31 Temmuz 2012 Salı

Yastayım!


Bir süre sizinle olamayacağım..

Ah Hüzün! Ben Seni Nerelere Koymalıyım?

Bu eski bir yazı; 2010 yılında yaşadığım bir olay üzerine yazılmış. O olay bende çok derin yaralar açmıştı. Bu Ramazan günlerinde ibret alınası bir durumu tüm yalınlığı ile anlatan bir olay.. Nereden mi aklıma geldi? sevgili bozbek, yiyecek savurganlığı ilgili harika bir yazı yazmış.

(tık)Bİ SAKİN OLUN

Okudum, içim sızladı ve o günü anımsadım. İşte yazım:

Bir Pazar Sabahı

Paylaş
Bu sabah biraz daha erken uyandım. Sokaktaki dostlarıma güzel bir kahvaltı hazırlamak geldi içimden; hergün verdiğim kuru mamalardan bıkmışlardır diye... Tavuklu, sebzeli, pirinç ve bulgurdan oluşan pilavla çorba arası bir karışımdı bu günkü yiyecekleri. Bir kaç plastik kutuya bölüştürüp kocaman mama çantama yerleştirdim ve parkın yolunu tuttuk Minik'le. Zaten beni bekliyor olmalılardı büyük olasılıkla.

Nedense bugün onları doyurduğum ve oynadığımız ağaçlı alan bomboştu. Etrafıma bakındım, köpekciklerimi göremeyince, onlar için hazırladığım yiyecek kutularını oradaki ağacın çatal gövdesine yerleştirdim, temizlik işçileri çöpe atmasınlar diye.. Minik'le parkta bir tur atıp geri dönecektim. Onlar da gelmiş olurlardı bu arada. Sıcakta elimde taşımak istemedim onca yiyeceği.


Çok sevdiğim begonvilli taş merdivenden aşağıdaki yürüyüş yolluna indik. Deniz manzaralı kafeler ve kır kahvelerinde kahvaltı hazırlıkları başlamıştı. Bizim buralarda kafelerin pazar kahvaltıları ve brunchları meşhurdur. Garsonlar bahçelerde bir oraya bir buraya koşuşturarak şık masalar hazırlıyorlardı. Bazılarında canlı klasik müzik bile olur.

Bir iki saat içinde, hafifçe esen meltem rüzgarının serinliği eşliğinde, çiçekler arasında açık büfeli kahvaltı etmek isteyen insanlar doluşacaklardı buralara ve birbirinden nefis yiyeceklerle donatılmış açık büfe standlarından neşe içinde alacaklardı yiyeceklerini.

Kuş seslerini dinleyip, temiz havayı içimize çekerek yürüyüşümüzü tamamladık. Kocaman bir daire çizip yiyecekleri bıraktığım yere döndük.


Dört ayaklı dostlarımız hala ortalıklarda yoklardı ama ağacın altındaki piknik masasında orta yaşlı koyu tenli, yoksul görünümlü, zayıf bir adam bir şeyler yiyordu. Bir ara sayıları azalan evsizler yine çoğaldılar bu günlerde. Onlardan biri olmalıydı. Rahatsız etmek istemedim. Yiyecekleri alıp, köpekleri bulma olasılığım olan parkın bir başka köşesine gideyim diye tedirgin hareketlerle yaklaştım. Gördüm ki; benim paketlerden biri adamın önünde duruyordu...Zavallı adam neredeyse yarısını bitirmişti. O anki duygularımı anlatacak sözcük bulamıyorum.

29 Temmuz 2012 Pazar

28 Temmuz 2012 Cumartesi

Levent Kırca'nın Pazar Yazıları



Levent Kırca'nın uslubunu bilenler bilir; öyle zekice dokundurur ki, gülümsetirken içinize oturur taş gibi söyledikleri. Çünkü gerçekleri dile getirir. Zaten zeki olamayanın başarabileceği bir şey değildir bu..
Her pazar gazeteyi elime alınca Aydınlık'ta ilk iş olarak Fikret Otyam'ın ve Levent Kırca'nın sayfalarına atlarım. İçim acısa da ülkenin ahvalini bir de onlardan dinlemek isterim. Tabii ki diğer yazarların da hakkını yemeyelim. Çarpıklıkları, yalanı, yanlışı, haklıyı haksızı, korkmadan, çekinmeden ( Sabahattin Önkibar, İsmet Özçelik ve diğerleri) cesurca dile getirdikleri için minnetle dolup taşarak okurum yazılarını..

Bakın Levent Usta bugün neler yazmış:
''Bundan daha komik bir ülke her halde yoktur. Sorunlar diz boyu değil, gırtlağa dayanmış. Boğulduk boğulacağız anasını satayım. Ne cumhuriyet kalmış, ne Atatürk. Ülkenin ilericisi, aydını hapishanelerde çürütülüyor. Amerika'nın buyruğu üzerine Orta Doğu allak bullak...Suriye'nin toprağı ve petrolü ABD'nin iştahını kabartıyor. Biz de maşacılık yapıyoruz. Atatürk kendi kurduğu meclise giremezken, ordu evlerinde hacılar, şeyhler, hocalar fink atıyor. Onca sorun varken Hülya Avşar Antalya Film Festivali'nde jüri başkanı olsun mu olmasın mı, bu tartışılıyor. Gazeteler korktukları için gerçekleri yazamıyorlar. Malum, çoğu da yandaş medya. ''
Ve uzayıp gidiyor yazı.. Uzunca olsa da sıkılmadan zaman zaman buruk gülümsemelerle okuyor, okurken düşünüyor, düşünüyorsunuz..

Bu giriş parağrafından sonrasını okumak için aydınlık Gazetesi'ndeki yazıya göz atın.. Ama önce söyleyin; sadece giriş cümleleri bile halimizi özetlemiyor mu?

Unutulmaz Kareler!

Kaleiçi'nde bir sokak


Küçükkuyu'da balıkçılar ve kediler


Bilgisayarımda temizlik yaparken ''Unutulmaz Kareler'' adlı bir dosya gördüm.


Manavgat Oymapınar Baraj Gölü

Bu dosyada son bir kaç yıldır çektiğim, beni etkileyen bazı görüntüler var. Çoğu da profesyonel olmayan sıradan bir makine ile çekilmiş fotoğraflar. Hiç biri photoshoplu değil. Uzun uzun bakıp anılarımı tazeledim ve bazılarını sizlerle de paylaşmak istedim.





Bu güzel köpekciğin hüzünlü öyküsü burada(tık)Maviş'in Hüznü






Kaleiçi'nde restore edilmiş tarihi bir konağın pencereleri

En yenisi bu; bahçemdeki küçük şeftali ağacının ilk meyvesi.

26 Temmuz 2012 Perşembe

Begonvilli Ev Halleri

Çok sıcak...

Dahası çıldırtan bir nem,

Hiç susmayan cır cır böcekleri,

Minik, Jane Colette yemeden içmeden yatıyorlar..

Herkesin suratında bezmiş bir ifade..

Ama ne yapalım, Antalya yazı böyledir.

Her ne kadar ''the slow life'' tarzı yaşasak da bir şeyler yapmak zorundayız.
Öğleye kadar ağır aksak da olsa malum ev işleri, öğleden sonra biraz el işi, biraz kitap..




Bunlarla uğraşıyorum


Bir arkadaşım heves etmiş ama sonrasında sıkılmış. Onca malzemeyi atacak. ''Olur mu öyle şey!'' dedim, sanki anlarmış gibi. Takı tasarımını ve yapımını hayatımda ne gördüm, ne de denedim. Az çok becerebildiğim tığ işleri ile birleştirip uyduruk bir şeyler yapıyorum. Fazlası için


Bunu okuyor, bunu dinliyorum; ikisi de muhteşem!



Yaşasın kolay yaz yemekleri! Bana kalsa hiç mutfağa uğramayacağım bu sıcaklarda ama ne yaparsınız, tek başıma değilim


Zavallı çiçeklerim, sıcaktan kavruldular. İki saksı küpe çiçeğim tamamen kurudu:(( Bunlar da can çekişiyor..


Neyse ki bahçedeki meyveler harika görünüyorlar. Düzenli suluyor, diplerini kabartıyorum. Onlar da bu harika görüntüleri ile bana moral veriyorlar:



Bunlar da bahçemdeki işkence örgütü. Sistemli bir şekilde ve vardiyeli olarak gece gündüz işkencelerini sürdürüyorlar. Öyle ki, bir grup ara verince diğer bir ekip devreye giriyor. Sanırım hedefleri çıldırtmak!
Bu arada fotoğrafa dikkatli bakın, benim gibi siz de doğanın kamuflaj yeteneğine hayran kalacaksınız!



Kızlar serin buldukları her yerde uyukluyorlar


Minik de öyle ama yattığı yer fotoğraf çekimine uygun olmadığı için görüntüleyemedim..

Balkonda kendime hazırladığım okuma köşemi anımsayacaksınız ama bakın kimlerin işgalinde





Bu günlük Begonvilli Ev'den bu kadar. Tüm dostlara selamlar..

Çıralı'da İşgale Son!




''Antalya-Kemer Çıralı İçin Tehlike Çanları(tık)'' başlıklı yazımla durumu anlatmıştım.

İşte günün sevindirici haberi:

Şu an CNN Türk'den izliyorum; Çıralı sahilindeki işgalin durdurulduğu müjdesi veriliyor. Sevinç içindeki köylülerin görüntüleri eşliğinde..ayrıntılar burada:

Çıralı'da zafer kadınların

Ve burada:

Çıralı'da 'yoga' zaferi - Posta

Dünyanın en nitelikli plajlardan birinin kazanç uğruna mahvedilmesine dur diyen bu karar bizi de çok sevindirdi.



24 Temmuz 2012 Salı

Çıplak Ayaklı Kraliçe Cesaria Evora




Bugün bende iz bırakan kadın sanatçılardan birini anlatmak niyeti ile geçtim klavyenin başına. Bizden ya da başka ülkelerden, farketmiyor aslında. Aklıma gelen bir kaç ismin içinden anlık havama uyan birini seçip diğerlerini bir kaç gün ya da bir kaç hafta sonraya öteleyip, başladım yazmağa..

Öncelikle de biraz sürprizli olsun diye dinleyelim isterseniz..


O bir kraliçe! Öyle bildik kraliçelerden değil ama..Müziğin Kuzeybatı Afrikalı, çıplak ayaklı kraliçesi ya da divası. Grammy ödüllü folk şarkıcısı. Ancak 50'li yaşlarında ünlü olabilmiş, şarkılarını Portekizce ve Afrika dillerinin bir karması olan Creole dilinde söylemesine karşın çok geniş bir dinleyici yelpazesine sahip olmuş..

Kendi deyimiyle "aç insanlarla, dünyanın fakir halklarıyla dayanışma içinde olmak amacıyla" sahneye gösterişli ayakkabılar yerine çıplak ayakla çıkmayı tercih eden Cesaria Evora’nın ilk albümü 1988’de yayımlanmış.

Geçen yıl kaybettiğimiz sanatçı, dünya müziğinde iz bırakanlardan biri olarak çoktan yerini aldı..
İlginç yaşam öyküsü ve müzik kariyeri için: Cesária Évora - Vikipedi

23 Temmuz 2012 Pazartesi

Hınzır küçük acı biberler ve bahçemden kareler

Bu acı biberleri yiyebilmek cesaret ister! Bizim buralarda bu biberlere ''cin biberi'' diyorlar, ne harika bir isim değil mi':))

Pek yiyemesem de her yıl bir kaç saksı yetiştirir balkonumda baş köşeye yerleştiririm. Çünkü öyle şirin, öyle dekoratifler ki.. Bu yıl balkonumda, terasımda ve bahçemdeki masamda yerlerini aldılar.












Biberlerin neşeli bahçe minderlerimle renk uyumu kusursuz:)


Haylazım, canım..





Yeni kitap okuma köşem, serin ve manzaralı

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Pastoral Aşkım ve Anılarım


Ağaca, çiçeğe, börtüye böceğe, toprağa, hatta taşa, kayaya düşkünlüğüm çocukluğumdan beridir. Gerçek bir köy yaşamını hiç tatmadım ama böyle bir yaşama yatkın biri olduğuma inanırım.

Küçücük bir kızdım; minik teneke kutularda çiçeklerim, anneannemin bahçesinde meyve çekirdeklerini dikerek büyüttüğüm ağaçlarım vardı.

Sonraki yıllarda öğrenciliğim sırasında ve daha da uzunca süren apartman yaşamında, bu keyiflerden uzak kaldım istemeden. Nihayet yeniden kendi çapımda pastoral aşkımı taze tutabileceğim bir ortamım oldu.

Dün iki bahçevan çim taklidi otlarla dolu bahçemi az çok ıslah etmeye çalıştılar. Kocaman iki çim biçme makinesi ile karmakarışık hale gelmiş olan sözde çimlerimi biçtiler. Ben boş durur muyum, makinenin ulaşamadığı kenar köşe yerlerdeki otları kocaman bir bahçe makası ile kesip, ağaçların diplerindeki yabani otları temizledim. Üstelik bu işleri bahçe eldivenlerim eskidiği için eldivensiz yaptım. Bu yüzden özellikle sağ elimde su kabarcıkları oluştu, patlayınca ıstıraplı bir durum ortaya çıktı. Bu olay beni yıllar öncesine götürdü;

Kız Öğretmen Okulu'nda öğrencilik yılllarımda, epeyce yüklü bir ders programımız vardı. Fen , sosyal ve yabancı dil grubu dersleri yanısıra meslek derslerimiz de oldukça ağırdı. Ayrıca müzik, resim, beden eğitimi dersleri de asla göstermelik değil, gerçekten eğiten, öğreten derslerdi. Ancak bir dersimiz vardı ki, ilk uygulamaya konulduğunda beni heyecanlandıran, sonrasında ise tam bir fiyasko olan tarım dersiydi. Çünkü her dersin öğretmenleri, en yeterli en elit öğretmenlerdi ama zavallı tarım dersinde gerçekten tarım uzmanı olmayan rastgele kişiler öğretmenlik yapıyordu. Rastgele dediysem; ders saati az olan herhangi bir öğretmeni tarım öğretmeni olarak görevlendiriyorlardı. Hiç olmazsa bir ziraat mühendisi ya da teknisyeni yapsaydı bu işi ama ne görevlendirilen öğretmenler tarımdan anlıyorlardı, ne de biz doğru dürüst bir şeyler öğreniyorduk. Tek yaptıkları ince bir kitaptan teorik bilgiler okutmak, arıcılık, tavukçuluk vs. konulu ödevler vermekti. Bir de okulun genişçe bahçesinde öğretmen lojmanları olarak kullanılan üç dört katlı binanın yakınlarını bize kazdırıp taşlarını yabani otlarını temizletmeleriydi. Sonra da birilerine sebze meyve ektiriyorlardı galiba. Eldiven falan yoktu tabii ki. İşte o günlerde ellerimizde bu tür yaralanmalar olmuştu. Üstelik bu amelelikten öte gidemediğimiz dersin notla değerlendirilmesi de hiç adil değildi. Hiç unutmuyorum, son seneydi galiba, matematik öğretmenimiz Şükriye Hanım giriyordu tarım derslerimize. Bahçe kazma performansımıza not verecekti. Ufak tefek bir kız olarak boyumu aşan bel küreğine öyle bir yüklenmiştim ki... İyi not almak istiyordum, çünkü diğer notlarım oldukça yüksekti ve ben seviyordum bu işleri.. Öğretmenimiz sıra ile değerlendirmeye alıyor, dudaklarını büzüp başını hafif yana eğerek bakıyor ve not veriyordu. Biraz inceleyip gözlerini devirerek bakışlarını uzaklara kaydırıp '' yedi! '' dedi. Oysa o bölümü günlerdir kazan, kaytarmayan, elleri su toplamış bir kaç sorumluluk duygusu gelişmiş öğrenciden biriydim. Çok az iş yaptığı halde sırf iri yarı olduğu için ve sadece öğretmenin başımızda olduğu anlarda çalışıyor görünenler dokuzları onları kapmıştı:)) Eee, bizim toplumumuzda çok yadırganacak bir şey değil bu ama çok içerlemiştim doğrusu..
Neyse, bu göstermelik tarım dersleri bize hiç bir şey kazandırmadı belki ama anneannemle dedemin bahçesinde yetişen enfes güller, ortancalar, her tür meyve ağacı, büyük asma çardağı, ortadaki beyaz badanalı, etrafı teneke kutulara dikilmiş zambaklarla dolu havuz, komşulara dağıtılan sepet sepet üzümler, kayısılar, bahçedeki kediler, kirpiler, kaplumbağalar, bir köşedeki kümeste bakılan tavuklar benim bahçe, ağaç, çiçek, böcek aşkımı hep canlı tuttu.. Ne günlerdi o günler:))
Not: Bir zamanlar Antalya'nın göbeğinde Bahçeli Evler denilen bir semtte böyle cennet bahçeleri olan evceğizler vardı. Şimdi yerlerinde yeller değil de egzoz dumanları esiyor. Kocaman apartmanlarla doldu her yer.

17 Temmuz 2012 Salı

Pinterest'e alternatif İndulgy

Bayıldığım pinterest, oldukça yaygın izlenen bir görsel paylaşım sitesi.Kendi çektiğin ya da diğer sitelerden seçtiğin görselleri başlıklar altında sunuyorsun. Başkalarının görsellerinden beğendiğini de kendi sayfana da alabiliyorsun. Böylece, dilediğin konu başlıkları altında toplanmış. zengin bir arşivin oluşuyor. Haklı olarak hızla büyüyen ve çok beğenilen bir site.

''Benzerleri var mıdır?'' derken, tesadüfen bir tane buldum ve hemen siz sevgili okurlarımla paylaşıyorum.
http://indulgy.com/

Yukarıda sözünü ettiğim özellikler Pinterest'le aynı ancak resim eklemede, yorum yazma ve durum takibi gibi bir kaç küçük ayrıntıda farklılıklar var. Bunların neler olduğunu inceleyip görebilirsiniz. Pinterest'te olduğu gibi konu sınırsız. ben daha çok dekorasyon, doğa, hayvanlar, elişleri, sanat konulu olan görsellerle ilgileniyorum.
İndulgy'den seçtiğim bir kaç kare:









Patili Canlar İçin Çekiliş Var




Sürekli takipçilerim bilirler, şimdiye dek hiç bir çekilişe katılmadım, çekiliş düzenlemedim.

Karşı olduğumdan değil; dileyen yapar ya da katılır. Blog dünyasında bir renk bir harekettir belki de.. Birinci amaç ''tanıtım'' diye düşünüyorum. Buna da eyvallah! Kim istemez daha çok izlenmeyi..

İşte benim de çekilişlerden birine katılma zamanım gelmiş:) Eee, konu patili canlar olunca, ''neden olmasın?'' dedim.Sevgili Hatice sayesinde haberim oldu. Hem de güzel bir blog sayfası tanımış oldum. Çekilişi düzenleyen, pati dostu blog: asabibakire Kitaplarım ve ben.
Bu bloğu tanımak ve detayları okumak için
TIK TIK.

Bol şans! Tüm patililere sevgiler..

Bizim Köy



Bugün evimize en yakın alışveriş merkezlerinin bulunduğu Kundu Oteller Bölgesi'ndeydik. Burası farklı mimarileri olan seçkin otellerle dolu bir turizm beldesi. Ayrıca daha çok turistlere yönelik, butikler, alış veriş yerleri , cafeler, geniş bulvarın iki yanına sıralanmış. Sitenin servisi ile bir kaç dakikada ulaşıp alışverişimizi yaptık. Zamanım olmadığı için fazla görüntü alamadım. Şık kafelerde oturup dinlenme şansım da olmadı. Bu defalık bu kadar olsun.
Daha fazla bilgi için: Lara ve Kundu'nun Gerçeküstü Dünyası

Dönüşte düne göre nisbeten daha serin oduğu için balkon keyfi yaptık. Yeni saksı giysilerimizi de giydirip gözümüz şenlensin diye masamıza koyduk.

My Dear Cat Jane

15 Temmuz 2012 Pazar

Begonvilli Ev Halleri

Bahçem

Oya ağacım çiçek açtı

Oya ağacım çiçek açtıMy cute Garden

My cute Garden

Güllerin pek keyfi yok, yine de açmağa çalışıyorlarMy cute Garden






Japon Gülleri



ZeytinlerZeytinler



Kızım etrafı seyrediyor


İlk kez Fava denedim, çok lezzetli olduFava
Fava

Tarif Oktay Usta’dan(tık)

13 Temmuz 2012 Cuma

Tercihler

My pets

İki aydır yeni evimdeyim.

Yıllardır hayalini kurduğum bahçeli evimde..

Buraya gelmemin önemli nedenlerinden biri de can dostlarımı apartman yaşamından kurtarmaktı. Jane'in ve Colette'in uzun uzun camdan dışarıyı seyretmeleri, paticiklerinin hiç toprağa değmemesi içimi acıtırdı hep.

Minik'in de kaldırımlarla ve en fazla parkla sınırlı yürüyüşlerinde, her an köpek sevmeyen birileri ile karşılaşma riski ya da olmadık bir yere çişini kakasını yapmak için duraklaması hep stres nedeni oluyordu. Gerçi yanımda her zaman poşet taşısam da, o da ben de hep huzursuz oluyorduk..

Burada bu sorunlar bitti. Kızlarım da oğluşum da bahçemizde doya doya oynayıp mutlu oluyorlar. Yürüyüş yollarımız çok uygun. Oldukça güvenli bir ortamda dördümüz yürüyüşlere çıkıyoruz. Bu, sağlıkları için çok olumlu bir gelişme. Buraya alışınca komşu bahçelerdeki kedilerle oynamaya bile başladılar. Ancak belirgin bir şekilde Colette'de dışarıda kalma isteği var. İzin versem hep dışarıda kalacak, canı ne zaman isterse eve gelecek. Ortam güvenli olsa da bu yüzde yüz güvenli anlamına gelmiyor. Otomobilleri ile site içinde bile hız yapan insanlar var. Jane ve Colette dışarıda oldukları zaman asla huzurlu olamıyorum. Jane çağırınca geliyor ama Colette çağırınca inadına uzaklaşıp canı isteyince eve geliyor. Bu asi ruhlu kız beş altı aylık olana dek sokakta yaşadığı için, tekrar özgür olmayı tercih ediyor. Bizim zorlamalarımızla eve geliyor ve bu durum ciddi bir üzüntü kaynağı oldu. Öte yandan kapımızın önünde sürekli bekleyen, verandaya koyduğum minderde uyuyan, yine orada mama yiyip özel su kabından suyunu içen bir tekirimiz var. Bu yeni kedimizin aşıları falan yok. Bana öyle alıştı ki, gördüğü an ayaklarımın dibinden ayrılmıyor. Dörtlü gezilerimize beşinci kişi olarak katılmaya da başladı ve Colette'in aksine eve girmeye can atıyor. Aslında verandada keyfi yerinde ama yine de her fırsatta eve girme derdinde. El bebek gül bebek baktığımız Colette'imiz sokakta olmaya can atarken sokak kedisi Tekir evi istiyor. Hayat ne tuhaf değil mi? Bana kalsa Tekir'in eve girmesine çoktan izin verirdim ama eşim, eve üçüncü kedi olmaz diyor. Bir de Minik var tabii ki..

12 Temmuz 2012 Perşembe

Allah'ım bitsin bu azap!

Bu sabah erkenden şehre gitmek zorunda kaldım,

Hissedilen sıcaklığın 50 derece civarında olduğu bir saatte, 16.00 gibi sağ salim ve işlerimi halletmiş, anneciğimi görmüş olarak döndüm. Siteye adım atar atmaz bitişik köyden gelen yüksek volümlü korkunç elektro sazlı müzik ile şoke olmuş vaziyette eve kendimi attım. Tüm camları kapayıp klimaları açmak da kar etmedi. Bu saat oldu, beş on dakikalık araları saymazsak kesintisiz devam ediyor. Avaz avaz söylenen şarkı-türkünün de ne olduğu belli değil aslında.. Öyle bir baş ağrısına neden oldu ki bende, gözlerimi açamıyorum.

Ama beterin beteri varmış; az önce silahlar da patlamaya başladı. Duyduğumuz seslerden ödümüz koptu. Bir de orada olanları düşünün.. Ne yaparım ne ederim, kimlere şikayet etmem gerekiyor, hiç bilemiyorum.. Evet, mutlu bir gününüzü kendinizce eğlenerek kutluyor, düğün dernek yapıyorsunuz ama bu kadar uzun süre, bunca gürültü ve o sıkılan kurşunlar neyin nesi? Düğünlerde sıkılan kurşunların pek çok can aldığını duyuyoruz. Yine de ders alınmıyor demek ki..Biz ne zaman akıllanacağız?

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Crochet at Begonvilliev'de link partisi var!

Tüm dostlar davetlidir.

Diğer bloğum Crochet at Begonvilliev'de yeni koleksiyonumuz, link paylaşımlarınızla oluşacaktır. Her türlü tığ işi çalışmalarınızı inlinkz bağlantısı ile bizlerle paylaşabilirsiniz. Eklediğiniz resimlere tıklanınca sizin sayfanız görüntülenecektir. Bunun için aşağıdaki adreste bulunan ''Add your link'' yazısına tıklayıp boş alanları doldurmanız yeterlidir.. Dilediğiniz sayıda resim ekleyebilirsiniz. Link partimizin tadını çıkarmanız dileği ile:))
Enjoy Link Your Stuff this week!