele  gide  gele bir gezinti  yapıyorum.

Bu  bitkiyi  komşum  gözden  çıkarmış. Cılız  ve  hastalıklı diye. Baktım  mantar ya  da böceklenme  yok. Sadece  iyi  beslenememiş ve  yeterince  ışık  alamamış  gibi  geldi  bana. İyileştirmek  umudu  ile  alıp bitki  besini içeren  sıvı  ile  tedaviye  başladık.  Camın  önünde  yeterince  ışık  da  alıyor. Bakalım kurtarabilecek miyiz?




Bu  arada  bizim  günlük ilaçlarımızı  koyduğumuz  sepetimiz  de her  gün  dolmaya  devam  ediyor.





Bugün pazarımız vardı. Pazarın en göz alıcı meyveleri  üzümlerdi.


Dün gündüz saatlerinde İz Tv'nin bir  belgeselini  izledim. Beyrut  tanıtılıyor, çok  ilginç  yerler gösteriliyordu. Bu  kanalın  belgeselleri  gerçekten övgüye değer. Ancak, ismi lazım değil  sunucu  hanımın komik şapkası, salaş  giysileri  bir  yana, sarı  elbisesinin altından görünen bordo  iç  çamaşırı  askıları beni  hayrete  düşürdü. Bu  ne  özensizlik sunucu hanım?





 Bu  motife taktığımı  düşünenler haklı. Öyle keyifle örüyorum  ki, iki  yastığı bitirdim  ama  henüz  dikip  içlerini elyafla doldurmadım. Bu hevesle örmeye devam edersem  galiba  battaniye hayalim gerçekleşecek.

29 Eylül 2010 Çarşamba

Hanım Dilendi Bey Beğendi Kaban

Bakın

  ne  buldum?

 Ben  bu  motiflerden  battaniye, yastık örmeyi  tasarlarken  oldukça  hoş  bir  kaban  örmüşler.  Yoksa  tunik  mi desem?

Motifler açık seçik belli oluyor olmasına da, ben   nasıl  kabana  dönüştüğünü pek  anlayamadım.

Örneğin  kolların  takılışı  belli  değil, biraz  da  dar  gibi  geldi  bana  bu  kollar. Kol  uçlarındaki  uzantılar  neyin  nesi?

Yaka  olarak  atkı  benzeri  bir  parça  eklenmiş  ve  oldukça  havalı  olmuş  kaban.

Evet,  ben  yapılışını  pek  çözemedim  ama  fikir  verdi  yine de.  Eminim  bu  işlerden  anlayan  arkadaşlar yapılışı  ile  ilgili  tahminlerde bulunabilirler.. Bizlerle  paylaşırlarsa  sevinirim.

Bir  de bu kabana  uyumlu  kombinasyon hazırladım, bakalım  beğenecek misiniz?

Begonvilli Ev

Begonvilli Ev, Begonvilli Ev tarafından knee high heel boots ile yaratıldı

28 Eylül 2010 Salı

Hanım Dilendi Bey Beğendi / Tutacak ve Nihale




Bu  motifi  çok severim. Yastık  ve  diz  battaniyesi  yapmaya  karar  verdim  ama  önce  elim  alışsın  diye  bir  ön  çalışma  yaptım. Bu  tutacaklar  ve  nihale çıktı  ortaya. Artık  battaniyeye  başlayabilirim.

24 Eylül 2010 Cuma

Yeni Diziler / Deli Saraylı



Dizilerle  aram  hoş  değil. Çünkü hangi  kanalda  hangi dizi var  karıştırıyorum. Düzenli takip edemiyorum. Annemden  öğrendiğim  yöntemlerle  önlemler  alıp  izlesem  bile bir  iki  bölüm  sonra  sıkılıp  diziye  ihanet  ediyorum.  İyisi  mi  hiç  başlamamak. Örneğin  bütün  milletin  ayıla  bayıla  izlediği Aşk-ı Memnu, Yaprak Dökümü  vs  benim  belleğimde ortaokul  yıllarımda okuduğum  romanlardır.  Her  birinden  bir  ya  da  iki  bölüm  izlemişimdir  ama  o  kadar.  Geçen  sezon Hanımın Çiftliği’ni  iyi  kötü izledim.  Biraz  da,  '' bu  akşam  dizi  var ! '' diye  beni  uyaran  arkadaşım  sayesinde. Bu  sezon  ona  da  bakmıyorum;  yeni  dizi  Deli Saraylı  ile  aynı  saatlere  denk  geliyorlar. Deli Saraylı,  farklı  konusu ve oyuncu  kadrosu  ile ilgimi  çekti  ve  ilk  bölümünü  ilgi  ile  izledim. Sevimli ve izlenebilir  geldi bana. Perran  Kutman  alıp  götürüyor  diziyi. Çetin Tekindor  da  öylesine. Diğer  oyuncular  da vasatın  üzerinde   oyunculuklar  sergiliyorlar.  Kostümler  hoş,  mekanlar güzel. Ancak  komedi  çizgisinde  olması  mantık  hatalarını görmeme  engel  değil. Örneğin  dizideki  İngilizlerin  neden  kendi  aralarında  bile  Türkçe  konuştuklarını  anlamış  değilim. Aksanlı  da  olsa  eni konu  Türkçe  konuşuyorlar:)  Bazı  sahneler  de  sanki müsamere  sahnesi  gibi  geldi  bana. Kızlardan birinin  kardeşi  rolüne  bürünen  çapkını  tokatlaması sahnesi,  aşçı  hizmetçi  dialogları  iğreti  kalmış. Yalnız  unutmamalı  ki,  işgal  altındaki  İstanbul’u  komedi  unsurları katarak hicvetmek  cesaret  ister. Eğer  bu  bir  komedi  dizisi  olmasaydı  kurgulamalar bu  kadar  göze  batmazdı. Burada  ise  güldürmek  için özellikle yapılmış  abartılı oyunculuklar olarak  algılanıyor.
Yine  de birbirinin  tekrarı  ya  da  yabancı  dizilerden  araklama olan  pek  çok diziden  bıkanlar  için  farklı bir  seçenek.  Gülmece  unsurları  da  hediyesi.  Perran  Kutman için bile  izlemeye  değer bence..

23 Eylül 2010 Perşembe

Sonbahar İçin Hırka

 Aşağıdaki  kombinasyonu bir  önceki paylaşımımda  görmüştünüz. Ancak  size oradaki  giysi  ve aksesuvarların fiyatlarından söz etmemiştim. Şimdi  tahmin edin  bakalım, bu  hırka kaç  lira  imiş? Tam 380 Dolar. Belki  Amerikalılar  için  makul  bir  fiyat  ama  bizler  basit  bir  hırkaya  bu  parayı  verecek  kadar  zengin  değiliz. Neyse ki  ülkemiz giyim  ve  mefruşat  konusunda  gerçekten  cennet  sayılır. Hazır  giyimde  makul fiyatlarda oldukça  kaliteli  ürünlerimiz  var. Ayrıca  elinden  dikiş  ve  örgü  gelen  çok  yetenekli  ve  becerikli  hanımlarımız da  var.  Örneğin  Örgücü Ninemiz  sevgili  Neşe Hanım,  eminim  şu  hırkayı,  aynı  güzellikte 5-6  çile  yün  ve bir  kaç  düğme  ile çok  ucuza  maledecektir.



Begonvilli Ev

Begonvilli Ev, Begonvilli Ev tarafından stiletto boots ile yaratıldı

20 Eylül 2010 Pazartesi

19 Eylül 2010 Pazar

Tüketici Olarak Haklarımızı Biliyor muyuz?


Hepimizin başına gelmiştir; bir ürünü satın alırken satıcıların size davranışları fevkalade olumludur. Ola ki sonradan aldığınız maldan ya da hizmetten memnun kalmadınız, şikayetinizi dile getirdiniz, işte o zaman durum değişir. Peki, tüketici olarak bizlerin hakları nelerdir?

18 Eylül 2010 Cumartesi

Mutfakta Kırmızı


Pötükareli kumaştan  yapılmış tutacakları, masa  örtülerini, mutfak önlüklerini ve  fırın eldivenlerini mutfaklara  çok yakıştırıyorum. Kırmızı beyaz  olanlar daha da  dekoratif oluyor.

Ve  mutfakta kırmızı şıklığına devam:

14 Eylül 2010 Salı

Mirage (Serap)


Bugün hayatımda ilk kez   Makedonya yapımı bir film izledim. 2004' te çekilmiş bir dram.


 Oyuncular: Vlado Jovanovski , Marko Kovacevic , Jordanco Cevrevski , Elena Mosevska , Slavica Manaskova , Mustafa Nadarevic,  Martin Jovchevski
Yönetmen : Svetozar Ristovski 
Makedonya'nın yakın tarihine ve siyasi olayların yarattığı toplumsal sorunlara değinen Mirage (Ilusja) bugüne kadar Makedonya'dan çıkan en nitelikli yapımlardan biri olarak tanıtılıyor.

Yalnız bu filmi izlerken sergilenen yaşamların tüm ağırlığını, insanların aymazlıklarını, acılarını  birebir hissetmeyi göze almanız gerekiyor. Ben izlediğim her karede bu acıyı duydum. Ekonomik zorlukların, sevgisizliğin yok edici boyutlarını ürpererek izledim.

Marko sorunlu bir  ailenin oldukça zeki çocuğu. Alkole  düşkün sorumsuz babası, yaşama  ait tüm  ilgisini hatta  annelik  duygularını  yitirmiş ezik  bir  anne  ve   bir  örneğini  daha  görmediğim , anne babasına, özellikle kardeşine nefret  dolu,  ahlak  yoksunu  bir  abla,  ailenin diğer bireyleri..Marko okulda  zayıfları  ezen acımasız  çetenin  de  kurbanıdır. Tam  da  delikanlılığa geçiş sürecinde hiç  bir  olumlu model  bulamayan Marko'nun çırpınışları  ve kaçınılmaz  sonu,   toplum  ve  aile  desteğinin  önemini çok  güzel  vurgulamış.

Özellikle,  tren  yolunda  yürürken şiir  yazmaya  çalıştığı  sahne çok  içime  dokundu. En  az,  dövülerek çöp  konteynerına  atılmasını,  sevgi  ve  ilgi  arayışı  yüzünden bir serseri ile  arkadaş  olup  alkole,  sigaraya alışmasını gösteren sahneler  kadar..

13 Eylül 2010 Pazartesi

Hangi Demokrasi Kazandı?

 Anayasa'nın bazı  maddelerinin  değiştirilip  değiştirilmemesi  konusunda  halkın  görüşünü  alma  esaslı  bir  referandum, ülkenin  siyasi yapısı  ve çıkmazları  doğrultusunda farklı  bir  amaca  doğru yönlendirilmişti. Genel  seçim  havasında  bir  referandum ancak akıllara  zarar  bir  demokrasi  uygulaması  olabilir. Muhalefet  de  eşit  olmayan  koşullarda   kendi  görüşünü kabul  ettirmek  için  elinden  geleni  yaptı; çünkü  başka  bir  şansları  yoktu. Halkın  görüşünün  sorulduğu  bir  durumda  yapılan  baskı  ve  dayatmalar, asıl  amacın  milletin  yararı  için  görüşlerine  baş  vurmaktan  çok  daha  farklı  olduğunu  anlatıyordu.  Zaten değişmesi  gereken ve  daha  da  aciliyeti  olan  onca  yasaya  karşın, iktidarın  amaçları  doğrultusunda ve  biraz  da  ''daha fazla özgürleşeceksiniz''  yutturmacası  ile   hazırlanmış  siyasi  bir oyundu  bana  göre..Pek  de  şaşırmadım  sonuçlara. Tahminlerde  bulunan uzmanlar  kadar  başarılıydım  sonuçlar konusunda. Şaşırmadım  ama  üzüldüm. En  çok  da, yüzsüzce  yapılan  ''Demokrasi Kazandı'' söylemleri  sinirlendiriyor  beni. Hangi  demokrasi? Bir  referandumda  görüş  sorulur  ve  sonuç  beklenir. Demokrasilerde yöntem  budur. Peki,  bunca dayatma, baskı, tehdit, bu  uğurda  harcanan  trilyonlar nedendi?? Üstelik tüm  eşitsizliklere  rağmen yasa  değişikliğinden  daha  da  önemli  olarak,  hükümete  tepkisini  belli  etmek  amacı  ile ''Hayır!''  diyen  yüzde 42 lik  kesimin  var  olmasının  demokraside  hiç  mi  anlamı  yok? Daha  söylenecek  pek  çok  söz  var  ama bu  konularda daha  önce  söylenmiş çok  anlamlı  sözler  yeterli  aslında;

İnsan yığınlarının davranış biçimlerini önceden kestirmek için, onların güç bir durumdan kendilerini kurtarmak için hiçbir zaman çok önemli bir çaba göstermediklerini kabul etmek gerekir.
Friedrich Nietzsche

Zayıf bir hükümet kadar baskıcı ve adaletsiz olanı yoktur.
Edmund Burke

 
Mal cimride, silah korkaklarda, karar zayıflarda olursa düzen bozuktur.
Hz. Ebubekir



Unutulmamalı ki bu  bir  genel  seçim  değildi;


Özgürlük savaşı asla bitmez. Özgürlük bir gün servetin gücüne karşı, bir başka gün siyasetçilerin entrikalarına karşı, bir başka gün bürokratların kalıcı kötülüklerine, bir başka gün faşiste ve militariste, bir başka gün vurguncuya, sonra çetelerin öfke ve histerisine, cahilliğe ve aptallığa, suçluya ve ikiyüzlüye karşı savunulmalıdır. Bu misyonda her "uygar" insan ölene kadar askerdir ve yaşamın zevkinin farkına sadece bir yerde, birisi insan ruhunun özgürlüğü için kesin ve son darbeyi vurduğu anda varabilir.. 
Walter Lippmann

Yöneticiler, iktidara saltanat sürmek için değil, millete hizmet için getirilmişlerdir. Ulusa karşı olan görevlerini kötüye kullandıklari takdirde, şu ya da bu biçimde ulusal iradenin kendi haklarında vereceği kararla karşılaşırlar. Ulus tarafindan, ulus adınadevleti yönetmeye yetkili kılınanlar, gerektiğinde ulusa hesap vermek zorunda olduklarını bilmelidirler.
Kemal Atatürk


Ve  son olarak  da  kendime  şu  sözleri  anımsatıyorum;


Haklı olduğunuza inanıyorsanız, sakin olmayı başarabilirsiniz.
Bud Holiday 









 













12 Eylül 2010 Pazar

Bir Pazar Sabahı / Ah Hüzün! Ben Seni Nerelere Koymalıyım?

Bu sabah biraz daha erken uyandım. Sokaktaki dostlarıma güzel bir kahvaltı hazırlamak geldi içimden; hergün verdiğim kuru mamalardan bıkmışlardır diye... Tavuklu, sebzeli, pirinç ve bulgurdan oluşan pilavla çorba arası bir karışımdı bu günkü yiyecekleri. Bir kaç plastik kutuya bölüştürüp kocaman mama çantama yerleştirdim ve parkın yolunu tuttuk Minik'le. Zaten beni bekliyor olmalılardı büyük olasılıkla.

Nedense bugün onları doyurduğum ve oynadığımız ağaçlı alan bomboştu. Etrafıma bakındım, köpekciklerimi göremeyince, onlar için hazırladığım yiyecek kutularını oradaki ağacın çatal gövdesine yerleştirdim, temizlik işçileri çöpe atmasınlar diye..Minik'le parkta bir tur atıp geri dönecektim. Onlar da gelmiş olurlardı bu arada. Sıcakta elimde taşımak istemedim onca yiyeceği.


Çok sevdiğim begonvilli taş merdivenden aşağıdaki yürüyüş yolluna indik. Deniz manzaralı kafeler ve kır kahvelerinde kahvaltı hazırlıkları başlamıştı. Bizim buralarda kafelerin pazar kahvaltıları ve brunchları meşhurdur. Garsonlar bahçelerde bir oraya bir buraya koşuşturarak şık masalar hazırlıyorlardı. Bazılarında canlı klasik müzik bile olur.

Bir iki saat içinde, hafifçe esen meltem rüzgarının serinliği eşliğinde, çiçekler arasında açık büfeli kahvaltı etmek isteyen insanlar doluşacaklardı buralara ve birbirinden nefis yiyeceklerle donatılmış açık büfe standlarından neşe içinde alacaklardı yiyeceklerini.

Kuş seslerini dinleyip, temiz havayı içimize çekerek yürüyüşümüzü tamamladık. Kocaman bir daire çizip yiyecekleri bıraktığım yere döndük.


Dört ayaklı dostlarımız hala ortalıklarda yoklardı ama ağacın altındaki piknik masasında orta yaşlı koyu tenli, yoksul görünümlü, zayıf bir adam bir şeyler yiyordu. Bir ara sayıları azalan evsizler yine çoğaldılar bu günlerde. Onlardan biri olmalıydı. Rahatsız etmek istemedim. Yiyecekleri alıp, köpekleri bulma olasılığım olan parkın bir başka köşesine gideyim diye tedirgin hareketlerle yaklaştım. Gördüm ki; benim paketlerden biri adamın önünde duruyordu...Zavallı adam neredeyse yarısını bitirmişti. O anki duygularımı anlatacak sözcük bulamıyorum.

7 Eylül 2010 Salı

5 Eylül 2010 Pazar

Begonvilli Ev Halleri

Şükürler olsun!  Sabah  yürüyüşlerimizde  rahatladık,  çünkü  az  da  olsa  sabahları  hava  serinledi.


Ama  hala  Minik'in  dili  bir  karış dışarıda:)

Deniz muhteşem  görünüyordu. Begonviller  de  öyle..



Alışveriş çantalarına devam.




Yaz  biterken  reçellerimiz  de  azaldı. Daha  önce  denemediğim  bir  reçel  denedim, mürdüm eriği reçeli.  Küçük küçük doğrayıp  birebir  ölçüde  şekerle  bir  kaç  taşım kaynatılıyor,  o  kadar. Limon  suyuna  bile  gerek  yok.


Havalar  serinler  gibi  oldu,  hemen  bir  örgü  başladım. Bakalım  ne  olacak? Kazak  mı? Hırka  mı? Sürpriz olsun.
Not: Aslında  iki  ton daha  koyu  nefis  bir koyu  pembe  nasıl  böyle  iç  bayıltan  bir  renk  olarak  görüntüleniyor  anlamış  değilim.  En kısa  zamanda  fotoğraf  makinemi  yenilemeliyim.

Turşumuzu balkonumuzda  yetiştirdiğimiz  minik acı  biberlerden  yaptık.