30 Kasım 2011 Çarşamba

Güle Güle Sonbahar


Sonbahar

İşte yine uğurluyoruz seni. Hiç gelmeyecek gibiydin, bir de baktım ki gidiyorsun... Uzun ve sıcak yaz günleri boyunca özlendin. Duygulu ama zaman zaman hırçınlaşan bir kadına benzetirim seni. Gün batımı saçlarında hüzün vardır çoğu kez. Belki de ondandır şairlere pastoral, romantik şiirler yazdırman. Belki de ondandır içli aşk şarkılarına konu olman.Yüzyıllardır ressamların tuvallerinde yer alman. Gün doğumu ve gün batımı en çok sana yakışır. Her yeni günün, sürprizlerle doludur. Bazen gülen bir yüz olursun, bazen de asık suratınla ve yaprakların rengi ile bütünleşen büyüleyici güzelliğinle ince bir hüzün olursun. Her geçiş gibi biraz uyarıcı, biraz korkutucu anların vardır. Solgun yüzün ironik öyküler anlatır dinleyene. Kırılgan zamanlarınla, imgelerle bezeli bir şiir gibi güzelliğinle yaşanılası bir mevsimsin sonbahar. Güle güle!  Güzelliklerini yeniden yaşamak dileği ile...

29 Kasım 2011 Salı

İlginç Çay Fincanları

Taklitçilik eğer bir başkasının sanatını ya da görüntüsünü  arsızca kopyalama ve kendine maletme şeklindeyse itici geliyor bana.

Ama

doğayı taklit ederek bir şeyler ortaya koyma şeklinde oluyorsa ilginç ve güzel tasarımlar ortaya çıkıyor.

İşte örnekleri:







Pek kullanışlı olmasalar da görsel bir şölen bu fincanlar.

28 Kasım 2011 Pazartesi

Colette de Yarışmada

 Üç  fotoğraf kotasını bilmeden Jane'in iki, Minik'in bir fotoğrafı ile katılmıştık.  İstemeden Colette'in hakkını yemiş olduk. Kuzenim, Colette'in yarışmaya katılamadığını  öğrenince üzüldü ve  fotoğraflarını çekip  onu da yarışmaya soktu:)
Buradan oy verebilirsiniz
Buradan oy verebilirsiniz
Buradan oy verebilirsiniz


27 Kasım 2011 Pazar

Dedemin İnsanları


Mübadele konusu hep içimi acıtmıştır. Konu ile ilgili belgeselleri izlerken empati duygum doruklara tırmanır.
Bir kaç yıl önce Fethiye'deki Kayaköy'e gitmiştim. Mübadele nedeni ile terkedilmiş Rum evlerinin olduğu köy beni çok hüzünlendirmişti. Birbirinin manzarasını kesmeyecek şekilde konumlandırılmış taş evlerde artık kimse yaşamıyor. Bir zamanlar orada canlı bir yaşam varmış.

Malum, savaş sonrası Yunanistan'la bir anlaşma yapılıyor. Oradaki Türkler buraya, buradaki Rumlar oraya gönderilmiş, yani mübadele yapılmış, sözde yeni düzenler kurulmuş.
Oysa durum öyle basit değil.
İşte bu filmde Çağan Irmak , yaşananları ve izlerini harika anlatmış..
Aradan yıllar geçmiş, 1980’lere gelinmiş, 10 yaşındaki torun dedesinden ''gâvur'' diye söz edilmesini içine sindiremiyor. Dedesi gavur değil ki, yaşadığı topraklarından sökülüp alınmış sadece.

Şu an, geçen yıl Termessos'ta yol kenarında bulduğum nadide ters laleler geldi aklıma. Yola yakın oldukları için ezilip yok olacaklarını düşünerek bir kaç tanesini söküp getirmiştim. Balkonumda iyi bir yer ayarlayıp kaliteli toprakla doldurduğum saksılara dikmiştim. Sonuç mu? Biraz yaşadılar ama sonunda uyum sağlayamayıp ölüp gittiler..

Mübadele de böyle bir şey. Ne oradan gelenler ne de buradan oraya gidenler mutlu olmuşlar... Suyun öteki tarafından gelenlerin çoğuna yabancı muamelesi yapılmış..Göçmen, yabancı, yarı gavur ya da düpedüz gavur dendi onlara..

Peki, bu topraklardan Yunanistan’a giden Rumlar rahat ettiler mi?

Değişen bir şey olmamış.
Onlar da aynı sıkıntıları yaşamışlar..



Çünkü insanın öz vatanı doğduğu topraklarıdır. İsteyek ya da istemeyerek ayrılırsan gittiğin yerde ötekilerden oluyorsun..
Dedemin İnsanları bunu çok güzel anlatıyor..

Dedemininsanlarıcom burada

Filmi anlatarak izlemek isteyenlere saygısızlık yapmayacağım.
Mekanlar iyi seçilmiş. Oraları görme(tekrar) isteği uyandırdı bende. Hatta o havayı koklar gibi oldum. Oyuncular iyi seçilmiş. Kurgu iyi, gereksiz gibi görünen bir durum ya da görüntü göremedim.

Kısacası ''İyi ki izledim'' dediğim filmlerden biri.. Çağan Irmak'a ve emeği geçen herkese teşekkürler..

26 Kasım 2011 Cumartesi

Biz de Katıldık!

Minik için Buraya
Jane için Buraya
Ve yine
Jane için Buraya



 Seçilirsek mamalar sokaktaki canlara gidecek. Oylarınızı bekliyoruz!

25 Kasım 2011 Cuma

Kuyruklu Yıldızın Oğlu / Mark Twaın



Samuel Langhorne Clemens (30 Kasım 183521 Nisan 1910), daha çok takma adı Mark Twain olarak bilinir, Amerikalı mizahçı, satirist, roman yazarı, yazar ve öğretmen.

O, 19. Yüzyıl Amerikan Edebiyatının en önemli mizah yazarı. Işıltılı zekasının ürünü ince esprileri, eşsiz hayal gücü ile edebiyat dünyasındaki  yerini aldı.

Tom Sawyer'ın Maceraları,Huckleberry Finn'in Maceraları, Adem ile Havva'nın Güncesi  gibi çok bilinen yapıtlara imza atmış.

Edebiyat tarihinde daktiloyla yazılan ilk roman Mark Twain'e aitti..(İlk kez  daktiloyla yazılan roman olarak Tom Sawyer  gösterilse de  tamamı  daktiloyla yazılan  kitabı Mississippi'de Yaşam'dır)

Önce Tom Sawyer'ın maceraları çıktı.Öksüz Sawyer'ın Mississippi boyunca geçen macerası çok sevildi. Bu akıllı, yaramaz ve macera düşkünü çocuk  yıllar sonra bile bir çok kişinin kahramanı oldu.
Özellikle bir çiti boyaması istenenTom'un bunun büyük bir iş olduğunu arkadaşlarına inandırıp, onlardan istediklerini alıp çiti boyamalarına izin vermesi her daim akıllarda kaldı.


Tom'un arkadaşı Huckleberry Finn'in maceraları ise daha sonra geldi. Kimileri bu roman için ''Amerikan edebiyatının ilk büyük yapıtıdır'' der.

Tom gibi yaramaz olan Huckleberry aynı zamanda biraz daha asiydi.
Twain ile ilgili  yazılacak çok şey var. Yaşamı başlıbaşına ilginç bir öykü ama burada bu kadarından söz edebildim.

Yaşam Öyküsü ve Diğer Bilgiler Burada

Bazıları nükteli, bazıları ironik eşsiz söylemlerinden bir kaçı ile  yazımı bitiriyorum :


  • Aynı yolu beraber yürüdüğümüzü sandığımız insanlar, aslında bize sadece gidecekleri yere kadar eşlik ediyor.
  • Hiçkimse izlemiyormuş gibi dans et, Hiç incinmemiş gibi sev, Hiçkimse dinlemiyormuş gibi şarkı söyle, Dünya cennetmiş gibi yaşa.
  • Beni yarı yolda bıraktığını sanıp, o yolda koşarken nefes nefese kalanlar.. Yolun sonunda sizi bekliyorum.
  • Yarın, geride kalan hayatımızın ilk günüdür.

24 Kasım 2011 Perşembe

Bu Kombine Bayıldım!


Begonvilli Ev, begonvilliev tarafından cuffed boots ile yaratıldı


Crochet at Begonvilliev'de Yeni Koleksiyonumuz


Crochet at Begonvilliev'de yeni koleksiyonumuz ''Tığ İşi Çanta ve Cüzdanlar''
El emeğiniz tığ işi çanta ve cüzdanların fotoğraflarını bizlerle paylaşmanızı bekliyorum. Eklediğiniz fotoğraflara tıklanınca sizin sayfanız görüntülenecek. Katılımcılara  şimdiden teşekkürler!

 
Minik , Jane ve Colette'in blogunda ise sevgili petlerimiz için giysi koleksiyonu oluşturuyoruz. Katılımlarınızı bekliyoruz.

Öğretmenler Günü


Bugün Öğretmenler Günü ve içimden bir şeyler yazmak gelmiyor..

Oysa böyle bir konuda yani özel gün olması bir yana,  ''öğretmenlik'' gibi beni can evimden vuran, içimi titreten bir meslek söz konusu ise akıp gitmesi gerekir tümcelerin.  Dile kolay 24  yıl emek verdiğim,  her sabah mesleğe yeni başladığım günlerdeki heyecanımla okula koştuğum, yaptığım hatalarla kahrolduğum, yararlı olduğuma inandığım günler sevinçten kanatlar takındığım  günleri anımsadım. Amacını, işlevini  kavradığım mesleğimle ilgili duyguların  anlatımı  konusunda  sıkıntım olmasa da tadım yok, isteğim yok..

Van'da kaybettiğimiz mesleğinin henüz  başındaki gencecik öğretmenlerin acısı çok taze.. Hangi  koşullarla, hangi duygularla bu mesleği seçtiklerini, öğretmenliğe bakış açılarını  bilemeyiz ama orada bulunmaları, böyle bir son yaşamaları görev uğruna kaybedilmiş yaşamlara örnek..

Öte yandan bazıları rahmetli olan öğretmenlerimi düşündüm..  En çok iz bırakanları, anımsamak bile istemediklerimi, varlığı ile yokluğu  bir olanları bile..

Bir de bu günkü ölçülere göre pek de yeterli olmayan, yani sınav kazandırmaya  proğramlanmamış ilkokul öğretmenimi düşündüm. Zaten o zamanlar Anadolu Liseleri, Fen Liseleri sınavları yoktu. Biraz katıydı,  ailesinin  sosyal statüsü  düşük öğrencilere daha bir katıydı rahmetli ama artıları eksilerinden fazla olan  bir öğretmendi. Yazım kurallarını, temiz ve tertipli olmanın, diş fırçalamanın  önemini, büyüklere saygıyı, temel görgü kurallarını, bunun gibi pek çok kişisel ve sosyal beceriyi, davranışı  öğretmişti.. Yazarken nereye virgül konulacağını, hangi -de'nin ayrı hangisinin bitişik yazılacağını okuma yazma öğretirken öğretenlerdendi. Daha sonra lise ve üniversite yıllarımda  hala bu hataları yapanları gördükçe hayretler içinde kalmıştım. Kendi öğrencilerime de çok titizlikle bunları öğretmişimdir.

Bir de Atatürk'ü  öğretmişti.. Vatansever  genç  subayı, yani  asker Atatürk'ü.

Mücadeleci, yenilikçi, devrimci, devlet adamı Atatürk'ü..

Sanatsever, hayvansever, çocuklara gençlere çok değer veren, entellektüel Atatürk'ü..


Bu değerler ailemde  de yüceltildiği için  ben iki  yönden  beslenip  yönlendirilen şanslı çocuklardandım. Yine de öğretmenin  yönlendirmesi  çok yol gösterici oluyor.

Oysa bugün  öğrencilerle tam anlamıyla bir yüz göz olma durumları söz konusu.. Zaten öncelikli amaç sınav kazandırma.  Düzgünce iki parağraf yazamayan, dilekçe yazmayı bilmeyen,  kitap okumayan, kendi aralarında tuhaf bir dille konuşan, antisosyal olmasa da yalnızca dahil olabildiği gruplardan ibaret bir sosyal yaşamı olan  çocukların hiç de azımsanmayacak sayıda olduğunu görünce eğitim sisteminin çok  titizlikle gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Her yıl yapılan değişikliklerin  iyiye götürdüğü yok.. Bu sistemin ürünü olan ve uymak zorunda kalan öğretmenlere, ailelere  çok iş düşüyor.

İşte  bunlar  geldi aklıma. Bir  de içimden yazmak gelse nasıl uzun bir yazı olacaktı kim bilir:)

Işıklar içinde  uyu öğretmenim.. Rahmetli olan  öğretmenlerimi  saygı ile anıyor, hayatta olanlara ve tüm öğretmenlerimize sağlık ve güzellikler diliyorum..

Öğretmenler Günü kutlu olsun!

22 Kasım 2011 Salı

Bu elbiseler patates çuvalından yapıldı !

Mutlaka izleyenleriniz olmuştur; Project Runwey,  Amerika'da çok sevilen uygulamalı moda-tasarım konulu  bir yarışma. 2008'de başladı sanıyorum.. Bizde hala  bir-iki yıl önceki bölümler izletiliyor.
İzlemeyenler için biraz anlatayım;
Oldukça çılgın, yaratıcılık, ustalık ve beceri isteyen bir yarışma..  İlgi duyanlar ve yeteneği olanları dikiş dikmeye teşvik edici bir  yönü var.  Örneğin ben geçen yıl izleyip bir kaç elbise dikmiştim.

Hepsi birbirinden farklı, birbirinden çılgın bir grup insanin katıldığı, yavaş yavaş aralarından birilerinin elendiği, zorlu şartlar altında, stresli ortamlarda kıran kırana  çekişmelerin geçtiği yeni nesil yarışma proğramlarından biri. Bir grup kadın ve erkek moda tasarımcısı, bir atölyeye kapanıp, kendilerinden istenen bir konsepti çok kısa  sürelerde hayata geçiriyorlar.  Zaman zaman öyle farklı malzemelerle çalışmak zorunda kalıyorlar ki, sonuçları  görünce hayretler içinde kalıyorsunuz.

Bugün izlediğim  2010 tarihli bölümde tasarımcılar bir çiftliğe götürülüyorlar  ve orada bulunan patates çuvallarından ve ek olarak verilen  kurdele, düğme, fermuar gibi bazı  süsleme malzemelerinden gece elbiseleri yapmaları isteniyor. Süre bir gün!

Sonuç  mu? İşte görüyorsunuz.












Bu ülkede ters giden bir şeyler var!


Başlığı okuyunca ''Günaydın! Yeni mi farkediyorsun?''  ''Sadece  bir şeyler mi var, yoksa pek çok şey mi ?'' diye söylendiğinizi duyar gibiyim ve yerden göğe haklısınız. Haksızlıklar, adam kayırmalar, kadrolaşmalar, eğitim ve sağlık alanında sonu gelmez skandallar, ayıplar, vatandaşın güvenliği ve sosyal hakları konusundaki  eksiklikler, yetersizlikler, çarpıklıklar, hukuk alanındaki akıl almaz durumlar vs. vs.

Ben sadece  bir örnek vereceğim. Ekonomi uzmanı olmaya gerek yok, durumu anlamak için. Ufacık ama çok şey anlatabilecek  bir örnek.

Ayrımcılığa, makam  ve mevkiyi bencilce kişisel gereksinimler için kullanmaya dair  bir örnek.

Düz mantıkla, fazla araştırma yapmaya gerek kalmaksızın  durumu basitçe  özetleyen bir örnek..

Bakın meclis lokantasının yemek fiyat listesine!


Bu hayat pahalılığında böylesine  kaliteli yemekler, bu fiyatlarla çıkabiliyorsa, benim üniversite öğrencim neden kuru simite muhtaç, bir tas  sıcak çorba bulamadan  hayatta kalma ve eğitimini yarı aç yarı tok tamamlamak zorunda kalıyor? Neden devlet yurtlarında, yetimhanelerde kalan çocuklarımız  en düşük maliyetli, dolayısı ile  düşük kaliteli yemeklerle (Kurtlu fasulye, küflü bulgurla) karın doyurmak zorunda bırakılıyor? Neden deprem bölgesinde çocuklar  yetersiz beslenmeden (açlıktan) ölüyorlar? Örnekler  çoğaltılabilir. Benim ilk aklıma gelen bunlar..

Yiyin efendiler Yiyin

Bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır
Huzurunuzda titriyor - bu milletin hayatıdır;
Bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazır!
Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir
Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?
Bu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir!
Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray,
Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay;
Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar
Gurur-ı ihtiıamı var, sürur-ı intikaamı var.
Bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar.
Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Tevfik Fikret

21 Kasım 2011 Pazartesi

Begonvilli Ev Halleri

Dün yardımcımla birlikta akşama dek deliler gibi temizlik yaptık. Sanıyordum ki bugün dinlenir en  salaş ev halleri ile keyif yaparım ama ne gezer. Sabahtan beri koşturmaca. Makineye atılan çamaşırlar, tekrar  elden geçirilen lavabo banyo vs, balkonların  paspaslanması, Minik'in veteriner kontrolü, alışveriş,'' aaa ne çabuk toz birikti!'' deyip  toz almaya girişmeler.. Daha çiçekler sulanacak, akşam yemeği için bir şeyler pişirilecek.

Yeni kişisel bakım ürünleri aldım az önce. Sürekli aynı şampuanı, duş jelini, diş macununu önermiyor dermotologlar  ve diş hekimleri.. İki de bir de  değiştirmek de doğru değilmiş ama  uzun aralıklarla  farklı içerikli ürünler kullanmak gerekliymiş. Bu ufacık bilgiyi paylaşınca Konfiçyüs'ün  çok güzel bir sözü geldi aklıma :
 
"Bende bir elma, Sende de bir elma varsa;
Ben sana bir elma verirsem, Sen de bana bir elma verirsen:
İkimizin de de birer elması olur.
Fakat, bende bir bilgi, Sende bir bilgi varsa;
Ben sana bir bilgi verirsem, Sen de bana bir bilgi verirsen:
Bende iki bilgi, Sende de iki bilgi olur!
Konfüçyüs

Apartmanın bahçe duvarındaki çiçeklikte kırmızı ve turuncu güller açmış. Güz gülleri dedikleri bunlar olmalı. Neden duygulandım ki sabah sabah? Dakikalarca baktım yürüyüş dönüşü.



Minik'im hala acı çekiyor. Kulaklar kıpkırmızı. Damlalarını koymam çok sıkıntı veriyor. İyileş artık bebeğim..

İlk kez internetten alışveriş yaptım. Araştırarak tabii ki. Güvenli olduğuna ikna olduğum bir siteden çok hoş bej bir şemsiye aldım. Sapı ve tellerinin büyük bölümü bambudan.
 Bunu okuyorum:
 

Bunu dinliyorum:

Pek elişi yaptığım yok son günlerde ama diğer bloğum crochet at Begonvilliev'e tığ işi giyim ve aksesuvar modellerinizi bekliyorum. ''Add your link'' i tıklayıp kolaylıkla kendi bağlantınızı oluşturabilirsiniz.

Sevgiler selamlar Begonvilli Ev'den