27 Nisan 2011 Çarşamba

Ölüm Acısı!

Bu  sabah  epeydir  görmediğim  eski  bir  arkadaşımın  ölüm  haberini  aldım.  Çok  az  farkla  yaşıtım  diyebileceğim ,  çok  sevdiğim,  çok  değer  verdiğim  bu insanın  acısı  anlatılır  gibi  değil.  Özellikle  ölüm  şekli beni  derinden  yaraladı. Şu  an  elim  ayağım  tutmuyor.. Bir  şeyler  yazmak  geldi  içimden,  acımı  bilsin  istiyorum.

''Bugün  uyanınca  zaten  içime  doğmuştu ..
İçimde  anlatılmaz  bir  sıkıntı,  yüreğimde  tonlarca  ağırlıkla  başladım  güne.

Yetmezmiş  gibi kasvetli  bir  hava  ve  ağlayan  gökyüzü alacağım kötü  haberin belirtileriydi  sanki.
Ben  bu  acıyı daha   önce  de  yaşadım; yıllar  geçse  bile  nasıl  içten  içe  kanayan  bir  yaraya dönüştüğünü  ve  asla iyileşmeyeceğini  bilirim.
Adına  ”Ölüm Acısı ”’diyorlar.

Evet,  artık  sen  yoksun,  yaşamıyorsun.  Hasta  olduğunu  biliyordum  ama  yine  de  konduramıyordum ,  yakıştıramıyordum  sana  ölümü. Ellili  yaşların  başında,  henüz  yaşanacak  pek  çok  şey  varken,  en  olgun,  en yaşanılası  çağda  var  mıydı  böyle  şaka  yapar  gibi  çekip  gitmek?  Giderken  de  ” ben  gidiyorum,  kalanlar  ne  yaparsa  yapsın,  umurumda  değil”  demek…

İçim  acıyor,  ne  desem  hangi  sözcüklere  döksem  acımı anlatamayacağımı  biliyorum.
Ve  dilime  şu  dizeler takılıyor;  çok  sevdiğim  şair Yasemin Can’ın   dizeleri.. Sahi  sen  de  severdin  değil  mi o  şairi?

yoksun ya;
sensizlik, bir yaylı tamburdan
hicran olup akıyor yüreğime
gülüşüne takılıp kalan gözlerimden
şiir olup boşalıyor çaresizliğim
uzaklardan bir bulut
adını bilmediğim dağlara çağırıyor beni
duyuyorum..
bir deniz oluyorsun düşlerimde
dalga dalga beni saran
uyanıyorum ki;
özlemlerim bir ceset gibi
kıyılarına vurmuş,
görüyorum..

Ve  şiirin  diğer  dizeleri  karmakarışık  oluyor,  yüreğim  dayanmıyor  artık  sonuna  dek  okumaya. Bana  öyle  bir  ders  verdin  ki; var  olduğunu  sandığımız  her  şeyin  koca  bir  yalan  olduğunu  gösterdin..
İnan  acım  hiç  bitmeyecek.  İçimdeki  cam  kırıklarını  asla  çıkarıp  atamayacağım.  Buna  çaba  gösterdiğim  zaman  daha  da  kanayacak yaram.
Çünkü  sen  yoksun. .. Umarım  gittiğin  yerlerde  huzuru  bulursun.. Toprağın  bol  olsun!''

26 Nisan 2011 Salı

Başlangıç Sayfanız İsteğiniz Dışında Değiştirilmiş ise

Umarım  başınıza  gelmez  ama;
İnternette gezerken bir linke tıkladınız ve bilgisayarınıza spam bulaştırdınız. Bu spam, indirdiğiniz bir video, mp3, resim ve benzeri hemen hemen her türlü dosya ile bulaşabilir. Sonuçta birilerinin isteği doğrultusun da internet açılış sayfanız farklı bir url oldu. Artık internete ilk girdiğiniz de sizin tercih ettiğiniz açılış sayfasıa değil de (örn. google.com) farklı bir siteye girer oldunuz. Bu site zaten reklamlarla dolu olduğundan hemen  durumun  farkına varabilirsiniz.

İlk  aklınıza  gelen değiştirmek olacaktır, doğal  olarak   ama ne göresiniz? ''Araçlar''  ''İnternet Seçenekleri'' kısmına geldiğinizde, açılış sayfasını değiştireceğiniz kısmın kapatılmış olduğunu farkettiniz. Hiçbir şekilde oynama yapamıyorsunuz ve orası kilitlenmiş bir durumda. İşte şimdi biraz daha kızıyorsunuz.  Öyle bile olsa açılış sayfamızı değiştirebiliriz.

Aşağıdaki yönergeleri izleyin lütfen:
Başlat menüsüne gelin,''çalıştır''a tıklatıp "regedit" yazın. Açılan pencerenin sol tarafında ki artı işaretlerine tıklayarak istediğimiz bölüme ulaşacağız. Sırasıyla artı işaretlerini takip ederek ilgili sayfaya ulaşalım.
Bilgisayarım\HKEY_CURRENT_USER\Software\Policies\Microsoft\Internet Explorer\Control Panel
Sağ tarafta ki ekranda HomePage diye adlandırılan REG_DWORD değeri bulunmalıdır. HomePage yazan kısma sağ tık "değiştir" diyerek orada ki değeri "0" olarak değiştiriyoruz. Tamam dediğimiz de kilit açılmış olacaktır. Eğer bu sayfada DWORD değeri yoksa boş alana sağ tık "yeni" > DWORD ekle diyoruz ve daha sonra ismini HomePage olarak değiştirip "0" değerini veriyoruz.

Not: Bu  uygulamayı öğrendiğim  sitenin adresini  not  almayı  unutmuşum. Bu  nedenle kaynak  belirtemiyorum. Kendilerinden  özür  diliyorum. Bu  yararlı  bilgiyi  paylaştığım için  hoşgörülü  olacaklarını umuyorum.

25 Nisan 2011 Pazartesi

Zor İnsansın Zooor !


Bu   sözü  zaman  zaman  duyar ya  da  kullanmak  zorunda  kalırız. Zor  insanın  bir  tanımı  var  mıdır?  Kişilik  özellikleriyle  ilintili olduğu  için  net  bir  tanımı  olamaz bana  göre.  Çünkü  birine  göre  katlanılması  zor  bir  insanla  bir  başkası  pek  de  zorlanmadan  geçinir  gider.  Eğer  aile, iş  ve  sosyal yaşamında  belirgin bir uyumsuzluk  varsa, o  kişinin  davranışları  sık sık  rahatsızlık  duygusu  uyandıracak kadar dikkat  çekiyorsa,  sorun  var  demektir.

Bakın  benim  zor  insanım  nasıl  bir  kişi:


Öncelikle  hemen  her  konuda  kendini  uzman  sanan, her yapılan  işi  eleştirmeyi  marifet  sanan,

Olur  da  bir  hata  yaparsa (ki  yapar  mutlaka),  bunu  kabullenmekte  zorlanan,  sürekli  kendini  temize  çıkarmaya  çalışan,

Karşısındakinin   en  küçük  bir  açığını  yakalayınca,  onu  kibarca uyarmak  yerine   zafer  kazanmış  bir  eda ile  aşağılayan,  iğneleyen,   her  fırsatta  açık  yakalamaya  çalışan,  bunu  da  dobralık ve  açık sözlülük  sanan,

Yanlış  anlama  olabileceğini  hiç düşünmeyen,

 Eğer  sosyal  konumu  muhataplarından üstünse  bunu  baskı  unsuru  olarak  kullanan,

Sürekli  olaylar  ve  kişiler  üzerinde  kontrol  oluşturmaya  çalışan,

Empati  kuramayan,

Sadece  kendini  pohpohlayanlara iyi  davranan,  bundan  vaz  geçilince  o  kişiyi  silip  atan ..

Ve  benlik  şişmesi  görünümündeki  duygularının  temelinin,  yetersizliğini  kapamaya  çalışmaktan kaynaklandığını  bilmeyen  kişidir.

Bu  kişi  ile  karşılaşınca ( ne  yazık  ki  olmadık  bir  zamanda  ve  yerde  burnumuzun  dibinde  bitiverirler) saldırganlığın  derecesi  en  alt  düzeyde  bile  olsa  saldırgan  tavırlara emin  ve  kararlı  bir  tavırla  yanıt  veriyorum.  Bunu  yaparken  de  tartışmaya  girmek  ve  savunmacı  davranmak yerine kısa  ve  öz  olarak kendimi  ifade  ediyor,  konu ya  da  durum  hakkında  dilediği gibi  düşünmekte  özgür  olduğunu  belirtiyorum. Yani,  '' ben böyle  düşünüyorum,  sen  de  dilediğin  gibi  yorumlayabilirsin'' diyorum.  Gizlice  saldıranlar  için  bir  saptamam  var; ne  kadar  geri  çekilirseniz  o  kadar  üzerinize  geliyorlar. Ortak  paydada  buluşmak  ise  neredeyse  olanaksız.  Uzak  durmakta  fayda  var..

Hiç  birimiz  kusursuz  insan  modeli  olamayız.  Şahsen  kendimde,  başkalarında  gördüğüm  zaman  rahatsız  olduğum  davranışlara  yönelme  görünce  otokontrol  uygulamak  için  çaba  sarfediyorum. Benden  bu  kadar!
Not: Akrep  aşırı  saldırganlaşırsa ve sert kayaya rastlarsa  sonunda  kendini  sokar.

Hayvanlara Yönelik İstifçilik / Animal Hoarding

Bir  süre  önce  psikolojik  bir  rahatsızlık  olan istifçilikten (compulsive hoarding)  söz  etmiştim.  Bu  rahatsızlık çeşitli  boyutlarda  olabiliyor. Bugün  bu  rahatsızlığın  en  tehlikeli   halini  ele  almak istiyorum:
Hayvanlara Yönelik İstifçilik
Durumun  ne  kadar  ürkütücü  olduğunu  görmek  için  şu  videoyu  izlemelisiniz.



Belki  çevremizde  yardıma  ihtiyacı olan   bu  tür  insanlar  vardır.
Aşağıdaki  yazıyı

SOKAK HAYVANLARI-TURKISH STRAYS 

adlı web sayfasından  aldım.
Istifçilik hayvanlara yönelik şiddetin en tehlikeli halidir. Tehlikelidir çünkü hayvanseverlik kisvesi altına gizlenmistir. Istifçilerin çoğu saplantı derecesinde ölüm korkusu yaşayan hasta insanlardır. Onlar için hayvanın hangi koşullarda yaşadığı değil, sadece ölmemesi önemlidir. Adeta bir madde bağımlısı gibi hayvan toplamaktan vazgeçemezler.
Hayvan haklarının yasalarla korunduğu birçok ülkede istifcilik suçtur ve hapisten hayvan sahibi olmaktan men edilmeye kadar degişen cezalara tabidir.
Ne yazık ki Türkiye’de de istifleme davranışı çok yaygındır. Sokak hayvanlarına yönelik yaygın şiddet istiflemenin mazereti olarak kullanılıyor olsa da, zaman zaman katliamdan da beter bir iskenceye dönüşen bu davranışın artık tartışılması gerekir.
RSPCA tarafından Türkçe’ye çevrilen makaleyi aşağıda sunuyoruz.



HOARDINGHoarding is the most dangerous form of cruelty towards animals. It is dangerous because it is concealed under the veil of animal love. Most of the hoarders are sick people who share a phobia of death. Hoarders don’t care about the quality of life of the animal, they are only obsessed about death. They are like edicts, they can not help but hoard animals.
In many countries where animal rights are under the protection of law, hoarders are sentenced to jail and forbidden to have any animals.
Unfortunately, hoarding is a common practice in Turkey. It is time for Turkish animal protection community to discuss this behavior disorder which causes suffering worst than death.
Below is the article prepared and translated to Turkish by RSPCA.


İstifçilik Üzerine Bir Makale

İhtiyaçları olan temel bakım imkânlarını sağlamaksızın aşırı sayıda hayvan edinmek anlamına gelen hayvan istifçiliği, ne yazık ki oldukça yaygın bir olgudur. Hayvan istifçileri için, çevrelerinde çok sayıda hayvan bulunması isteği, bu hayvanların düzgün bir biçimde beslenme ve uygun bir ortamda yaşama ihtiyacından önce gelir. Her ne kadar hayvanlarını çok sevdiklerini ileri sürseler de bu insanlar, hayvanların geçirdiği ciddi hastalıkları, yetersiz beslenmelerini ve çektikleri acıyı çoğunlukla görmezden gelir. Tufts Üniversitesi merkezli Hayvan İstifçiliği Araştırma Konsorsiyumu (HARC), istifçiliğin daha yaygın olarak görüldüğü ABD’de her yıl yaklaşık 250.000 hayvanın bu olgudan etkilendiğini tahmin etmektedir. Çoğu ülkede hala yanlış anlaşılan bir olgu olan hayvan istifçiliği nasıl tanımlanabilir ve buna son vermek için neler yapılabilir?
Hayvan istifçileri arasında, yorgun ve bunalmış olup durumunu kabul etmek istemeyen hayvan bakıcılarından hayvanları bilinçli olarak toplayan ve sıkıntılarına pek de aldırış etmeyen kişilere kadar çok çeşitli insanlar bulunmaktadır. Hayvanları koruma kuruluşları açısından belki de en zararlı olan vakalar, kendilerini hayvan ”kurtarıcıları” ya da ”ötenazi karşıtı barınaklar” olarak sunan istifçilerdir. Bu insanlar işe iyi niyetle başlamış olsa da kendilerini kaçınılmaz bir biçimde hayvan edinmek ve barındırmak zorunda hissettiklerinden, bu hayvanların çok kısa bir süre içinde acı çekmeye başlayacağı kesindir. Dolayısıyla, meşru ötenazi karşıtı hayvan barınaklarının saygınlığı da sıklıkla zarar görebilmektedir.
Barınak gibi faaliyet gösteren istifçilerin tespit edilmesi, geleneksel hayvan istifçilerine kıyasla genellikle daha zordur. Hayvanlarla birlikte yaşamadıkları için, komşuların veya sosyal hizmet görevlilerinin durumu hayvanları koruma kuruluşlarına bildirme ihtimali daha düşüktür. Bu istifçiler genellikle kendilerine destek sağlayan ve hatta yeni hayvanlar getirebilen bir ağa sahiptir. Resmi bir STK olarak kayıtlı bile olabilirler. Kamu ve medya, önceliğin hayvanların ihtiyaçlarına verildiği meşru barınaklarla istifçiler tarafından hayvan toplamak için kullanılan ‘barınakları” ayırt edebilmekte sıklıkla güçlük çekmektedir. İstifçiliğin ilk aşamalarında hayvanların çektiği sıkıntılara ilişkin hafif kilo kaybı, tüy dökülmesi ve parazitlerin yayılması gibi az sayıda görsel işaret olabilir, ancak HARC istifçilikten şüphe edilmesini gerektiren birkaç tipik durum tespit etmiştir:
- Hayvanlara bir yuva veya uygun bir yer bulma çabasının olmaması veya bu yönde çok az bir çaba gösterilmesi.
- Azalan bakım olanaklarına karşın sürekli olarak hayvan edinilmesi. Hayvanların hiçbir zaman geri çevrilmemesi.
- Bakım konusunda uygun personel, kaynak veya bilgi birikimi olmamasına rağmen özel ihtiyaçları olan hayvanlara (felçli, kedi lösemisi olan, aşırı derecede saldırgan) yaşam boyu mükemmel bakım sağlama iddiaları.
- Ölümcül derecede hasta hayvanların kabul edilmesi ve ötenazinin reddedilmesi.
- Barınakta kaç hayvanın kaldığının bilinmemesi.
- Ziyaretçilerin hayvanların kaldığı yerleri görmesine izin verilmesi konusunda isteksizlik.
- Hayvanları barınak tesisleri dışında bir yerde kabul etme isteği.
İstifçiler genellikle, sağladıkları koşulların sağlıksız olduğunu kabul etmekten kaçınır ve haksızlığa uğradıklarını iddia ederler. Sundukları standartların düşük olduğunu kabul etseler bile, kendi hayvanlarının bakımı konusunda sadece kendilerine güvenilebileceğini ileri sürerler. Bu güvensizlik duygusu nedeniyle istifçiler yetkililerle, diğer hayvanları koruma gruplarıyla ve hatta yardımcı olmak ve hayvanlara yeni bir ev bulmak isteyen aile üyeleriyle sık sık çatışma yaşar.
Genellikle, tek çözüm, hukuk yoluna giderek duruma müdahale edilmesini sağlamaktır. Hayvanların korunmasıyla ilgili bir kanunun olmadığı ülkelerde ise bu son derece zordur. Bir kanun olsa bile, müdahalenin ilgili hayvanlar açısından başarılı olabilmesi için, çok sayıda kurumun çaba göstermesi ve işbirliği yapması gerekmektedir. Medya, hayvanlara yaşatılan eziyetin boyutlarını genellikle tam olarak kavrayamamakta ve söz konusu bireye yöneltilen tepkinin boyutunu sorgulamaktadır. Dolayısıyla, gruplar, müdahalenin nedenleri konusunda net olmalı; istifçinin kendisine haksızlık yapıldığı yönündeki iddialarını çürütebilmek için, söz konusu istismar ve ihmal durumunu açıkça kanıtlayabilmelidir.
Aynı şekilde, istifçilerin aynı zararı tekrar vermesini önlemek için resmi kurumlarla sivil toplum kuruluşları arasında da büyük bir işbirliği gerekmektedir. Hayvanların istifçinin elinden alınması sorunu çözmemektedir; çünkü araştırmalara göre istifçiler eylemlerini tekrar etme eğilimindedir. HARC araştırmaları, ABD’de istifçilik yaptığı için suçlu bulunan kişilerin yaklaşık %60'ının aynı suçu tekrar işlediğini göstermektedir. Etkin bir uygulama için kilit konumdaki kuruluşların (örneğin hayvanları koruma kuruluşları, polis, veterinerler, sosyal hizmetler ve sağlık çalışanları) sürekli olarak izlemede bulunması gerektiği açıktır. HARC, ABD'de kurumlar arasında gerekli işbirliğinin veya izlemenin olmadığı yerlerde suç tekrar oranlarının %100'ü bulduğunu tahmin etmektedir.
En önemlisi, hayvanları koruma grupları, bir müdahale yapıldıktan sonra ciddi şekilde hasta ve asosyal olan çok sayıda hayvana nasıl bakım sağlayacakları konusunda net bir plana sahip olmalıdır (Slovenya’daki ilk büyük vaka hakkındaki makalemize bakınız). Çoğu ülkede yasalar, hayvanlara dava süresince müdahaleyi gerçekleştiren grupların bakmasını gerektirmektedir; öte yandan istifçiler, hayvanları ellerinde tutabilmek için uzun süre mücadele edebilmektedir. Dava sonuçlandıktan sonra bu hayvanların yeni bir yere yerleştirilmesi için büyük çabalar gerekmektedir. Çoğu hayvan ciddi şekilde hasta veya insanlarla iletişim kurmadığı için saldırgan olmakta, bazılarında ise yaşadıkları koşullar veya diğer hayvanların saldırıları nedeniyle davranış bozuklukları ve beslenme sorunları görülmektedir. Kurtarıcı konumundaki kişiler, pek çok hayvanın bir ailenin yanına verilmek için fazla yaşlı, zayıf veya hasta olacağı gerçeğini de dikkate almak zorundadır. Bu hayvanların acılarına son vermenin tek yolu ne yazık ki insancıl ötenazidir; ancak, Slovenya ile ilgili yazının da gösterdiği gibi, bu durum, kuruluşların hayvanların büyük çoğunluğu için yeni yuvalar bulma çabalarının önünde bir engel olmamalıdır.
Kaynak: http://www.tufts.edu/vet/cfa/hoarding/

24 Nisan 2011 Pazar

Şimdi Antalya'da Olmanın Tam Zamanı

Bugün öğleden  sonra Minik'i köpek  parkına  götürdüm. Falez  Otel'in  hemen arkasında yeni  açılan köpek  parkı  çok  güzel  bir  yer  olmuş. Dönüşte  Konyaaltı Caddesi'nde güzel  bir  yürüyüş  yaptık. Hava  muhteşemdi. Herkes  kendini sahile, kafelere  ve  parklara  atmış. Denize  girenler  bile  vardı. Gerisini fotoğraflar  anlatsın.

Fotoğrafların  üzerine  tıklayıp  orijinal  boyutlarında  görebilirsiniz.





Sonunda oldu ! Blog Sayfalarını Görüntüleyebiliyorum :)

Eeee, bunu kutlamak lazım. Şimdi sevgili blog yazarı arkadaşlarım için, çok  sevdiğim  bir  şarkı  eşliğinde  seçtiğim harika natürmortları paylaşacağım.

Tüm güzellikler sizin olsun, sevgiler selamlar Begonvilli Ev'den.

     Get this widget |     Track details  |         eSnips Social DNA   

 
Anne Songhurst




Kudrin Juri


Stephen Gijertsen



Elena İl'içheva


Sergey Hudiakov

Cheval

Nadya Streltsova

22 Nisan 2011 Cuma

23 Nisan Kutlu Olsun!


Kutlama yazısı yazmak  hiç  böyle  zor  gelmemişti;
çünkü  mahçubum..

Size   sunduğumuz ve bırakacağımız dünya yaşanılası  bir  yer  olsun  isterdim.
Barış  ve dostluk  içinde  yaşamanızı,
haksızlıklara  karşı  çıkabilmeniz  için  haksızlıklara  uğramamanızı,
çocukluğunuzu  dolu  dolu  yaşayıp, yetenek  ve  ilgilerinize  göre  eğitim  almanızı, gönlünüzce  meslekler  edinmenizi  isterdim.

Temiz  bir  hava  koklayıp, sağlıklı  yiyeceklerle  beslenmenizi,
dövülmemenizi,  sömürülmemenizi,  istismar  edilmemenizi ,

hayvan  sevgisini,  doğa  sevgisini  tatmanızı, yarış  atı  konumunda  olmamanızı isterdim.

Kentte,  kırsalda, nerede  olursanız  olun  yoksulluğu tanımamanızı  isterdim.

Bu  isteklerime  daha  pek çoğunu  ekleyip,  her  bireri  hakkında  sayfalar  dolusu  yazabilirim.

Bir  ulusun  ilk  görevi bunları  gerçekleştirmektir.

Sizin, sağlığınız,  mutluluğunuz,  geleceğiniz  için  her  ne  yapılıyorsa   on  katı,  yüz  katı yapılmalı,

Oysa  biz  çocukların kaçırılıp  öldürüldüğü, dövüldüğü, küçücük  yaşta  çalıştırıldığı,  sınavlarla  helak  edildiği,  üstelik  o  sınavlarda  da utanç  verici haksızlıkların  yapıldığı  bir  ülkede  yaşıyoruz.

Sonra  da devlet  büyüklerimiz  meydanlarda, tv’de  çıkıp  popülist  söylemlerde  bulunacaklar,  bayramınızı  kutlayacaklar.

Utanıyorum  ve  üzülüyorum,  başka  ne  diyeyim?

Yine  de  bayramınız  kutlu  olsun!

20 Nisan 2011 Çarşamba

Akdeniz'den Esintiler

Özgün  Akdeniz mimarisi, doğa  ile bütünleşmesi açısından  her  zaman ilginç  ve güzel  gelmiştir  bana.  Bu fotoğraf kareleri  Akdeniz  ülkelerinden çok  güzel  esintiler  taşıyor.
Fransa. San Paul de Vence

Fransa. Villa Ephrussi de Rothschild

Ispanya. Empuriya Bravo

Ispanya. Madrid

İtalya Verona


Stokçuluk / Compulsive Hoarding

Bir  süredir The Biography Channel 'da bir  belgesel  izliyorum: Hoarders
Çok  kısaca açıklayacak olursak ''biriktirme hastalığı'' diyebiliriz.
Elbette durum  bu  kadar  basit  sözcüklerle  açıklanamaz.  Bir  şeylere  merak  sarıp  biriktirme  boyutunda  değil. Bu  insanlar ellerindeki  eşyalarla  çok  fazla  duygusal bağlar  kurup atamıyorlar. Bu durumu  besleyen  başka  nedenler  de  oluyor. Tutumluluğun  abartılması  ya  da,  güvenlik  içgüdüsü, koruma  hissi  gibi..Yoksa aptal olduğu ya da beyinsel fonksiyonları çalışmadığı için atılacak şeyle atılmayacak şeyi ayırt edememe değil.

''Janet’in mükemmel hayatı, kalp nakli bekleyen kocasının 32 yaşında vefat etmesiyle altüst olur. Bunalıma giren Janet’in istifleme huyu gün geçtikçe daha da kötüleşmiş. Alışverişten dönerken sürekli elinde torbalar dolusu dekoratif malzemeyle gelen Janet’ın dört kızı onun için çok endişeleniyor.

Eski bir psikiyatrist olan Christina evini doldurduğu yığınlar yüzünden neredeyse ölmek üzereymiş. Kronik astımı olan Christina birçok kez astım krizine girmiş. Kızı ve kendisine ait çoğu giyilmemiş giysilerle dolu olan evini bir an önce temizlemezse astımı daha da kötüye gidebilir. ''
Bu  fotoğraftakiler  nisbeten katlanılabilir  görüntüler. Belgeselde  ölü  farelerin  yerlere  yapıştığı, yatakların  stoklanan  eşyaların altında kaldığı evler gösterildi. Ayrıca,  garajları,  bahçeleri  de  bu  durumda.

''Yeni doğan oğlunu kaybettikten sonra Chris, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğundan mustarip. Hiçbir şeye yeteri kadar konsantre olamadığı için hijyenik temizliğini yapamıyor. Halen evde yaşayan kızlarının vekaletini kaybetmek üzere.

Dale, evinden atılmanın eşiğinde çünkü sağdan soldan bulduğu ve birgün bir işe yarayıp sanat eserine dönüşeceğini düşündüğü ıvır zıvırla evini doldurmuş. Evini temizlemesi için verilen süreye riayet etmediğinden mahkeme evi boşaltması için işlemlere başlamış durumda.. Üç yıl boyunca  çöp  ev  haline  gelen ev  oturmaya elverişli değil ve gidecek hiçbir yeri de yok. ''
Üstelik  bu  duruma düşenlerin  çoğu orta  ve  üst  gelir  düzeyindeki  iyi  eğitim  almış insanlar. Hemen  hemen  tümü  durumlarını  hastalık  olarak kabul  etmeyen, bu  yüzden  eşleri  ile,  çocukları  ve  diğer  yakınları  ile  çatışan  insanlar. Çoğu  bu  nedenle  eşlerinden  boşanıyor. Çocuklar  evi  terkediyor.
Sosyal  yardım ve sağlık  kurumları  evlerine mahkeme  kararı  ile  yaşanamaz kararı  çıkartıp  müdahale  etmek  zorunda  kalıyor. Yine  de eşyalarından  ayrılmak  istememe  davranışları  çığırından  çıkanlar  var. Bu  yüzden  ekipler  geçici  çözüm  değil, uzman psikologlar  eşliğinde  çalışıyorlar. Gösterdikleri  sabır inanılır  gibi  değil. Onlarca  insan  evleri  günler  boyu ,  hasta  kişinin  onayladığı  kadarı  ile  boşaltıyor. Aksi  takdirde bir  kaç  haftada  evin  yine  çöp  ev  haline  gelme  olasılığı çok  yaşanılan  bir  durummuş.
DEVAMI OLACAK!

17 Nisan 2011 Pazar

İlk Kez Survivor İzledim


Dün ilk  kez Survivor Ünlüler-Gönüllüler  izledim. Her  yaştan,  her  kesimden  insanı  ekran  başına  çeken  büyük  hayran  kitleleri  olan  diziler  biter  gider  de  benim  haberim  olmaz. Bu  yarışma  da  öyleydi  benim  için. İlk defa izledim çünkü;
Ben  hem  iyi  bir  tv  izleyicisi  değilim hem  de fiziksel  aktivite gerektiren , macera temalı  bu  yarışmayı biraz  gençlere  yönelik  diye  algılayıp pek  de  ciddiye  almamıştım. Dün  nasılsa  zapping  sırasında  takılıp  kaldım.Dominic Cumhuriyeti'nde çekilen bu etapta Survivor’ın ünlüler kadrosu Pascal Nouma, Özge Ulusoy, Nihat Doğan, Zeynep Tunuslu, Asena, Ebru Destan ve Derya Büyükuncu 'dan oluşurken, ünlülere rakip olarak halktan seçilen gönüllüler kadrosu ise; Taner, Taçmin, Tefik, Ceyda, Gökhan, Vedat ve Didem 'den oluşuyor.
Yarışmanın insan  kişilikleri  ile  de  ilgili  olduğunu  görüp sonuna  dek  izledim. Aynı  zamanda  gündemin ağır  konularından  uzaklaşmış  oldum. Bir  de sahip  olduğumuz  pek  çok  şeyin  koşullar  değişince  nasıl  da  lüx  sayılabileceğini  görmüş  oldum.  Ne  derece  kurgudan  uzak  oldunu  bilemesem  de  zekice  düşünülmüş  bir  yarışma. Egzotik  ada ortamı ve  bir avuç  insanın bir  tür yaşam  kavgası  renkli  görüntüler  oluşturuyor. Asıl  ilgimi  çeken  ise  kişiliklerin sergilenmesi. Arızalı kişilikler tek bölümde  bile  kendini  ele  veriyor.
Nihat  Doğan  daha  ilk  dakikalarda  ettiği  abuk  subuk laflarla içime  fenalık  getirdi. Bir  de  kendine  müttefik  bulmuş  ki, '' bana  arkadaşını  söyle , sana  kim  olduğunu söyliyeyim'' sözü  tam  yerini  bulmuş.  Zeynep  Tunuslu'dan  söz  ediyorum.  Bu  konulardaki  cehaletimi  hoş  görün  lütfen  ama sadece  moda  ile  ilgili  bir  hatun  kişi  olduğunu, renkli  gazetelerde  ve  tv magazin programlarında  ara  sıra  boy  gösterdiğini,   bir  de  rahmetli  Uzay'ın karısı  olduğunu  biliyordum. Ünlü  olmasının  başka  nedeni  varsa  gerçekten  bilmiyorum.  Nihat  Doğan'la  muhteşem  ikili  olmuşlar.  İki  lafından  biri  kendisinin ne  kadar  değerli  ve muhteşem  kişilikli biri olduğunu  söylemek  olan  ama  çocukça  kaprisler  yapan, laf  kalabalığı ile  ilgi  çekmeye  çalışan  Nihat  Doğan ve  dedikoducu, itici,  her   fırsatta  diğerlerini  iğneleyen  Zeynep çok  yakışmışlar. Nihat'ın konuşmalarının  arasına  sıkıştırdığı  muhteşem  İngilizcesi  de  takdire  değer  doğrusu:)Karşı  grupta  da  bir  deli  vardı  elbette. Taner  adlı  yarışmacı abuk  subuk  hareketleri  ve  tuhaf  konuşmaları  ile  evlere  şenlik  bir  tip.
Bir  ara  içimden, orada  olup  bu  arızalı  tiplere  hadlerini  bildirme  isteği  geçtiğine  göre  baya ilgimi  çekti  bu  yarışma.

15 Nisan 2011 Cuma

Tığ İşi Kağıt Mendil Kutusu




ve '' ben  bunu  örerim''  dedim. Bakın  nasıl  oldu:

13 Nisan 2011 Çarşamba

Tığ İşi Battaniyelerimin Sonuncusu / Colorful Crochet Blanket

Bu  kış  iyi  işler çıkardım  diyebilirim. Rengarenk   tığ işi  battaniyelerim  çok  dekoratif ve  kullanışlı  oldular.  sonuncusu  bugün  bitti.  Fotoğrafını  çekeyim  derken,  Jane  pat  diye  atladı  yine.  Elimde  kamera  görünce  zaten anlıyor  fotoğraf  çekeceğimi.  Epeyce  deneyimli  bir  fotomodel  benim  kızım.




Terk Edilmek Tüm Canlılara Aynı Acıyı Verir



Tv'de az  önce  izledim  bu videoyu.İzlediğim  zaman gözyaşlarımı  tutamadığım,  boğazıma  kocaman  bir  yumruk tıkanarak  insanoğlunun  bencilliğinden  ve  acımasızlığından  utanç  duyduğum görüntüleri sizlerle  paylaşmak  istedim. Bu  görüntülerin  gerçeğini Kepez  ormanlarında, Beldibi'nde, Sorgun'da  ve  daha  kim  bilir  nerelerde  görmek  olası.  ''Yazıklar  olsun!''  diyorum.

8 Nisan 2011 Cuma

İlkbahar ve Yaz Modası

Bu birbirinden şık giysi ve aksesuvarları sizin için seçtim.

Begonvilli Ev

Begonvilli Ev, Begonvilli Ev tarafından rafe handbags ile yaratıldı

Begonvilli Ev

Begonvilli Ev, Begonvilli Ev tarafından silk dresses ile yaratıldı

Begonvilli Ev

Begonvilli Ev, Begonvilli Ev tarafından floral sunglasses ile yaratıldı


Begonvilli Ev

Begonvilli Ev, Begonvilli Ev tarafından raffia handbags ile yaratıldı

Begonvilli Ev

Begonvilli Ev, Begonvilli Ev tarafından black pump shoes ile yaratıldı

7 Nisan 2011 Perşembe

Pepino ile Tanışın


Belki  çoktan  tanışıp  tüketmeye  başlayanlar  vardır. Ben  bugün  ilk  kez  aldım.
Biraz  bilgi  edinmiştim  bu  tropik  meyve  hakkında, biraz  daha  araştırdım;
http://www.sifalibitkileriniz.com/sifali-bitkiler/p/pepino-ve-faydalari.html
Bence  değer. Sağlık ve güzellikler  diliyorum..

6 Nisan 2011 Çarşamba

YGS'deki Şifre Skandalının Düşündürdükleri


Günlerdir YGS' de  yaşanan  şifre  skandalı  yazılıyor, konuşuluyor. Yazmayı  düşünmüyordum; dayanamadım.
Bazı  ÖSYM çalışanları  daha  kitapçıklar  basılmadan şifreyi  farkedip  yöneticileri  uyardıkları  halde yaşananlara  bakın!  Derken  olaylar  skandal  boyutlarına  ulaşınca  yetkili  kişilerin  açıklamaları, rüyada  görülen  modmedyanlar  vs. işin  iyice  suyunu  çıkardı.
Tübitak, şifre  iddiaları  ile  ilgili  inceleme  yapılması  için,  kuruma  herhangi  bir  talebin  gelmediğini  bildiriyor.Yetkililer,  bu  güne  dek  ne ÖSYM' den, ne  de  Ankara  Cumhuriyet  Başsavcılığı'ndan      Tubitak'a  böyle  bir  başvuru  yapılmadığını  açıklıyor. Niye  gelsin? İkna  olan  olmuş çoktan.. Kitapçıkların  basıldığı Meteksan'da  yapılan  ilk  incelemelerde   şifreli olabileceğine  dair  bulgular elde  edildiği  söyleniyor  ama  henüz  soruşturma  aşamasında  olduğu  için  net  açıklama  yok  ortada.
Amaa;
Devletin  en  yetkilileri ikna  olmuş  durumda  iken sınava  giren  ya  da  girmeyen  öğrencilerin, çocuklarının  eğitimi  için akla  gelmedik fedakarlıklar  yapan,  dersane taksitleri  için  helak  olan  anne babaların ( bu  yüzden  intihar  edenleri  bile  gördü  bu  millet) ve   tüm  vatadaşların ikna  olup  olmaması önemli  mi?
Bilimsel  araştırmalara  da lüzum  yok, hatta  yargıya  da.. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı incelemeyi  soruşturmaya dönüştürmüş. 160  salondan  örnekler  alınmış. Başsavcı  Vekili, ''Tübitak'ın  ve  emniyet ekiplerinin  incelemesini  istedik''  diyor. Tübitak ise '' bize  böyle  bir  başvuru  yapılmadı''  diyor.
Dediğim  gibi,  gerek  yok  ki  yapılsın; ikna  olan olmuş  zaten. Koskoca  Cumhurbaşkanı ve '' bu  iddiaları ASLA  kabul  etmiyorum''  diyen Milli Eğitim  Bakanımız  var. Eee,  hal  böyle  olunca  da bizlere  pasta  yemek  düşer.  Hangi  pasta  mı, elbette  ekmek  bulamayanların  yediği  pasta.  Hazımlı  milletiz, bunu  da  hazmeder  üzerine  bir  bardak  su  içer  öyle  gideriz  seçim  sandıklarına..

5 Nisan 2011 Salı

Tina Vlassopoulos'un Seramikleri

Seramik  sanatçısı Tina Vlassopoulos'un yapıtlarını hiç  gördünüz  mü? Londra'da  yaşıyor.


Bachelor of Arts 1977 mezunu. Pek çok  sergisi , önemli  ödülleri  var:

2002 Soing Ödülü Hırvatistan
1992 Hellenic Foundation Arts Award 1992 Yunan Vakfı Sanat Ödülü
1990 Texas Instruments Arts Award 1990 Texas Instruments Sanatlar Ödülü

Yapıtlarını  gördüğüm  zaman  tek  kelime  ile  büyülendim. Özellikle  işlevsel  olanları  seçip  fotoğraflarını  sizlerle paylaşıyorum.