27 Ocak 2015 Salı

Portakallı Kek, Cömert Limon Ağacı ve En Erkenci Sümbülüm

Bahçemizdeki limon ağacı biraz bakım ve çokça sevgi görünce bize böyle harika limonlar verdi.






Aslında bahçemizin ürünü mis kokulu limonlardan güzel bir limonlu cheesecake vardı aklımda.

Ne var ki, komşunun bahçesinden gelen portakallar iki gündür sepette duruyordu. O halde portakallı bir tarife öncelik vermem gerekiyor diye düşündüm. İlk aklıma gelen de kendi tariflerimden biri olan portakallı kek oldu. Yeni bir şeyler denemeyi kolumun tamamen iyileşmesinden sonraya erteledim. Annemden ufak tefek yardımlar alarak  pişirdiğim kekim, mis gibi portakal kokusu, yumuşak ama süngersi dokusu ile  çok güzel oldu. Zaten burada  beğenilmeyen tarifleri  paylaşmıyorum.


 Küçük bir not: Alışık olduğum kameramı ödünç verdiğim için diğeri ile çekim yaptım. Hava da kapalı olunca sonuç pek iyi olmadı.


Denemek isterseniz işte Tarifim:
12 Adet için
Malzeme:
2 yumurta
1 büyük  çay fincanı(kupa) elenmiş, içine yarım  paket kabartma tozu ve bir paket vanilya ilaveli) beyaz un
 6 kaşık toz şeker.
Bir çay bardağı sıvı yağ
Yarım çay bardağı süt
Rendelenmiş portakal kabuğu
1 portakalın suyu
Portakal kabuğu şekerlemesi(isteğe bağlı)
Kuş üzümü
Önce sıvılar ve şeker çırpma teli ile kuvvetlice ama kısa süreli çırpılır.
Sırası ile, rendelenmiş portakal kabuğu, kuş üzümü, un eklenip bu kez kaşıkla  karıştırılıp  homojen hale  getirilir. Kek kağıtlarına paylaştırılıp  tam ortalarına birer çay kaşığı portakal kabuğu şekerlemesi konularak ,

180 derecede 35-40 dakika pişirilir.

Afiyetler olsun !

Kek muhabbetinden sonra açan en erkenci sümbülümü görmenizi istedim. Sabah uyanınca enfes kokusu ile beni büyülüyor bir kaç gündür. 
Sümbüllerimi ektiğim gün(7 Kasım'da) sizlerle paylaşmıştım: Şimdi lale, sümbül ve nergis ekmenin tam zamanı(tık)
Vee, açmaya başladılar. Hemen hepsi tomurcuk verdi. İçlerinden bu pembeli hanımefendi açtı:)





Şimdilik Begonvilli Ev'den bu kadar. Tüm dostlara sevgiler, selamlar..

22 Ocak 2015 Perşembe

Kredi Kartı Kullananların Dikkatine!



Teyzemin başına geldi;

Teyzem kredi kartını çok gerekmedikçe kullanmaz. Bazı aylar hiç kullanmaz. Bazen de bir  iki kalemlik bir alışveriş yapar. Limitinin çok çok altında  bir ödemesi olur ve gününden önce de öder.
Geçtiğimiz günlerde kart ekstresinde küçük küçük taksitlendirilmiş, İstanbul'dan alınmış bir  elektronik eşya ödemesi görmüş. Çok şaşırmış. Çünkü kendileri Antalya'da yaşıyorlar. İstanbul'a da yıllardır gitmediler.  Evet taksitler küçük ama alınan ürünün bedeli oldukça yüksek. 500 liranın biraz üzerinde. Aslında burada miktar az da olsa, çok da olsa tehlike büyük. Dolandırıcılığın boyutu ve yapılış şekli çok önemli. Bir şekilde kart bilgilerinize ulaşıp size hissettirmeden küçük taksitler halinde paranızı çalıyorlar! O bilgilere nasıl ulaştıklarını bilemiyorum. Eğer çok dikkatli iseniz ekstrelerinizde fark ediyorsunuz. Bazen de her aldığımızı tek tek kontrol etmiyoruz. Çok sayıda kart kullananların işi daha da zor. İşte o zaman  dolandırıcılar için ideal kurbanız.

Teyzemin oğlu  bir şekilde banka ile  bu sorunu çözüp ödenen  miktarları geri aldı. Kartı iptal ettirip yenisini aldılar  ama bu  sorunu çözünceye dek ödedikleri telefon görüşmesi ücreti oldukça yüklüydü.

Sonuç olarak, kart bilgilerimizi korumak için  çok dikkatli olacağız ve harcamalarımızı  mutlaka kontrol edeceğiz.

15 Ocak 2015 Perşembe

Annem '' Ezentere'' diyor

Bugün güneşi görünce sevgili ormanımda kısa bir yürüyüş yaptım. Amacım biraz temiz çam havası alabilmekti. Ormana uzanan patikanın  yanında harika çiçekleri olan bu çalıyı gördüm.


Az ilerde bir daha, bir daha derken epeyce  kalabalık olduklarını fark ettim. Daha önce çiçeklenmedikleri için gözümden kaçmışlar.

Eflatun çiçekleri enfes kokuyor. Yaprak formları ve renkleri de çok güzel!



Daha önce, sonbahar aylarında   aynı bitkinin daha yüksek yani ağaçsı olan beyaz çiçekli türüne rastlamıştım ve sizlerle paylaşmıştım.


 Onun yaprakları daha minik, çiçekleri de kötü kokuluydu. Bu ise çalı formunda eflatun çiçekli. Çiçekleri de enfes kokuyor.
Annem  adının ''ezentere'' olduğunu söyledi. Yanılıyor olabilir. Ben araştırınca  beyaz çiçeklisinin bilimsel adının Dafne Gnidioides, eflatun  çiçeklisinin ise Daphne Sericea olduğunu öğrendim. Yerel adlarını bilen varsa paylaşsın lütfen.
Sağlıcakla kalın..

13 Ocak 2015 Salı

Sokaktaki Minik Patililer


Geçen yıl bu günlerde çok işim vardı. Oturduğum sitede fazlası ile çoğalan evsiz kediler için seri imalat  sığınma evleri yapıyordum.
Beş Yıldızlı Kedi Evlerimiz(tık)
Malzemelerim olan mukavva kutular, boşalan mama poşetleri, koli bantları ile olabildiğince sıcak yuvalar hazırlayıp, nisbeten korunaklı yerlere mama su eşliğinde bırakıyordum. O zamanlar  bir yatılı yardımcım vardı. Onun da kanına girip kısa sürede bir hayvan sever olmasını sağlamıştım:) Yuvaları  kontrol edip akşamları sıcak su torbaları bile bırakıyorduk. Bu yıl daha sert geçen kışa, kolumun kırılması ile hazırlıksız yakalandım. Zaten burada sokaktaki kedi ve köpeklerle fazla karşılaşamıyorum. Sadece gelmeleri muhtemel olan bir iki yere mama bırakıyorum. Bahçedeki kuş evlerine de ekmek ve tahıl koyuyorum sık sık. Hava  koşulları sertleştikçe dışarıda yaşam savaşı veren minik patilileri ve diğerlerini düşünüp kaygılanıyorum. Sadece kolumda değil, yüreğimde de büyük bir sızı var..

12 Ocak 2015 Pazartesi

Akdeniz İklimi: Huysuz ve Tatlı Kadın


Doğma büyüme Akdenizli olarak beni bile şaşırtan bir iklimi var benim memleketimin.
Şöyle ki; geçtiğimiz hafta tam anlamıyla kara kışı yaşadık. Kalıp kalıp buzlar, patır patır yağan dolu, nemli ve çok soğuk bir hava, gece çıkan acımasız fırtına, donan sebzeler, çiçekler, meyveler.. Bir kar  manzaramız eksikti. Buralara kar yağsaydı zaten bu kadar üşünmezdi.  Derken efendim dün güneşin ılık yüzünü gördük. Saatler boyu tatlı tatlı ısıtmaya devam etti. Balkondaki salıncakta, yanımda kedilerim, dizlerimde battaniyem ve kitabımla, kuş sesleri eşliğinde epeyce zaman geçirdim. Yetmedi; sol kolum askıda, aldım Badem'i, sevgili ormanıma doğru uzanıverdim. Arkamdan annemin kızgın  söylenmelerine rağmen kısa bir yürüyüş yaptık. Kırmızı anemonlar ve çiğdemler  ne ara vakit buldularsa minicik tomurcuklar vermişler. Tertemiz orman havası iyi geldi.
   O huysuz, öfkeli kış, sevecen, tatlı, şefkatli bir  kişiliğe bürünmüştü. Dönüşte bir kahve içimi kadar daha balkon keyfi yapıldı. Tam o sırada küçük radyomda çok sevdiğim nihavend eser çalmaya başladı. Müzeyyen Senar Hanımefendi'nin yorumu ile ''Şarkılar seni söyler..''  diye başlayan şarkı.. Şarkıda geçen ironi yüklü ''huysuz ve tatlı kadın'' bölümü bu kez, siyah beyaz filmlerdeki romantik ve iç acıtıcı aşkların çok sevilen ama ulaşılamayan hafif nevrotik, fazlası ile gururlu, içten içe çok seven ama zaman zaman sevenini hırpalayan kadını  değil de, benim  büyük bir aşkla sevdiğim memleketimin iklimini çağrıştırdı.  Evet evet, bizim buraların iklimi aynen şarkıdaki kadın gibi, bir sert bir yumuşak. Ne zaman ne yapacağı  bilinmiyor.
Sevgiler, selamlar tüm dostlara.

9 Ocak 2015 Cuma

Begonvilli Ev'de Kış Halleri

Güzel ülkemin, kışı en hafif geçiren bir köşesinden sesleniyorum sevgili dostlar.
Gelin görün ki, bir kaç hafta öncesine dek sonbaharımsı geçen kış, tüm sertliği ile yüzünü gösterdi.
Üç gündür köyün kuzeyindeki dağlar bembeyaz kara bürününce bize de aşırı ayazı vurdu. Dün sabah ve bu sabah köpek kızlarımın kulübelerinin önündeki su kaplarındaki sular buz tutmuş. Yol kenarındaki su birikintileri kalıp kalıp buza dönüşmüş. Bir ara yerler ve sundurmanın üzeri tamamen dolu ile kaplandı. Burada durum böyle ise kışı sert geçen yerler kim bilir nasıldır:(


Öte yandan bahçemizin ilk kış ürünlerini aldık. Bir kaç kök lahana  brokoli, marul ve yeşil soğanımız var.




Yapraktan çoğalttığım sukulentleri anımsayanlar vardır. Bakın nasıl büyümeye başladılar.


Ve balkonumdaki diğer sukulentler böyle bir renk cümbüşü oluşturdular.

Sundurmanın üzerinde biriken dolular

Dolu ve don olayına rağmen lavantalar kahramanca  direniyorlar.
Jane lavanta kokusunu çok seviyor:)


Don alan ve perişan olan diğer begonvillere inat, yerli cins denilen küçük çiçekli ve daha dayanıklı bu begonvilimiz de kahramanca direniyor. Bu kışta kıyamette, çiçekleri küçücük ve kavruk bir hale gelen komşusu Japon gülü ile birlikte açmaya devam ediyor.

Şimdilik bizden bu kadar. Zorluklardan uzak, sağlıklı ve güzel bir kış geçirmeniz dileği ile..

7 Ocak 2015 Çarşamba

Avustralya'dan İlginç Bir Ev:

Avustralya'dan ilginç bir ev:

Mimaride yeni ve farklı tarzlar dünyanın her yerinde denenmekte.

Geleneksel mimari anlayışımızla  ve zevkimizle  örtüşmese de  bakarsınız önümüzdeki yıllarda bu tür evler  bizim ülkemizde de popüler olur.

Bu ev basit mimarisi, doğayla bütünleşmesi ve modern yaşam tarzını esas alması  bakımından ilgiyi hak eden bir tasarım olarak kabul edilmiş. Simon Laws tarafından tasarlanmış. Ev kent merkezine 500 km uzaklıkta Brisbane Sitesi'nde bulunuyormuş.








5 Ocak 2015 Pazartesi

Çok okumak mı, verimli ve kaliteli okumak mı?



Çok okumak güzel, imrendiğim bir şey ama kaliteli ve  verimli okumanın  ölçütü müdür?

Keşke  üşenmeyip herkes  ne düşündüğünü yazsa da  yararlı sonuçlar çıkarabilsek.

Şimdi konuyu daha netleştirebilmek için  somut düşünelim, örneklerle  değerlendirelim;

Okuma alışkanlığı fazlaca yaygın bir alışkanlık değil toplumumuzda. Yaşamı boyunca  hepi topu üç beş kitap okuyan insanlar var. Hatta  hiç kitapla tanışıklığı olmayanlar bile var. Bunlar konumuz dışındaki insanlar..

Bir  de sayıları az da olsa yaşam  tarzlarında  kitaplara yer veren, okuyan, en azından okumaya çalışanlar var  ama bunlar çeşit çeşit;

Okumadan duramayan, klasikleri, yutmuş, yeni çıkan kitapları takip eden, kitap kulüplerine, kütüphanelere  falan üye olan kitap kurtları  vardır. Bu insanlar kitap  bulamadığı zaman  açlığını çekecek kadar okuma bağımlısıdırlar.  Her türden kitabı merakla ve keyifle okurlar.  Notlar alırlar, upuzun okunacaklar listeleri vardır. Ben hayatım boyunca  bir iki  kişi tanıdım böyle olan..  Ne diyeyim; helal olsun onlara..

Yine  okuma konusunda biraz tembelce olsa da ,  ayda  ya da iki ayda bir kitap bitiren, seçerek okuyan,  bazen  daha yavaş giden bazen de hızlanan okurlar var. Ben galiba bu gruba dahilim. En önemli özellikleri okuyacağı kitabı olabildiğince  titizlenerek seçmeleri.  Bir yazarı beğendiyse  onun tüm  kitaplarını okumak istemeleri.. Reklamı çok yapılan kitaplara  kuşkuyla bakıp best seller olanlardan uzak duranlar bu gruptan çıkar.  Eğer  arayı soğuturlarsa  okuma alışkanlığını kaybedebileceğini düşünüp  kaygılanıyorlarsa  daha da titizlenerek kitap seçerler.. Okuma faaliyetleri ''Hiç yoktan iyidir'' denilecek düzeydedir.. Başladıkları kitap onları hayal kırıklığına uğratırsa çok üzülürler.  Evet, evet ben  bu gruptanım.

Hiç haz etmediğim bir okur grubu daha vardır;   dizikoliklerden bir gömlek üstün kültür düzeyleri olsa da aynı mantıkla kitap okurlar. Kitap kapağına bakarak ya da yazarın medyatik olma durumuna göre kitap seçtikleri de olur.  Daha çok saray entrikalı, bol gözyaşlı, dramatik kurgulu romanlardır kitap diye tanımladıkları..  Popüler  kitapları bulurlar,  ben  de okudum demek için hemen alırlar, bir kaç sayfa okuyup bıraktıkları olur ama okudum diye hava atarlar. Kitabı  bir  kültür göstergesi olarak görüp aksesuvar gibi kullanırlar. Her fırsatta '' ben kitap okuyan biriyim'' diye insanların gözünün içine sokarlar. Bunlara da
'' yapmayın Allah aşkına, okuyacaksanız adam gibi okuyun'' diyesim geliyor.

 Şimdi sorumu yineliyorum, çok okumak mı önemli, verimli ve kaliteli okumak mı? Hem çok hem de verimli ve kaliteli okumak  ne harika olurdu ama iki iyilik bir arada olmuyor işte.  Başarabilene ne mutlu!

4 Ocak 2015 Pazar

Ne çektin be Semra Teyze! Hala da çekmektesin




Bizim bir Semra Teyzemiz var. Akrabadan.. Gonca Vuslateri'nin canlandırdığı Vasfiye Teyze'nin bir başka versiyonu. Semra Teyze, başkalarına ''ne çektin bee!'' diye sadistçe çemkirmez ama sıkıntısı olan insanı bir başka türlü sıkar. Özellikle hastalıklar konusunda.. Şöyle ki; Hastasınız, derdiniz başınızdan aşkın. Dostane bir biçimde sizinle ilgilenir(gibi yapar). Ardından kendinde de bu rahatsızlığın katmerlisi olduğunu öyle bir anlatır ki.. Nedense onda da vardır mutlaka sizin hastalığınızın aynısı ya da benzeri. Üstelik sizinki nedir ki.. Öyle bir detaylandırır ki, hasta olduğunuz için mahçup olur, utanırsınız. E hadi oldunuz, söylediğinize, söyleyeceğinize pişman olursunuz. Yani mutlaka Semra Teyze, sizden daha hasta, daha sabırlıdır. Kendi durumunu anlatınca dehşete kapılırsınız. Örneğin siz gözünüzle ilgili ciddi bir sorun yaşıyorken o çoktan bu durumu yaşamış, kör olma aşamasına gelmiştir. Gözünden ışıklar çıkmış, göz arkasında acayip yırtılmalar olmuştur. Gözlerinden umut kesilmiştir. Doktoru durumunun korkunç olduğunu söylemiştir. Onun doktorları zaten işi gücü bırakıp sadece onun rahatsızlığının ne kadar önemli olduğunu anlatır defalarca.. Ama bir de bakarsınız bir kaç gün sonra Semra Teyze almış eline tığı ve 70 numara dantel ipini, motiflerden masa örtüsü örmektedir. Ellerinizin uyuştuğunu, falan ağzınızdan kaçırırsanız, onun aynı zamanda, kollarının, yüzünün ve bilumum uzuvlarının uyuştuğunu anlatacaktır. Üstelik öyle sabırlı kadındır ki hiç şikayet bile etmez, gık demeden bunları çeker. Yine de basit bir nasır aldırma olayını ameliyat diye duyurur eşe dosta. Ama başkası açık kalp ameliyatı geçirecek olsa, önemsiz bir operasyondur ona göre. İşte bu yüzden istemeden de olsa bir şekilde hasta olduğumu duyduğunda eğer nasıl olduğumu sorarsa, durumumdan hiç söz etmek gelmez içimden. ''İyiyim Semra Teyze'cim. Önemli bir şeyim yok'' derim. O zaman da şöyle söyler: ''İyi, iyi sevindim, zaten tahmin etmiştim önemli bir şeyin olmadığını'' Oysa ameliyatın eşiğindesinizdir ve can burnunuzdadır.. Ah Semra Teyze ah!