30 Eylül 2008 Salı

Okuduklarımdan / Roman / Ve Çeliğe Su Verildi





1904’de Ukrayna’da doğan Nikola Ostrovski, kendi yaşamı ile çok örtüşen bu devrim öyküsünü, bu romanda destansı bir dille anlatmıştır. Genç yaşta sosyalizme gönül veren Ostrovski, devrimin her kademesinde yer almak için her fedakarlığı yapmış, yaşamının bir bölümünü kör ve felçli geçirmiştir.(Tıpkı romanının kahramanı yiğit Pavel gibi). Burada sözünü edeceğim roman karhamanı Pavel, aslında yazarın ta kendisiydi. O gerçek bir devrimciydi. İşte bu nedenle devrim uğruna her görev onun için kutsaldı. Bu yolda, kazanacağı rütbe ve makam hiç önemli değildi.’’Ve Çeliğe su verildi’’ Dünyanın her yerinde, yüreği halkının mutluluğu için çarpan devrimci ruhlu insanların en sevdiği gerçekçi romanı olmuştur. Bu yapıt dünyanın hemen hemen bütün dillerine çevrilmiştir. Ayrıca yazarın bu eserini kör ve felçli iken yazması onu çok daha özel kılar. Nikola Ostrovski, 32 yaşında kör ve felçli olarak Moskova’da ölmüştür. Başta bu yapıtı olmak üzere , ‘’Fırtına Çocukları’’ ve ne yazık ki tamamlanamayan ‘’Karçagin’in Mutluluğu’’ adlı bir romanı daha vardır. Kahraman Pavel’in destansı devrim öyküsünü mutlaka okumanızı tavsiye ederim.
İsmet Şahin

29 Eylül 2008 Pazartesi

Yazdıklarımdan / Öykü

BİR BAYRAM GÜNÜ
Nezaket Teyze emekli öğretmendi ve artık yetmişine yaklaşmıştı.Yalnız yaşıyordu.Tek kızı evliydi. Şehrin öteki ucunda, daha lüks bir semtte oturuyordu. Kocasının kariyeri için iş çevresinden arkadaşlarını ağırlamaktan, iki çocuğunun okulu, kursları ile uğraşmaktan ve kendi çevresinde pek moda olan sosyal çalışmalarından annesi ile ilgilenecek zamanı olmuyordu pek. İki torununu çok özlese de onları doya doya sevme şansı hiç olmuyordu Nezaket Teyze’nin.Çocukların ya kursları, ya dersleri oluyordu nedense.

Nezaket Teyze ve kendisi gibi öğretmen olan rahmetli eşi, emekli ikramiyelerini birleştirip zar zor bu küçük daireyi almışlardı.Ne var ki, Rıza Amca kalbine yenik düşmüş, küçük yuvalarının sefasını sürememişti.Nezaket Teyze de asla evinden ayrılmayı düşünmemişti. Hem nereye gidecekti ki; kızının yanına gitse, damat rahatsız olacak, çocuklardan biri odasından olacaktı. Kendinden iki yaş büyük ablası bir başka şehirde yaşıyordu. Eşi ile düzenlerinden memnundular. Onları da rahatsız edemezdi. Nezaket Teyze günlerini, evinde kedisi ile, bazen de evine yakın parkta yürüyüşler yaparak geçiriyordu. Fazla akrabaları yoktu zaten.Yaşlıların çoğu rahmetli olmuşlar, gençler de kendi yaşam kavgaları içinde kopup gitmişlerdi. Eski komşuluklar da hiç kalmamıştı ne yazık ki. Apartmanda kimse kimseyi tanımıyor, bazen bir merhabayı bile esirgiyordu insanlar birbirine.Hele bayram gibi özel günlerde ortalıkta kimseler kalmıyordu. İşte yine mübarek bayram geliyordu. Günler öncesinden bir heyecan başladı içinde. Artık ev işlerini öyle kolayca halledemiyordu. Ağrılar sızılar işlerini rahatça yapmasına izin vermiyordu. Çabuk yoruluyor, bir saatlik işi üç beş saatte yapabiliyordu. Katarakt ameliyatını da bir an önce olsa iyi olacaktı aslında. Çünkü iyi göremiyordu. Ama eski topraktı ne de olsa, elinden geldiğince yapacaktı temizliğini. Grip olduğunda temizliğe çağırdığı Fatma nasıl da üzmüştü onu.Üstünkörü yapıp erkenden gitmişti. Oysa parasını verirken küçük hediyeler de hazırlamıştı, memnun gitsin diye.
Bunları düşünürken kapı çalındı, heyecanlandı; kızıydı gelen. Bir taraftan telefonla konuşuyor, bir yandan da ‘’anne nasılsın?’’diyordu, yanıtını dinlemeden.’’Az sonra geleceğim, geçen defaki gibi olmasın, güzel ve modern bir şeyler istiyorum, rengine birlikte karar veririz’’ diyordu. Belli ki kuaförü ile konuşuyordu. ''Bir ihtiyacın var mı? Biz bayramda burada olmayacağız, sahilde bir otelde yer ayırtmışMelih’’ deyip, sonra da acele ile çıkıp gitmişti.Torunlarını bile soramamıştı doğru dürüst..’’Bir ihtiyacın var mı?’ ’sorusu içini acıttı. Bayram geliyordu ve Nezaket Teyze tek başına olacaktı. Yavaşça kalkıp elektrik süpürgesini aldı dolaptan. İşlerini dinlene dinlene yaptı. Artık bir gün kalmıştı bayrama.Her yeri ağrıyordu ama olsun, bayramdı gelen. İyisinden şeker, çikolata da almalıydı azıcık. Mahallenin çocukları gelirse sevinsinler diye.
Bayram sabahı, namazını kılıp tertemiz elbisesini giydi.Rahmetli kocasının aldığı inci kolyesini de taktı. Mavi terliklerini giyip pencerenin önüne oturdu.Zaman geçmek nedir bilmiyordu. Ara sıra balkona çıkıp apartmanın giriş kapısına baktı durdu.Gelen giden yoktu işte..Bazen apartmanın otoparkından bir araba çıkıyor, komşular telaşla binip gidiyorlardı.Öğlen, ikindi, akşam derken, uyuklamaya başladı..Midesi kazınmasa hiç canı yemek istemeyecekti.Bir kaç lokma yiyip yatsı namazını kıldı ve gözleri nemli nemli, tüm insanlara sağlık ve esenlikler dileyip yatağına uzandı.Kim bilir belki yarın birileri gelirdi..Gelirlerdi, gelirlerdi, eski bayramlar gibi olmasa da bayramdı işte..
İsmet Şahin


28 Eylül 2008 Pazar

Fotoğrafçılık / Atatürk Parkı'ndan Görüntüler












Minik'le (köpeğim) her sabah yürüyüş yaptığımız parktan görüntüler.
Resimlerin üzerine tıklayarak tam ekran görüntü elde edebilirsiniz.




Ürettiklerimden / Patchwork Örtüler





Bu örtüler Loc Cabin tekniği ile yapılmıştır.Yıkanabilir olduklarından dekoratif amaçlı olduğu kadar, hijyen amaçlı olarak da oldukça kullanışlılar.Her birerini yaklaşık üç hafta gibi bir zamanda hazırladım.
İsmet Şahin



Severek Dinlediklerimden / Johannes Brahms

Brahms’ı Sever misiniz?
Bu başlık size İsveçli unutulmaz sinema oyuncusu Ingrid Bergman ile İtalyan asıllı Fransız oyuncu Yves Montand’ın 1961’de oynadıkları Amerikan filmini anımsatmıştır. O yıllarda çok sükse yapan film, hala sinema severlerin aklındadır. Senaryosu, Fransevi Françoise Sagan hanımın yazdığı romandan uyarlanan bu güzel filmi izlemenizi, hatta sinema arşivinize eklemenizi tavsiye ederim.
Ancak ben bu gün ne romandan ne de filmden söz edeceğim; Filme ad olan bu soru cümlesini sizlere yönelterek, Brahms’ın büyüleyici müziğini tanımanızı istiyorum. Elbette tanıyanlarınız vardır. Yine de klasik müzikle fazla tanışıklığı olmayanlar için, ‘’mutlaka dinlemelisiniz’’ diyorum.

Bu sabah Minik’le parkta güzel bir yürüyüşle başladık güne. Sonbaharın tüm güzelliklerini doya doya yaşayıp yaseminleri kokladık. Son demlerini yaşayan begonvillerin büyüleyici renk harmonisini hayranlıkla izledik. Hava, biz Antalyalıların tam da özlediği gibi, hoş bir serinlikteydi. Bir yandan güzelim parkın florası, diğer yandan aşağıda duran göz alıcı Akdeniz maviliği ve uzaktan tüm görkemi ve ayrıntıları ile (havanın açık olmasından dolayı) denize doğru uzanan Toroslar’ın görüntüsüyle büyülenerek, bu kenti ne kadar çok sevdiğimi defalarca yineledim. Bu arada Minik’in mutluluğunu anlatamam. Haylaz bir çocuk gibi yerinde duramıyor, kuşları yakalamaya çalışıyor, algıladığı her kokuyu dakikalarca analiz ediyordu.

Tüm bu güzellikleri yaşadıktan sonra, eve dönünce kahvaltıdan önce bir tek şeye gereksinim duyduğumu fark ettim; bu güzel Akdeniz sabahına yaraşır, dingin ama yer yer yaşama sevincini yansıtan bir müzik dinlemeliydim. Aklıma gelen ilk isim; romantik ama bir o kadar da kıpırtılarla dolu nefis yapıtlar ortaya koyan Johannes Brahms oldu. 7 Mayıs 1833 de Hamburg'da doğan Brahms (Aşağı Sakson - Kuzey Alman) genişçe bir ailenin çocuğuydu. Babası el işçiliğiyle para kazanıyordu, ayrıca Hamburg'taki birkaç dans lokalinde korno ve kontrabas çalarak küçük gruplarla sahne alıyordu. Brahms piyano dersleri alarak müziğe yedi yaşında başladı. Besteciliğe olan yeteneğini genç yaşlarda göstermeye başladı, 1849'da yazdığı Sevilen Valsler üzerine Fantezi adlı yapıtı Piyanoçalarlar için çalınması hiçte kolay olmayan bir yapıttır. Başlarda yalnızca piyano için besteler yapan Brahms, sonradan yapıtlarını çeşitlendirerek senfoniler, konçertolar, oda müziği, piyano parçaları ve 200’den çok şarkı bestelemiştir.

Özellikle ‘’Hungarian Dance’’ sabahımı taçlandıracak bir yapıttı. Müziği dinlemeye başladığımda ne kadar haklı olduğumu anladım. Klasik müzikle hiç tanışıklığı olmayanların bile zevkle dinleyebileceği bu yapıtı dinlemenizi tavsiye ediyorum. İnsan ruhunun gereksinmelerinden olan huzuru ve güzellikleri fark edebilme yetisini yakalayabilirsiniz. Ayrıca müzikle sağaltım, bilimsel olarak kanıtlanmış bir yöntemdir.

Yaşamınız hep güzelliklerle dolu olsun..


CD leriniz olmasa bile internet aracılığı ile dinleyebilirsiniz.
http://www.beethovenlives.net/index5000.asp

27 Eylül 2008 Cumartesi

Son Okuduklarımdan / Kitap / Roman / Büyük Umutlar





İngiliz romancı Charles Dickens (1812-1870) bu romanında, çağının değerlerinin altını çizerek, yarattığı karakterlerin kişiliğinde, insanların zaaf ve başarısızlıklarını, acılarını, küçük sevinçlerini, yoksulluklarını gerçekçi bir dille anlatmıştır.Büyük umutların boşa çıkışını adım adım sergilerken, unutulmaz kahramanı öksüz ve yetim köylü genç Pip’in duygusal yapısını, değerlerini, çok renkli ve etkileyici bir anlatımla dile getirmiştir. Onun, gizemli bir mirasa konarak Londra’ya gidip ‘’beyefendi’’ konumuna gelinceye dek yaşadıkları ve insan ilişkileri esas alınarak, sürükleyici bir kurgu ile sunulmuştur. Romanın diğer kişilerinden; dengesiz ablası Bayan Joe Gargary, saf ve iyi yürekli köyün demircisi eniştesi Joe Gargery, tuhaf ve gizemli Bayan Havisham, 0nun evlatlığı ve kurbanı güzel Estella, dalkavuk ruhlu, iki yüzlü Pumblechook Amca, bataklıkların korkulu düşü katil Magwitch, ünlü olduğu kadar tuhaf huylu avukat Jaggers, genç köy öğretmeni Biddy, Charles Dickens’ın usta kalemi ile bu eşsiz romanda unutulmaz karakterler olarak yer almışlar. Gönlü karasevda ile, gözü yükselme hırsıyla perdelenmiş köy kökenli genç Pip'in, 'Büyük Umutlar'’ ını gerçekleştirebilmenin doğru yolunu ararken yaşadıklarının olağanüstü öyküsüdür bu roman.


26 Eylül 2008 Cuma

Ürettiklerimden / Patchwork Yatak Örtüsü

Pastel renklerden oluşan bu patchwork yatak örtüsünün krem rengi zemini eski bir elbise kullanılarak yapılmıştır. İlk patchwork çalışmalarımdan biridir.
İ.Şahin

Ürettiklerimden / El Örgüsü Dantel Perde

Bej rengi coton iple ördüğüm bu perdeyi tamamlamam oldukça uzun sürdü.Şimdi bakınca, oldukça sabırlı olduğumu anlıyorum. Resmin üzerine tıklayarak ayrıntıları görebilirsiniz.
İ. Şahin

23 Eylül 2008 Salı

Severek Okuduklarımdan / Maya Angelou

Maya Angelou
Amerikalı şair, aktrist ve dansçı.İlk siyahi kadın yönetmen. Amerikan İnsan Hakları Hareketi’nde yer alan önemli bir figür. 4 nisan 1928 doğumlu.. 4 Nisan, Martin Luther King’in öldüğü gün olduğundan, yıllarca kendi doğum gününü kutlamayan bir kadın. Bu gün seksen yaşında. Gerçek adı Marguerite Ann Johnson. Birkaç paragrafla anlatılamayacak bir yaşam öyküsü var. Bu nedenle; yaşamından anekdotlar aktaracağım; kendisini taciz eden annesinin sevgilisini amcasının öldürdüğünü duyunca beş yıl boyunca konuşmaz. Yaşamında derin izler bırakan bu olaydan sonra babaannesi ile yaşamaya başlar. Bertha Flowers adlı öğretmeni sayesinde yaşama yeniden döner ve CharlesDickens, William Shakespeare, Edgar Allan Poe gibi yazarları tanır. Böylelikle edebiyat dünyasına adım atar. Yeniden annesinin yanına dönünce California Labol School’da dans ve drama bursu kazanır. Ancak çalışmak için okulu bırakmak zorunda kalır. İşi, tramvay makinistliğidir. Okula tekrar döndükten sonra ise son sınıfta hamile kalır. Mezun olur ve oğlu Guy’u dünyaya getirir..Geçimini sağlayabilmek için garsonluk ve aşçılık yapar. Gelecekte gururla taşıyacağı şair, yazar, editör, yönetmen ve öğretmen sıfatları daha sonra gelir. 1952 yılında Yunanlı bir denizci olan Tosh Angelos’la evlenir. Taşıdığı ‘’Maya ‘’ lakabına kocasının soyadını biraz değiştirecek ekler ve Maya Angelou’dur artık. Evliliği bitse de bu addan vaz geçmez.
En sevdiğim sözü’’Öğrendim ki insanlar ne söylediğimizi de ne yaptığımızı da unuturlar ama onlara neler hissettirdiğimizi asla unutmazlar’’

Döndüler Evlerine

Döndüler evlerine ve karılarına,
Bir kez bile olsun hayatlarında,
Benim gibi bir kız tanımadıklarını söylediler,
Ama… döndüler evlerine.
Evimin bal dök yala temizliğini,
Tek kötü söz bile etmediğimi
Gizemli bir havam olduğunu söylediler,
Ama…Döndüler evlerine.
Övgüyle dolu tüm erkek dudakları,
Sevdiler gülümseyişimi, aklımı, kalçalarımı,
Kaldılar, bir iki ya da üç gece
Ama….

Maya Angelou

22 Eylül 2008 Pazartesi

Yazdıklarımdan (Yaşamdan) / Sonbahar / Deneme

Sonbahar
İşte yine geldin. Hiç gelmeyecek gibiydin. Uzun ve sıcak yaz günleri boyunca özlendin. Duygulu ama zaman zaman hırçınlaşan bir kadına benzetirim seni. Gün batımı saçlarında hüzün vardır çoğu kez. Belki de ondandır şairlere pastoral, romantik şiirler yazdırman. Belki de ondandır içli aşk şarkılarına konu olman.Yüzyıllardır ressamların tuvallerinde yer alman. Gün doğumu ve gün batımı en çok sana yakışır. Her yeni günün, sürprizlerle doludur. Bazen gülen bir yüz olursun, bazen de asık suratınla ve yaprakların rengi ile bütünleşen büyüleyici güzelliğinle ince bir hüzün olursun. Her geçiş gibi biraz uyarıcı, biraz korkutucu anların vardır. Solgun yüzün ironik öyküler anlatır dinleyene. Kırılgan zamanlarınla, imgelerle bezeli bir şiir gibi güzelliğinle yaşanılası bir mevsimsin sonbahar. Hoş geldin, hoşluklarla geldin.



Mimari / Mostar Köprüsü

Mostar Köprüsü, 1557-1566 yılları arasında, Mimar Sinan’ın öğrencisi Bosnalı Mimar Hayrettin tarafından inşa edilmiş.Köprü yüzyıllar sonra 1993 ‘de Hırvat topçular tarafından yıkılmış. 23 Temmuz 2004 tarihinde yeniden inşa edilmiş.Boşnak ve Hırvat nüfüsunun hemen hemen eşit olduğu Mostar’da etrafında 48 cami ile azametle uzanıyor Neretva Nehri’nin bir kıyısından diğerine. Siyasi anlamı, felsefi varlığı ve büyüleyici güzelliği ile Bosna turizmine katkısı çok büyük. Savaşın ve ayakta kalabilmenin simgesi olmuş bu köprü filozofların ve edebiyatçıların bir çok kez kaleme aldığı bir yapıt.

Ürettiklerimden / Resim Sanatı / Yağlıboya Natürmort


Natürmort tablom.(Yapılış tarihi 2005, tuval üzerine yağlıboya,35x50)

21 Eylül 2008 Pazar

Severek Okuduklarımdan / Ted Hugles

Ted Hughes, İngiliz şiirinin devlerinden biri. Yalın ve sert anlatımıyla dünya edebiyatına adını yazdırmış güçlü bir kalem.Amerikalı şair eşi Sylvia Plath ile trajik yaşamı kitaplara ve filmlere konu oldu.İki şairin fırtınalı beraberlikleri boyunca, Ted sanat basamaklarında yükseldikçe, Sylvia düşüş yaşadı.Hughes başarılı yapıtlar ortaya koydukça, davetkar ve güzel hayranlarla doldu taştı çevresi. Ted’in baba olması, çocuklarına zaman ayırması anlamına gelmiyordu. Evliliklerinin yedinci yılında ayrılmalarının ardından Silvia Plath, çocuklarına rağmen gitmesi gerektiğine inanmıştı.Çocuklarını odalarına kilitledi ve onları gidişini sağlayacak gazdan korumak amacı ile çocuk odasının kapısının altını sıkıca kapadı havlularla. Ertesi gün eve gelen arkadaşı hemşire Myra , çocukları kilitli kapının ardında ağlarken buldu. Hughes bu olayın ardından çocuklarını yanına aldı ve kendini çocuk kitaplarına adadı. Kısacası, Hughes eşinin ölümünden sonra yakın bir arkadaşına şu sözleri söylemiştir:’’Ona yardımcı olabilecek tek kişi bendim. Bense buna ihtiyacı olduğunu anlamayan tek kişi olabildim’’
Bu sert dilli, sıcak hiçbir duyguya yer vermeyen, şiirleri ile tamamen dondurucu bir etki bırakan şair, İngiliz ve dünya edebiyatının unutulmazları arasındadır.

ÇIĞLIK
Çocukluk odamın duvarında bir resim gibi duran
Güneş vardı. Ve mezar taşım vardı,
Düşlerimi paylaşan, gülerek yeyip içen benimle.
Günboyu ustalığını ilerletirdi doğan
Ve gece bile sürerdi bu büyülü uğraş.
Tembel tembel yatardı dağlar bulutlu kamplarında
Ve bir güzel aktarırdı toprağı solucanlar.
Tunç et tunç bir susuzlukla kıpırdardı,
Ana kucağında yeni doğmuş bir bebek gibi
Yatardı elinin altında güneşin.
Ve o anlamsız demir ağırlıklar
Birdenbire küt diye düşen insanın üstüne
Bir yiğitlik ve yerini bilme duygusu verirdi bana salt.
Başları ezilmiş tavşanlar gördüğümde yollarda
Bilirdim Samanyolu'nun büyük çarkıyla döndüğümü.
Üstlerinde çiy gibi kan damlalarıyla dana başları sırıtırdı
Maskeler gibi tezgâhlarda ve dans ederlerdi güneş ve ay.
Sonra arkadaşım, içinden bir şey çıkarmak için
Kestikleri yüzü dikişler içinde,
Kaldırdı elini,
Gülümsedi bir yarı-komanın içinden,
Taştan bir tapınak gülümsemesi.
Ve ben de açtım ağzımı kutsamak için -
Ama sessizlik tıkandı boğazıma bir yumruk gibi.
Taştan bir hançer gibi, sert, kenarları çentikli,
Donup camlaşmış dilsiz bir lav topu:
Çığlık
Kendini kustu.
Ted HUGHES

Ürettiklerimden / El Yapımı Çantalar





Jüt ipiyle örülmüş el yapımı çantalarım.
Oldukça ucuza mal oldu ve yaz boyunca severek kullandım.


Yazdıklarımdan / Şiir


SORGULAMA


bir şapel sessizliği,

uzak dağ başlarında uykuda..

karın doyurma telaşı; hayatın görünen yüzü..

yontu ustasının mermere dokunuşları

uzaktan, ölümün ayak sesleri..

binlerce münker, binlerce nekir,

gelmeler, gitmeler,

bu ne kargaşa,

varlıklar yokluğa tutsak,

tarih kaleme, yazı yazana....

yaşam; kuşun kursağında bir tohum

kuş ölse de fark etmez

başka tesadüfler var

yaşanacak, sırada...


İ.Şahin


Son Okuduklarımdan / Kitap

Faşismin Analizi

Ünlü İtalyan yazarı Maria Antonietta Macciocchi' yi, ''Çin Deyince'' adlı yapıtı ile tanımıştım.Bize göre yer yüzünün uzak bir yerinde yaşayan, kültürünü ve uygarlığını pek iyi bilmediğim bir halkı tanıyabilmek amacı ile seçmiştim bu kitabı.Okudukça yoğun siyasal içeriği ile ilgimi çekti.Böylelikle diğer yapıtlarını okuma isteği geldi kendiliğinden. İkinci olarak, ''Faşizmin Analizi'' vardı sırada.İlk kitabın etkisinden kurtulmadan, bu yapıtı okudum. Macciocchi, dünyada duyulmuş çizme seslerini, bilimsel bir yaklaşımla, akademik araştırmalarla analiz etmiş. Kısa bir kitap eleştirisinde dile getirilemeyecek kadar çok yönlü sosyolojik ve psikolojik yönleri ile ele almış.Okuyunca, kitabın ders kitabı niteliğinde olmadığını gördüm. Dünyada olup biten siyasal ve sosyal olaylara ilgi duyan ve entellektüel donanım gereksinimi duyan herkesin kütüphanesinde olmalı diyorum.

Yaşamdan / Deneme


Begonvilli Ev’de üç yürek atar. Sıradan insanlar ve onların can dostu, küçük, huysuz bir köpeğin dünyasında ilginç ne olabilir dersiniz? Bu evde , çoğu kez insanlarca fark edilmeyen ama yaşama sevinci oluşturan, birleşince kocaman olan küçük mutluluklar var. Biz bunlara ‘’yaşamın renkleri’’ diyoruz. Bu renkleri paylaşmaya ne dersiniz?

Yaşamdan / Hayvan Sevgisi


Bazı insanlar anlayamasa da; ben biliyorum ki, hayvanların
muhteşem dünyalarında , gerçek sevgi ve dostluk var. Bir çokları için hayvan sevgisi abartılı ve gereksiz bir duygu. Böyle düşünenler için ve o güzel varlıklar için üzülüyorum. Nasıl üzülmem; pek çok insan o sevgiyi tatmadıkları gibi, hayvanlara karşı duyarsız ve acımasız olabiliyorlar. Özellikle sokak hayvanları, ülkemizde çok zor koşullarda yaşam mücadelesi veriyor.. Oysa ki, hiç hak etmedikleri halde itilip kakılan onlar. Açlıkları ve susuzlukları önemsenmeyen onlar.Taciz edilen hatta tecavüz edilen, işkence gören, zehirlenen, zaman zaman sırf kazanç için dövüştürülen, alınıp satılan, bir oyuncak gibi bıkılınca terk edilen yine onlar. Kağıt üzerinde bazı hakları var sözde ama siz hiç köpeğini kedisini dövdüğü için, sokağa attığı için ceza almış birini gördünüz mü? Onların sosyal güvenceleri yok, avukatları yok, yaşlanınca sahip çıkacak kimseleri yok. Ancak şanslı olanların onları çok seven, bakıp büyüten , asla terk etmeyen sahipleri var. Ne yazık ki, bir çoğu bu şansa hiç ama hiç sahip olmamış, olamıyor. Ayrıca, bir sahibi olup da acımasızca dövülen, bakılmayan, çatılara ya da balkonlara hapsedilen yüzlercesi var. Bütün bunlar çok acı.Sevgili oğluşumun, Minik’imin kapkara, sevgi ile bakan gözlerine bakınca , onunla evimi paylaşmanın zorluklarının hiç ama hiç önemli olmadığını düşünüyorum. Terliklerimi parçalaması, neden yalnız bırakıyorsunuz diye, yatağıma, yastığıma protesto çişlerini yapışı, aylarca taksitini ödediğim yatağımın bazasını parçalaması, hiç ama hiç zoruma gitmiyor.Çünkü, onu bizimle yaşaması için biz getirdik, onun seçme şansı yoktu. Yine de bize sonsuz sevgisini, sadakatini verdi. Konuşamadığı halde, bakışları ile, davranışları ile inanılmaz güzellikler yaşattı. Bir iki olumsuzluk yaşadık diye nasıl ondan vaz geçeriz.Senin için yaptıklarımız sana az bile benim güzel oğluşum, Hastalıklarında eşimle sabaha dek başını beklemelerimiz, senin için yapabildiğimiz her şey ama her şey sonuna dek helal olsun. Keşke tüm can dostlarını seven koruyan gözeten aileleri olsa. Keşke insanlar, sokakta yaşayanlara, barınaklarda mutsuz ve yalvaran bakışlarla yardım isteyen canlara daha duyarlı olsalar ve keşke benim gibi yüreğinde hayvan sevgisi taşıyanlara, onları sokakta beslemeye çalışırken küçümseyen gözlerle bakıp, ‘’bunları başımıza bela ediyorsunuz’’ gibi saçma sözler söyleyerek moralimizi bozmasalar. UNUTMAYALIM Kİ; DÜNYA YALNIZCA İNSANLARA AİT DEĞİL !

Yaşamdan / Deneme

Yaşamın Renkleri
Yaşamın canlı ya da soluk renkleri vardır; onları farkedip dünyamızı renklendirmek bizim elimizdedir. Renklerin her birerinin anlamı ve işlevi başkadır. Dünyamızı yaşanılası kılmak için, ışığı yakalayıp, perdeyi doğru zamanda aralamamız gerekir. Her renk, başka bir boyut kazandırır adına ''yaşamak'' dediğimiz olguya. Sizin renkleriniz sınırlı olabilir, yeter ki yeni renkler görüp, paylaşımlarımızla onların yaşamımızda yer almalarını sağlayalım.