13 Temmuz 2014 Pazar

Bir süre için hoşça kalın!



Çok sevgili blog dostlarım,
sağlığımla ilgili nedenlerden dolayı bir süre sizlerden ayrı kalacağım.
Hepinize sağlıklı, harika günler diliyorum.
Sevgiler, selamlar Begonvilli Ev'den..

11 Temmuz 2014 Cuma

Direnen Yıldız Çiçeği



Bu güzeller güzelinin  açması, diğerlerinden çok daha  geç oldu. Ateş kırmızısı, bordosu, lilası ve oyalı olanı çoktan açıp dönemlerini tamamladılar. Yeni çiçekler verdiler, onlar da pörsüdü.



Ama bu sarışın hanımefendi öyle ağırdan aldı ki, daha ilk çiçeğini yeni açtı tüm ihtişamı ile.





Çünkü onun bir hikayesi var; 

Diğerleri ile birlikte dikilmişti yumrusu.

Epeyce de gelişip boy atmıştı ama ne olduysa, iki karış kadar büyümüşken yaprakları buruşup solmaya başladı, susuz kalmış gibi.
Oysa diğerleri gibi  düzenli sulanıyordu. Yeri de pek farklı değildi arkadaşlarından.
Sıkça suladım, dibini kabarttım, belki faydası olur diye.  Olmadı.
Sonunda çapa ile söktü bizim bahçevan. Gördük ki, yumruları  çürümüş, kayganlaşmış. Bahçevan koparıp aldı çürüyen yumrucukları. Biraz saçaklanmış gibiydi. Bahçenin bir başka  yerine bir çukur açıp yeniden dikti.''Olmaz ama bir şans verelim yine de, belki  yeniden tutunur hayata''  diye.
Bizim çürümüş yumrulu ölmedi, gün geçtikçe yaprakları büyüdü, kalınca bir gövdesi oldu.
Bir gün baktım ki, tam ortasında bir tomurcuk vermiş. Sevindim..
Günler sonra da böyle güzel bir çiçekle selamladı dünyayı.


Bana moral ve ilham verdi. Umarım sizlere de verir.


10 Temmuz 2014 Perşembe

Jane Müzik Dinliyor


Kuyruğa dikkat:))

Otantik Takılarım

Taşınma sırasında çatı katında bir kutuda bulduğum takı malzemelerini gözden geçirdim,

otantik görünümlü olabileceklerle  bu kolyeleri yaptım.
Çok sade  penye bluzlarla ya da elbiselerle  de şık bir görüntü için  çok işe yaradılar.







8 Temmuz 2014 Salı

Portakallı Kek

Biz bu köye taşındığımız zaman portakal mevsimiydi.  Komşu bahçelerde hem portakal çiçeklerinin enfes kokusu, hem de kilolarca portakal vardı.


O günlerde bize öyle çok portakal hediye edildi ki, ''Artık getirmeyin''  diye rica ediyordum.  Çünkü tüketemiyorduk.


 Portakal reçeli, portakal likörü, portakal suyu derken rengimiz turuncuya dönecekti neredeyse.

Ve ilginçtir ki, süt bulamadığımız köyde  süt şişelerine  portakal suyu koyuyordum.


Şimdi hala bazı bahçelerde portakal var. İnce kabuklu Velevse denilen yaz portakalları..

Geçen gün komşu köyde oturan bahçevanımız  bize bahçesinden portakal getirmiş. Çok sevindim. Artık kimseye ''getirmeyin'' diyemem, çünkü o bolluk günleri bitti.

Ben de iki tanesinden  güzel bir portakallı kek yaptım.  Tarif kolay. En oyalayan bölümü, portakallardan birinin kabuğu ile birlikte  minik minik doğranması. Diğerinin suyunu sıkıyorsunuz.
 4 yumurta, 1 çay fincanı şeker, 1 çay fincanı sıvı yağ ile çırpılıyor. Doğranmış ve sıkılmış portakallar ekleniyor.Yani önce şeker ve sıvılar.. Ben mikseri değil de çırpma telini tercih ediyorum. Sonra, birlikte elediğiniz un (3 çay fincanı), kabartma tozu, vanilya eklenip bu kez kaşıkla karıştırılıyor. Pütürsüz oluncaya dek..

Yağlanmış kalıpta, 180 derecede, önceden ısıtılmış fırında 45 dakikada pişiyor. Belki fırın farkı süreyi etkileyebilir.  Mis kokulu,  güzel renkli kekiniz hazır. Afiyet olsun.



7 Temmuz 2014 Pazartesi

Çizgili Patchwork Yastık

Bu şirin desenli kumaşları görünce aklıma sevimli yastıklar yapmak geldi.

Çok sevdiğim lavantalardan da bir renk olsun istedim.

Ve kedili yastığı tamamladı.



Hayıtlar

Dün akşam üzeri yürüyüşümüzde fundalıklarda mor çiçekli bir küme dikkatimi çekti. Az ilerde aynı bitkinin uçuk pembe çiçekli olanını görünce yakından baktım. Bunlar leylağa benzeyen çiçekler açmış hayıtlardı.
Ayrıntılı Bilgi Burada (Tık)








6 Temmuz 2014 Pazar

Sahildeyim, Sahilde!

Orman, çiçek, böcek, kuş sesi güzel de,

Denizin rengi, kokusu, dalgaların sesi bir başka..

Ve nihayet



Nereye gitsem bulurum 


5 Temmuz 2014 Cumartesi

Hadi bi tavla atalım güzelim!

''Siz hiç kavga etmez misiniz yenge?'' diye sordu, köyden bir genç kadın. Bu arada bütün köyün yengesi de oldum ya, ne diyeyim:) Gözlerinde baya bi merak vardı bu soruyu sorarken. Devirdiğimiz bunca yıla karşın birbirimize davranış  tarzımızı yadırgamıştı zahir.
Gülümsedim ve ben de içtenlikle yanıtladım. Zaten başka türlüsü gelmez elimden.
''Etmez olur muyuz? Hem de alasını ederiz. Öyle bildiğin gibi kavgalardan değil ama. Biz birbirimizi kırmamaya çalışırız, bazen kavga da ederiz ama sonuçta büyütmemeyi başarırız'' deyip geçiştirdim konuyu.


Öyle ya, şunları anlatsam  laf kalabalığı olarak algılayacaktır büyük olasılıkla;

Pırıl pırıl zekası ile ironinin en incesinden laf sokuşturmaları vardır bizimkinin. Örneğin hayvanların yanında fazlaca  oyalanmış isem, ''Senin ilgini hak etmek için dört ayaklı mı olmam gerekirdi'' diye dokunduruverir. Eee, ben de melek değilim; incitici bir yanıt verilir: ''Onlardaki saf sevgiyi insanlarda görmeden öleceğim galiba..''

Bazen de ben başlatırım. Şöyle ki, sabah ilk iş olarak giriştiğim, pırıl pırıl yaptığım lavabonun  etrafının ıslanmış, paspasın kaymış olduğunu görünce açılır çenem. Ne insafsızlığı kalır, ne acımasızlığı ne de pasaklılığı. Neyse ki bu tür kavganın ayarını iyi bilir ve genellikle susup savuşturur. Bir de barışma şekli vardır ki, özür dileme sözleri ile değil:)
Ben  sakinleşince  seslenir:
-İşin bitti mi? Bittiyse gel de bi tavla atalım güzelim!''
Yanıt hazır: (Kızgın ses tonu ile)
-Ben sana küsüm! ''
Oysa çoktan'' ben de fazla söylendim'' moduna girmişimdir.
Onun yanıtı da hazırdır:
-Ben küs değilim!
İyi tamam ama önce bir Türk kahvesi yapayım da içelim.
Çok sevdiğini bilirim çünkü..

Eh ne yapalım,yaşam her zaman gülücükler armağan etmiyor insanlara.  O gülücükleri yakalamak gerekiyor.




3 Temmuz 2014 Perşembe

Zernitsky'den İki Tablo ve Tagore'dan Bir Şiir

Leon Zernitsky, tablolarından birinde, kentsoylu 

yaşamın kim bilir hangi anında, hangi nedenle

hüzünlenmiş bu kadının kırılgan zarafetini ve onu dinleyen

moral veren bir erkeği betimliyor.. 

 

Belki de tablodaki kişilerin bambaşka 

öyküleri vardır. Hayat arkadaşı bile değildirler. Ya da 

ressamın hayal ürünü kişilerdir. Bunların hiç önemi yok. 

Hayal gücüm güzel bir birlikteliği düşündürüyor.



Ve bu da aynı  sanatçının  bir başka tablosu


 Bu kez tuvale yansıyan çok başka bir ortam ve
yıllara meydan okuyan bir birliktelik.


Şimdi ikinci tablonun da canlı örneklerini görüyorum
çevremde.


Ve anlıyorum ki; aslolan her nerede yaşanıyorsa, doğru 

kişi ile olabilmek, güzel paylaşımlarla  sırtlayabilmek 

yaşamın getirdiklerini.


 Tagore okuyasım geldi, en duygusalından:)


BENİM GÖLÜME GEL TESTİNİ DOLDURACAK


Ben hep ayaktayım seni bekliyorum 
Benim gölüme gel testini dolduracaksan
Göreceksin sularım ayaklarını öpecek
Aşkımı anlatacak, göreceksin
Bu gölgesi kumlara vuran yağmur bulutudur.
Siyah zülfün üstüne kaşın, gözün üstüne
Bu bir tutamlık yağmur bulutudur vuran
Ben hep ayaktayım seni gözlüyorum
Benim gölüme gel testini dolduracaksan
Tüm bayırı yaban çiçekleri sardı
Taze çime otur, yüzüne peçeni vurma
Sularım seni bekliyor bakıp düşe dalacaksan
Ben hep ayaktayım seni bekliyorum 

 Rabindranath Tagore

Acemi Bahçıvanın Harika Ürünleri

Acemi bahçevan olarak, maceralarım sürüyor.
Ucube bahçemde düzensizlik alıp başını giderken, bir yandan da harika çiçekler ve  enfes sebzeler, meyveler bu duruma aldırmadan cömertçe bizi mutlu ediyorlar.














Buraya kışın taşındığımız için hava koşulları güzel bir bahçe düzenlemesi yapmamıza  izin vermemişti. Daha sonra da turizm sezonunun açılması ile  bahçede çalışacak hiç kimseyi bulamadık. Artık tüm hevesimiz turizm sezonunun bitmesi ile kış arasında kalan günlere kaldı. Bu sonbahar bahçemizi  güzelce düzenleteceğiz.

Yine de kış sonunda iyi kötü bahçeyi  belletip bir kaç meyve ağacı, gül, begonvil, papatya, dalya ektirmiştik. Önceden de bir kaç bakımsız ağaç vardı. Bir de ben çok heves edip biraz sebze diktirdim ama dediğim gibi bahçe düzeni hak getire. Yardım aldığımız kişinin istediği gibi görüntüye önem verilmeden bir şeyler dikildi.  Sonra o da bir otelde iş bulup bizi terk etti. Bütün bunların bakımı da  bana kaldı. Ne kadar şanssız olduklarını anlayın:)

2 Temmuz 2014 Çarşamba

Ufak ama önemli bir bilgi! Saklama Kaplarının Kullanım Sayısı

''Hani şu marketlerden ya da pazar yerlerinden satın aldığımız plastik saklama kapları var ya; onların pek çoğunun (neredeyse tamamının) sadece 5 kullanımlık olduğunu biliyor muydunuz?

Ben de yeni öğrendim. Sanıyordum ki, eskiyene kadar, ne bileyim, çizilene ya da görünümü bulanıklaşıncaya dek kullanılabilirler.  İşte öyle değilmiş. Tabii ki yiyecek saklamakla ilgili bu kural. Bu kutuların altına dikkatlice bakarsanız en fazla kullanabileceğiniz sayının yazılı olduğunu göreceksiniz.

Ayrıca, peynir kabı, yoğurt kabı vs olarak kullanılan kapların altında da 1 sayısı var. Yani bunlar da tek kullanımlık ambalajlar. Asla birden fazla sayıda kullanılmayacak. Her plastik kabın altında 1,2,5 gibi rakamlarla azami kullanım sayıları belirtilmiş. En iyisi camdan şaşmamalı.  Evet  biraz ağır oluyorlar ama çok daha sağlıklılar. Söz konusu sağlığımız olduğu için önemli bir konu bence..''

Yukarıdaki yazıyı, bir hemşire arkadaşımın beni uyarması ile yazmıştım. Ancak, daha sonraki araştırmalarımda, bu rakamların o kabın yapıldığı maddenin zararlı içeriğini derecelendirme  amaçlı yazıldığını  öğrendim.  Düzeltmek üzere sayfamı açınca tam da  bununla ilgili bir yorumla karşılaştım.Yorum yazan Cemile Hanım'ın da  uyarısı bu  yönde. ''Bu rakamlar, kullanım sayısını değil de madde içeriğini anlatıyor'' diyor.  Ortada olan bir şey var ki sonuçta plastik olan ham maddeler bir takım zararlı içeriklere sahip. Artık doğruya ulaşmak için  araştırmak sizlere kalıyor.

1 Temmuz 2014 Salı

Bizim Buraların Doğal Halıları

Bu fotoğrafları buraya ilk geldiğimiz günlerde çekmiştim. Yani kış sonlarında.



Çevreyi tanımak ve henüz bir bebek olan Kurt Kız'ı  yürüyüşlere alıştırmak amacı ile  sık sık çıkıyordum. Sonra bize Badem de katıldı.

Genellikle evin yakınlarındaki çam ormanına giden patikalarda ve sonradan bir bölümünün bizim olduğunu öğrendiğim arazide yürüyorduk. Enfes bitkiler vardı.




En çok da sahlepleri, yaban güllerini ve kokinaları görünce şaşırmıştım. Göz alabildiğine uzanan kekik kümelerini zaten anlatamam çünkü  güzelliklerini anlamak için bir de koklamak lazım.


Bir de uzaktan bakınca halı görünümlü olanlar vardı ki;
muhteşemdi.