31 Ekim 2013 Perşembe

Bahçemiz

Geçen hafta onlar açar açmaz fotoğraflarını çekip sizlerle paylaşmıştım..

Ancak şimdi  ne kadar aceleci olduğumu anladım. Çünkü şu an neredeyse yaprakları kadar çiçek dolular. Açtılar, açtılar, kesmeye kıyamasam da vazom için bir kaç dal aldım.






 Üzerindeki arıya dikkat!


Arada bir de bu renk  varmış:)

 Güz güllerimiz hala açıp beni mutlu ediyorlar.




Çok gösterişli bir çalı türü olan ateş çiçeği yazın beyaz, tül gibi çiçeklere bürünmüştü. Şimdi en sevdiğim  hali ile.



 Sardunyalar ilkbahardaki gibi coşmasalar da hiç fena sayılmazlar.


Bahçemizde mandalinamız bile var. Küçücük  ağaç altı tane meyve verdi.

Müdavimlere gelince;
 Misafir kedicik yazın burada olan biri tarafından bakılıyordu ama yazlıkçı aile gideli bizim bahçede.

Jale


Bu küçük kız eve iyice yerleşti. Diğerleri bahçede bu  hanımefendi ise çoğu zaman evde. Yakında diğer üç kardeşi ile birlikte kısırlık operasyonu geçirecek.

Bizden şimdilik bu kadar. Begonvilli Ev'den sevgiler, selamlar tüm dostlara...

30 Ekim 2013 Çarşamba

İyi Fikirler!

Bir izleyicim, ''çoktandır iyi fikir  paylaşımı yapmıyorsunuz'' dedi. Son günlerde  beğendiklerim bunlar:







Tüm bu iyi fikirleri ve daha fazlasını Pinterest sayfamda  görebilirsiniz.  Bunları kaynağından incelemek için aşağıdaki linki tıklayın. Her resmin üzerine tıklayınca da açıklamaları ile birlikte orijinal kaynağı bulacaksınız. Umarım işinize yarar.
http://www.pinterest.com/begonvilliev/gute-idee/

28 Ekim 2013 Pazartesi

25 Ekim 2013 Cuma

Kasımpatılarım Sonunda Açtılar


Onları ilkbaharın başında dikmiştim.  Girişin iki yanına dizili olarak açmaları için. Ancak renkleri hakkında  satan kişinin de benim de hiç bir fikrimiz yoktu. Bir-iki karış yüksekliğinde beyaz papatya görünümlü olanlardandır diye  ümit ediyordum. Ne var ki kesme çiçek olarak yetiştirilen  türmüş. Yaz boyunca, büyüdüler, büyüdüler. Ancak bakımları pek de kolay olmadı. Boy attıkça yayılan dalları  kırılmasınlar diye  özel sopalar alıp bağladık. Derken uçlarda siyah minik karıncalara benzer bitler oluştu. Bahçevanın Arap sabunu, deterjan hatta özel zirai ilaç tavsiyelerini  uyguladım.  Elimde bir  püskürtme aparatı neredeyse her gün kasımpatılarla uğraştım. Ellerim rahatsız olduğu için de eşimden  bir dolu azar işittim. Sonunda bir komşumun tavsiyesi olan kilo ile satılan sert tütüne sıcak su döküp bir gece bekletip süzdükten sonra  ertesi gün  püskürtme yöntemi ile bitlerden kurtulduk. Ancak tamamen yok olmaları için bunu  üç kez yineledik. Neyse,  bir sabah uyandım ki, kasımpatılarım enfes bordo renkleri ile patlamışlar, bana gülümsüyorlardı. Hemen kameramı kapıp  bu fotoğrafları çektim. Aslında bir hafta sonra tepeler çiçekle kaplanacak gibi. Artık o zaman yeniden çekeriz fotoğraflarını.
Tüm dostlara mutlu hafta sonları..










24 Ekim 2013 Perşembe

Yorumlar...Yorumlar.. Yorumlar


Sevgili  blog dostları,
Blog yazarları bilirler;  buradaki paylaşımlarımız her birimizin dünyasından yansımalar, yaşanmışlıklar, hayat görüşümüzü içeren mesajlar, sevinçler, kaygılar, dilekler  gibi pek çok bileşenden oluşuyor. Aslında yaşamın ta kendisi.  Her bir paylaşımın altına  serpiştirilen inci taneleri olan yorumlar da önemli elbette. Kimi gerçekten beğeni ile, kimi emeğe saygı, kimi dostluk adına, kimi yazılan bir yoruma teşekkür olarak yazılmış, uzun, kısa, anlamlı anlamsız pek çok yorum, ele alınan konunun önemine, ya da önemsizliğine dikkat çeken kriterler olabiliyor. Tabii ki her yazılanı, her gösterileni beğenmek, övgüler yazmak  zorunluluğu yok. Eğer sadece beğenilmeme, hoşlanmama  durumu söz konusu ise  bunun belirtilmesine benim yada yapılan işin bilincinde olan her hangi bir blog yazarının diyeceği olamaz.  Yeter ki, belirtilen görüşte aşağılayan, ufaktan da olsa hakaret içeren, incitici ifadeler olmasın.  Bir de bu ''Adsız'' olarak yazılıyorsa, bu durum sinir bozuculuk  düzeyinden çıkar,  saldırıya dönüşür. Çizgisi ve amacı belli bir blog sayfası ile  uğraşmak, düzeysiz yorumlar yazmak  ne tür bir insan davranışıdır? Kimliğini  gösterme cesareti olmayan bu kişinin kim bilir hangi rahatsızlıklarla ve olumsuz dürtülerle bunu yaptığını düşünürsünüz.  Ben  sadece böyle düşünmekle kalmayıp, çizgiyi geçen rahatsız kişinin saptanması ve gerekli cezai işlemin yapılmasını tercih edenlerdenim. Yazılan bu tür sözde yorumlar bende saklıdır ve kim tarafından  yazıldığının  tesbiti yapılır, süreç başlar. Umarım sabır çizgimi aşmak üzere olan ilgili kişi  bu yazımı okuyordur. En ufak bir yinelemede gereken yapılacaktır.
Tüm blog yazarı dostların bu tür davranışlara maruz kalmamaları dileği ile..

21 Ekim 2013 Pazartesi

Jacques Brel


Bu sabah işi gücü bırakıp bir film izleyeceğim. Aslında bu saatlerde rutin olarak yaptığım ev işleri vardır, kolay kolay da aksatmam ama açık olan tv'de film kanallarından birinde ''Jacques BreI ıs Alıve'' adlı müzikleri Jacques Brel'e ait 1968 Broadway yapımı müzikal filmin başlamak üzere olduğunu gördüm. Benim Jack Brel olarak bildiğim Belçikalı sanatçının, Fransızca  söylediği şarkılara bayılırdım. Hatta daha önce yine bu sayfalarda, ''Ne me Quitte Pas'' adlı şarkıdan söz ederken ondan da bahsetmiştim. Şarkıyı buradan dinleyebilirsiniz

Paris'in varoşlarından gelip, söz yazarı, şarkıcı, şair  hatta  oyuncu ve yönetmen olarak kariyer  yaptığını  çok sonraları öğrenmiştim. Kim bilir neler yaşamıştı bu yollarda... Dramatik ölümü ise sanatçı yaşamlarının böyle ya da benzer  şekillerde sonlanması ile daha da ironik gelmesi nedeni ile iç sızlatıcıydı.

Biyografisi burada(tık)
Sözün kısası, film başladı. Bana  ve elini çabuk tutup izleme şansı bulanlara iyi seyirler.

Son not: Alışıldık müzikallerden  biraz farklı, yaşamı anlatan, mesajlar veren hüzünlü şarkılarla dolu  bir filmdi. Yaşlıları  ve savaş yıllarını anlatan  iki şarkı özellikle içime işledi. Tabii ki, Jack Brel'in yakın plan çekilmiş ''Ne me Quitte Pas'' yorumu müthişti.

20 Ekim 2013 Pazar

Can Dostum / W. Bruce Cameron Can Dostumun Yolculuğu / W. Bruce Cameron


Daha önce de  köpekler ya da kediler hakkında yazılmış romanlar okumuştum. Çocukluğumdan beri hayvanlarla güçlü sevgi bağları kurabilen biri olarak çok da severek okumuştum bu kitapları.

Can Dostum ve devamı olan Can Dostumun Yolculuğu kitapları da çok sağlam gözlemlere dayalı, zaman zaman hüzünlendiren, bazen de güldüren, köpeklerin dünyasına kapı açan yapıtlar. Elbette bu dünyanın baş köşesinde o köpeklerin insanları var.
Bana göre gerçekten de büyüleyici bir dünya. Ben zaten bunu keşfetmiş biri olarak  her iki romanı  da oldukça öğretici buldum. Romanlarda bir kaç farklı yaşam boyunca, sadece köpeklerin değil, bir köpeğin varlığının amacı olabilen insanların da hüzünlü, mutlu, basit, karmaşık yaşamlarından kesitler  göreceksiniz.

Özellikle, bir köpek evlat edinmeyi aklından geçiren, ya da pek istemediği halde çeşitli nedenlerle (özenti, hediye edilme, çocuğu istiyor diye vs) bir köpeği yaşamına almak zorunda kalan, ama bunun ciddiyeti üzerinde kafa yormayan, kolaylıkla ondan vaz geçen ya da  geçebileceğini düşünen insanlar bu kitapları mutlaka okumalı.    

15 Ekim 2013 Salı

Harika Bir Yürüyüş

Bugün ailece bir doğa yürüyüşü yaptık. Hava çok güzeldi.  Doğanın   özlediğim  renkleri, kokuları ve tertemiz orman havası çok iyi geldi.

Oğlumun evinden  çıkıp Manavgat Side arasında bostan ve tarlaların kenarından, bazen de içinden  yürüyüp küçük bir  koruluğa ulaştık. Bakın neler gördük:
 Yazdan kalma biberlerin renkleri yeşilden kırmızıya dönmüş.

 Bamyalar kocaman olmuş.

Bir yandan da  hala çiçek açıyorlar.



 Mısırlar olgunlaşmış.


 Bal kabakları iyice büyümüşler.

 Ispanaklar henüz minicikler.

Bunlar lahana ama henüz yuvarlak hale gelmemişler.


Marullar ise çok iştah açıcı görünüyorlar.


Bostanın bitiminde   derme çatma ağaç evler gördük. Belli ki bostanın sahipleri ve çalışanları yaz boyunca burada kalıyorlar.


Bir de bu müzelik tarım aleti vardı. Hala kullanılır durumda mı ve ne işe yarıyor? diye merak ettim.. Galiba bu bir çapa makinesi.


Bostanın sonunda küçük bir koruluk var. Aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz patikaya  sapınca kendimizi çok ilginç bitkilerle ve orman meyveleri ile dolu bir korulukta bulduk.


 Kocaman ağaçlara dolanan sarmaşıklar...

Dalların arasından süzülen ışığın enfes görüntüsü..
 Kırmızı kokinalar..




 Çingene pembesi ve yeşil meyveleri olan menengiçler.

 Adını bilmediğim  minik sarı çiçekli yemyeşil çalı kümeleri.

 Ve yine adını bilmediğim orman meyveleri..

Üzeri meyvelerle dolu yaban mersini..

Ve dönüş.. Minik'ciğim oldukça yorulmuş.

Bu harika sarmaşıklar  komşu evlerin bahçelerinden.


Derken uzaktan evimiz görünüyor.


 Yorgunluk atmak için terasta bir kahveyi hak ettik.

Ne yazık ki hızla artan yapılaşma, ormanlık alanları gitgide azaltıyor. Yürüyüş yaptığımız alan küçük bir doğal park gibiydi. Ben  doğal parkları yapay olanlara tercih ediyorum.  Çünkü çoğu endemik tür olan bu harika bitkilerin yok olmasını hiç istemiyorum. Bu alanları korumak o yörenin insanına  düşüyor. Umarım doğayı koruma  duyarlılığını gösterirler..