13 Kasım 2011 Pazar

Hüzünlü Nostaljik Bir Yolculuk / Kurtuluş, Atilla Kaya

Dün akşam nedendir bilmem, müzikte  nostaljik bir yolculuk yaptım . Videolar aracılığı ile görüntü ve seslerle yıllar öncesine gittim, duygulandım ve özellikle iki kişinin görüntüleri ve yaşam öyküleri, daha doğrusu  yaşama nasıl  yenik düştükleri içimde sızı, gözümde yaş oldu..  Üstelik birinin müziğini az çok tanımış, dinlemişliğim vardı da, diğerini pek  tanımıyordum. Çünkü tarz olarak bana hitabetmeyen bir sanatçıydı. Dün tesadüfen videolarını izleyince anımsadım, o yılların  moda  görüntüleri ile ve o tarz müziğe özgü yorumu ile dikkatimi çekti. Kurtuluş ve Atilla Kaya'dan söz ediyorum.  Kurtuluş'u tahta gitarlı çocuk olarak tanımıştık. Çok  iyi bir gitaristti. Besteleri harikaydı. En verimli  yaşlarında kansere yenik düştü.. Üstelik müziğe verdiği onca emeğe ve yeteneğine karşın hak ettiği ilgiyi göremeden..Allah rahmet eylesin. Kurtuluş'u ayrıca  başka bir yazımda anlatmak istiyorum.


 Diğer sanatçı ise üç yıl önce 44 yaşında sirozdan yaşamını kaybeden Atilla Kaya. Doğrusu pek tanımıyordum bu sanatçıyı.  Evet adını ve müziğini duymuştum bir zamanlar ama unutup gitmiştim.Çok genç yaşta şöhret olmuş. O günün koşullarına göre büyük bir hayran kitlesi olduğunu videolarına yapılan yorumlardan okudum.  Sonrası alkole olan tutsaklık, 35 yaşında siroz oluşu. Son zamanlarını gösteren videolar da var..Kalça kırığı nedeni ile  koltuk değnekleri ile katıldığıı canlı yayında sohbet edip şarkı söylüyor.  Bir kaç tv programına konuk edilmiş. 40 'lı yaşların başında süzülmüş yüzü ile sadece gözlerinden tanınacak  bir görüntüsü vardı. Yüzünün her çizgisi yaşadığı acıları gösteriyordu.

Çok iyi anımsıyorum; 80'li yıllar arabesk müziğin altın yıllarıydı.  Öte yandan 80'li yıllarda arabeskin yanı sıra piyanist şantör ekolü doğdu. Seversiniz, sevmezsiniz, dinlersiniz dinlemezsiniz, o apayrı bir  tartışma konusu ama hala büyük bir  dinleyici kitlesi olan müzik türleri her ikisi de. Taverna  müziği sanatçıları diye de bilinen piyanist şantörlerin ilki olarak  anımsadığım Ferdi Özbeğendir. O yıllarda duygulu sesi, güler yüzü ile tavernaların en sevilen eğlence yerleri olmasında rol oynamıştı.  Sonra  devamı geldi. Benim o  pek ayırdedemediğim sesler, Arif Susam, Nejat Alp, Cengiz Kurtoğlu, Ümit Besen,Cengiz Coşkuner  ve diğerleri.
 Bir de dün akşamki nostaljik yolculuğumda  beni hüzünlendiren Atilla Kaya.. Böylelikle ülkemize özgü bir taverna kültürü ortaya çıktı. Başrollerde piyanist şantör, şampanyalı, yanar döner meyve tabaklı, en damardan  şarkılardan sonra aniden hareketli şıkır şıkır oynama modlarına geçilen eğlence türü...Klavye nağmeleri eşliğinde ''Hoş geldiniz ....Bey, şeref verdiniz ... Hanım!'' söylemleri ile, havada uçuşan  kağıt peçeteleri ile  hala devam ediyor mu pek bilemiyorum..

Ve tabii ki  böyle  bir ortamda müzik icra edilince alkolle tanışmak  hatta fazlası ile  haşır neşir olmak şaşılacak bir durum değil. Elbette  bu ortamlarda  çalışan her sanatçı alkol bağımlısı olur demiyorum ama alkol kullanımına teşvik edici koşullar olduğunu düşünüyorum. Kim bilir neler yaşadı, nelerle mücadele etmek zorunda kaldı Atilla Kaya. Şarkıları o yıllarda dillerden düşmemiş. Pek çok sanatçı tarafından okunmuş, filmlerde kullanılmış.
Ne var ki genç sayılabilecek bir yaşta 14 şubat 2008'de hayata veda etti.



 Videoları izledikçe sanki  bu hüzünlü yaşam öyküsüne yakından tanık olmuşum gibi hissettim. Çok etkilendim, içim acıyla doldu.. Toprağı bol olsun..

2 yorum:

  1. Eski ve unutulmuş bir ses; severek dinliyordum Atilla Kaya'yı. Ve şimdi yeniden hatırladım ve özlediğimi fark ettim. Teşekkür...

    YanıtlaSil
  2. Atilla Kaya yı hatırlayamadım ama Kurtuluşun sesini dinledim özellikle keskin bıçağı(minik serçenin ona hediyesiydi) mükemmel yorumlamıştı mekanı cennet olsun.
    teşekkürler canım

    YanıtlaSil

Beğeni ve görüşleriniz benim için çok değerli. Yürekten teşekkürler.