30 Ağustos 2015 Pazar

Cam Şişe Boyadım

Dıy,  yani Türkçesi Kendin Yap sayfalarında imrenerek izliyordum. Cam şişeler farklı tekniklerle boyanıp dekoratif obje olarak değerlendiriliyor.
Böyle işlerin incelikleri olduğunu tahmin ederek, üstelik yeterli malzemem  bile olmadan denedim. Abartmıyorum ama bu gerçekten uyduruk bir çalışma oldu,  yine de oldukça memnun kaldım. Ayrıntıları resim aralarında paylaşacağım.

Bakın sonuç nasıl oldu:





Şimdi, dün başlayıp bugün tamamlanan uyduruk cam şişe boyama çalışmamı anlatayım;  neden uyduruk dediğimi az sonra anlayacaksınız.

Önce malzemeleri araştırdım, notlar aldım. Cam şişeler, cam boyası, özel fırçalar, efekt için başka ek malzemeler gerekiyordu. Bunların hiç biri bende yoktu. Bir sanal hobi mağazasında almam gereken  malzemeleri buldum ama buraya kargo şirketleri  teslimat yapmıyor. Kargomuz gelince bize telefon ediliyor. Kasabaya gidip kendimiz alıyoruz. Bu biraz  hevesimi kırdı. Bir de, onu da alayım, şu  da lazım olabilir derken oldukça yüklü bir alışveriş faturası çıktı karşıma. Ben de sipariş vermekten vazgeçtim.



Yaptığım araştırmada cam boyamak için su bazlı akrılik  boyalar kullanıldığını öğrenmiştim. Benim elimde de resim yaptığım  yıllardan kalma çok kaliteli akrilik  boyalar vardı. Cam boyalarının  mutlaka farklı bir özelliği vardır ama boyayı cama sabitledikten sonra belki işe yarayabilir diye düşündüm. Bu kadarla kalsa iyi, bir de tadilattan arta kalan beyaz iç cephe boyasına farklı  tonlamalar yapan  konsantre  pigment renk  sağlayıcı vardı. Yani beyaz boyaya bir damla  koyarsanız  açık, fazla koyarsanız koyuya giden  renkler elde edebiliyorsunuz. Biraz da beyaz tutkal buldum garajda. Resim fırçalarımı tertemiz  saklamıştım.

Sabahları köpek kızlarımla   sevgili ormanıma doğru yürürken  yol kenarında görüp çok sinirlendiğim  cam şişeler  geldi aklıma. Çoğu zaman bu şişeleri ve cam kırıklarını toplayıp yol boyunca  bir kaç tane olan çöp konteynerlarına atmışımdır. Bu kez  bir örnek olanlardan beş tane malt şişesi seçtim. Ayy, biraz utandım eve getirirken  ama hiç olmazsa işe yarayacaklar:))




Önce şişeleri bahçe kovasında ıslattım. Etiketlerini temizledim. Kurulayıp fırça yardımı ile incecik birer kat beyaz tutkalla kapladım. Ertesi gün beyaz akrilik resim boyasına biraz  da beyaz akrilik tavan boyasından koyup bir damla renk verici mor pigment damlatarak birer kat boyadım. Güneşte hemen kuruyorlar. Bir kaç kez bu işlemi yineledim. Daha sonra  renk sağlayıcıdan  damlatmaya devam ederek daha koyu olmasını istediğim şişeleri boyamaya devam ettim.



Şişelerden birini iyice kuruyunca zımpara ile eski görünümlü yaptım.
Sonra da kurdele, incik boncuk ne varsa döktüm ortaya ve hepsini süsledim.




En son elimde biraz koyu mor boya kaldı.  Onunla da bir mumluk boyadım. Işığın görünmesi için tam ortasına transparan kalp şeklinde boyasız bir bölüm bıraktım. Bunu yapabilmek için  altı yapışkanlı kağıda kalp çizip kavanoza yapıştırdım. Boyama bitince bu kağıdı çıkardım. Az da olsa kalan yapışkanları  asetonlu pamukla temizledim.  İşte  uyduruk cam şişe boyama bu kadar. Biraz ellerimi dinlendireyim, farklı bir şeyler deneyeceğim. Şimdilik sürpriz olsun.

Begonvilli Ev'den sevgiler, selamlar..




26 Ağustos 2015 Çarşamba

Sonbahara Çeyrek Kala Pembeli Çay Saati


Sonbaharın renklerine, kokularına kavuşmamıza az kaldı. Sevgili ormanımın fundalıklarındaki sonbahara özgü turuncuları, sarıları, çam kokulu rüzgarların tatlı tatlı esmesini çok özledim.

Sonbaharda açan mis gibi kokulu orman sarmaşığının açmasına bir kaç hafta var. Bu arada sevimli mantarlar da başını çıkaracak toprak altından. Yakında  sonbahar renkleri  basacak her yanı ve tabii ki bu sayfaları..

Şu günlerde ne yaz, ne sonbahar diyebileceğimiz, o  zorlayıcı zamanlardayız. Sıcak ve nem  sürerken, aniden çıkan rüzgar tozu dumana katıyor. Bahçenin pek keyfi yok. Güller dağınık ve küçük açmakta. Begonviller bir türlü coşamadı ama Begonvilli Ev'de renkler eksik olmamalı..

Çay masamızı pembelerle renklendirmek istedim.




Bu demlik  kılıfları neşeli ve çok şirin. Bir kaç yıl önce pek çok dikmiştim. Denediğim her  renk ve desen beni ayrı  mutlu etmişti. ''Aaa, bak bu da çok hoş oldu!'' diye sevinerek.. Daha sonra  beğenen eşe dosta  hediye ettiğim için bende bir tane bile kalmadığını gördüm. Nasıl olsa dikerim diye önemsemedim ama araya ellerimle ilgili rahatsızlıklar  silsilesi girince, kaldı gitti.

Geçen gün  dikiş  sepetimi gözden geçirirken  önceden diktiğim pembe  demlik kılıfından kalan  kumaş  parçasını buldum. Yeterli miktarda olduğunu görünce  hadi  bir tane dikeyim dedim. Eski el becerimi kaybetmiş olsam da diktim.

Nasıl diktiğimi merak edenler için (tık)




Pembe yabani karanfiller  orman yolunda açmışlar. Geçen yıl daha çoktu bunlardan. Keçiler ve  çöpler yüzünden azalmaktalar ne yazık ki..Tohumlarını alıp yok olmalarına izin vermemeli.














Petunyalar, geçtiğimiz kış tohumlarını ekip  yetiştirdiklerimden..






 Bu da çayı cam bardakta içmekten keyif duyan eş için. Afiyetler olsun  canım:))


Bu günlük bizden bu kadar. Tüm dostlara selamlar..

23 Ağustos 2015 Pazar

Pamuk Anne'nin Öyküsü




Pamuk bundan bir ay kadar önce yandaki  eve getirildi. Yandaki ev size daha önce sözünü ettiğim üç sevimli kedi yavrusuna (sözde) bakan komşuların evi. Havuç ve kardeşlerini sizlere anlatmıştım(tık) Sözde diyorum çünkü şu an o  sevimli kediler yok. Pamuk gelince onları meçhul bir yere bıraktılar.

Pamuk'u getiren genç çift, ev değiştirdiklerini, yeni ev sahiplerinin  onu istemediğini söyledi. Pamuk'la beraber  kulübesini ve bir torba mamayı bırakıp gittiler. Bir daha da onları görmedim. Giderken  sık sık geleceklerini, mama ve aşılarını üstlendiklerini söylediler. Anlayacağınız bizim komşular  bunları talep ederek kabul etmişlerdi  Pamuk'u.  Anlaşmanın başka detayları da varmış. Meğer Pamuk hamileymiş. Pamuk doğurunca yavruları paylaşacaklarmış. Anlayamadığım konu şu; Pamuk'u istemeyen ev sahibi yavruları isteyecek mi? Kısa zamanda büyüyecek yavrular elbette istenmeyecek ama onları paylaşan insanların başka  planları olmalı..

Derken  bir gün  Pamuk'a şimdilik bakan bizim komşu aile apar topar  memleketlerine döndü, yalnızca  adam kaldı. İki gün önce o da kayboldu ve  kaldı mı hamile köpekcik demir kapıların ardında.. Tam iki gün kapının altından  besledim,  taze su verdim  ama ne kadar üzüldüğümü anlatamam.. Ertesi gün akşam komşu adam döndü evine. Bir sonraki günün sabahı  Pamuk merdivenin altında doğum yaptı. Doğum saatler boyu sürdü. Dokuz yavrusu oldu ama ikisi  yaşamadı.

Bir gün sonra Pamuk'u getiren adam geldi, yavruları paylaşıp işaretler koydular. Üçünü bizim komşu, dördünü de o adam alacakmış. Bu arada ben merakla '' peki Pamuk ne olacak, burada mı  kalacak? '' diye sordum. Maalesef   düzgün bir yanıt alamadım. '' Bilmiyorum, belki bizde kalır'' diyor komşu adam..Umarım Pamuk Anne'nin  sonu  iyi olur.






20 Ağustos 2015 Perşembe

Begonvilli Ev Halleri



Her yaz, ağustos ayını yarılayınca biraz rahatlardık buralarda. Bu yıl   öyle olmadı.  Yüksek nem oranı yüzünden  hala çok bunaltıcı günler yaşıyoruz.









Begonvilli Ev'de çok sevilen çay saatlerinde çay yerine artık serinletici içecekler içiliyor.  Tabii ki hepsi ev yapımı.  Böğürtlenden sonra çilek şurubu denedik. Sırada  vişne var.














Bahçemizdeki incir ağacı enfes meyveler verdi. Teşekkürler incir ağacı!  Teşekkürler, bu evin bizden önceki sahipleri Feige çifti. Herr  Feige ve Frau Feige, sizleri sevgi ile anıyoruz.









Sarmaşıklarımız coştular.








Mevsimi gelince bir iki kez pişirdiğim semizotu yemeği artık haftada iki kez pişiyor bizim evde. Yoğurtlu salatası da  sık sık soframıza geliyor. Kalsiyum ve C vitamini deposu bu harika sebze bahçemde bol bol var.
Bu köyde zeytinyağlı, nohutlu ve pirinçli olarak pişiriliyor. Bir kaç diş  sarımsağı da unutmamalı. Ben de denedim, çok  beğenildi.




Begonvilli Ev'de müzik illa ki dinlenir.Şu günlerde Burke dinliyorum. Bu siyahi güzel kız, bizde de benzerleri yapılan bir yarışmada keşfedilmiş, almış başını gidiyor.   Burke dinle!




Jane ve begonvillerimizle veda edelim. Sağlıcakla kalın dostlar...




13 Ağustos 2015 Perşembe

Selam Dostlar!

Uzunca bir süre sizlerle olamadım.

Yaşadığım köyde altyapı sorunları yüzünden internet erişimi yoktu. Bu arada ellerimdeki rahatsızlıklara bir yenisi daha eklendi. Bir kaç yıldır her iki elimde de Carpal Tunel Sendromu  denilen  hastalıkla yaşıyordum. Sonrasında dirseklerimde de Cubital  Tunel Sendromu denilen sinir sıkışmaları  tesbit edildi. Dahası altı ay önce sol kolum kırıldı. Bileğimdeki kırık iyileşti iyileşmesine ama sonrasında sol elimde Tenosinoviti hastalığı ortaya çıktı. Yine yakın  sayılabilecek zamanlarda yaşadığım,  hala tam olarak geçmemiş olan  Tenisçi Dirseği, Golfçü Dirseği rahatsızlıklarını da sayarsam, şaka gibi değil mi? Ne yazık ki gerçek..Yani elleri ve kolları bu kadar çok defolu olan başka birini tanımadım. Tanımak da istemem. Umarım kimsenin başına gelmez.

Gelelim Tenosinoviti'ye; ''o da neyin nesi?'' diyenler için Tenosinoviti Nedir?

İşte böyle dostlar. İnternet bağlantım olsaydı bile muhtemelen sizlere ancak kısa notlar yazabilecektim. Bu akşam sonunda bağlantı gerçekleşti. Tekrar sizlere ulaşabilmek çok güzel. Sayfalarınızı ziyaret edip paylaşımlarınızı görmeyi özlemişim. Kendi sayfamı da özlemişim:) Yorum bırakarak hatırımı soran, bizleri özleyip merak eden dostlara ayrıca teşekkürler..
Begonvilli Ev'den bir kaç kare ile sizlere şimdilik hoşça kalın  diyorum.
Sevgiler, selamlar bizden..