31 Aralık 2015 Perşembe

Dağa Taşa Tohum Bombası

Not:Animasyonu Google'dan çaldım. Çok şirin ve konu ile de ilgili diye:)

Geçen yıl bu günlerde orman yürüyüşlerimde gördüğüm ve fotoğraflarını çektiğim bazı güzel orman bitkilerini bu yıl daha az görüyorum. Bazılarını öyle çok beğenmiştim ki, adlarını araştırıp bir deftere notlar almışım.  Örneğin  adaçayı ailesinden Salvia adlı bir bitki. Buraya ilk geldiğimde ormanın eteklerinde göz alabildiğince yayılmıştı.
Bu fotoğrafı bu köye taşınmamızdan hemen sonra çekmiştim. Demek ki iki yıl  olmuş..









Şimdi ise mevsimi geldiği halde oldukça az. Çok gösterişli, bahçede  bile yetiştirilebilecek kadar güzel olan bu bitkinin kültür bitkisi olarak da üretildiğini  öğrendim.  Geçen yıl tohum pazarlayan bir firmanın kataloğunda  fotoğraflarını görüp sipariş verdim, hem de farklı renkleri ile bahçemde bol bol yetiştirdim.



 Ancak  bu beni yeteri kadar mutlu etmedi. Ormanda git gide azalmış olması  beni üzüyor. Çoğu endemik olan türler sanırım böyle  azala azala yok olup gidiyor.  Salvia sadece bir örnek. Ormanla ilk tanıştığım günlerde pürenlere de hayran kalmıştım. Ne var ki şimdi tam zamanı olduğu halde hemen hemen hiç  püren yok.  Çektiğim fotoğraflara bakıp üzülüyorum.


''Yoksa sırada karağanlar, ezentereler, anemonlar mı var?'' diye kaygı duyuyorum.

Ama sadece  kaygılanıp üzülmek işe yaramıyor. Bu bitkileri korumanın yolları olmalı diye düşünürken çok sevdiğim Yeşilist'te bir yazı okudum.

Dağa taşa tohum bombası! başlığı ile harika bir yöntem anlatılıyor.

Okuyunca uygulanabilir bir yöntem olduğunu  anladım. Tohum bombası nasıl hazırlanır burada 
Not: Tarifte kil diyor ya, bulamazsanız ıslatılmış gazete kağıdı da de işe yarıyor. Gazete kağıdını ıslatın, içine biraz torf  ve tohumları koyup minik toplar halinde paketleyin ve  kurutun.
Şimdi benim ilk  yapacağım, bu bitkilerin tohumlarını alıp boş kaldıkça  tohum bombalarını hazırlamak olacak. Sonra da gezi çantamda bolca bulunduracağım. Uygun olan her yere tohum bombalarımı bırakacağım. Zaten şu an elimde geçen yıl aldığım salvia tohumları var. Ormanda, üzerinde tohum olan  kekikler de görüyorum. Bundan böyle orman florasını daha dikkatli izleyip tohum gördükçe alacağım.


Evet, burada bu işe gönüllü olan tek  kişiyim ama bakarsınız başkaları da katkıda  bulunmak  isteyebilir. Her nerede olursanız olun, belki sizler de doğa gönüllüsü olursunuz.
Tüm doğa severlere, koruma ve yaşatma bilincine sahip  herkese sevgiler, selamlar.


29 Aralık 2015 Salı

Mis Kokulu Nergisler

Begonvilli Ev'de sevdiğim kokular vardır; kahve, çay kokusu, pişmekte olan ekmeğin kokusu, kek ya da kurabiye kokusu, bahçeden gelen lavanta , yasemin kokusu, balkonumuza kadar gelen çam ormanı kokusu.. İşte bu kokulara  bir yenisi eklendi, hepsini kıskandıracak kadar enfes bir koku, nergislerin büyüleyici kokusu.


Bu zarif, güzeller güzeli enfes kokulu çiçek bizim buralarda hemen her  yerde var. Bahçelerde, yol kenarlarında, saksılarda..



Ben de bahçemde yetiştirmeye çalışıyorum ama henüz çiçek açmadılar. Belki seneye.. Bu  güzel çiçekleri komşularım hediye ettiler.




Sözünü ettiğim diğer  sevdiğim kokularla  bir arada daha da hoşluk kattılar  Begonvilli Ev'e.   Çay ve kurabiyelerimizden ikram edebilirim!


Klasik un kurabiyesi pişirdim. Çocukluğumda, Ankara'da annemin ve teyzemin can dostu sevgili Emine Teyze'nin komşusu Hatice Teyze öyle bir yapardı ki bu kurabiyeyi.. Ağzınıza atınca dağılır, nefis kavrulmuş un kokusu ile tadına doyulmazdı.. Benimki de fena olmadı. Yakın bir zamanda  tekrar  yapacağım. Belki yapmak isteyen olursa, tarifini o zaman  vereceğim.
























27 Aralık 2015 Pazar

Sevgili Ormanımın Utanç Köşeleri


Güncemi  takip ediyorsanız ''Sevgili ormanım'' diye benimsediğim, gönülden bağlandığım doğa parçasını az çok tanıyor olmalısınız.



Evime çok yakın, hatta balkonumdan bir bölümünü görebiliyor, rüzgar esiyorsa mis gibi çam kokusunu  alabiliyoruz.







Özellikle köpek kızlarımla orada yaptığım yürüyüşler benim en büyük mutluluk kaynağım.


















Yukarıdaki karelerde gördükleriniz doğanın bize verdikleri... Yüksek oksijen oranı, ilkbaharda tam bir görsel şölene dönüşen enfes orman bitkileri, kuşlar, sincaplar sizlere gösteremediklerim..  Bunlara yakın olduğum için ne kadar şükrettiğimi, bize verdikleri için doğaya nasıl minnet duyduğumu anlatamam. Ancak bir de madalyonun diğer yüzü var!

Ya bizim doğaya verdiklerimiz? Bunu görmek bana çok acı veriyor.  Sizlere göstermek de öyle.. Şimdi  orman yoluna ve ormana daha yakın bakalım:
Aşağıdaki karede ormanın eteğinde yer alan bir karpuz tarlası görüyorsunuz. Bu tarla köyün muhtarına ait. Her yıl kiraya veriyor.






Bu, tarlaya giden yol. Gördüğünüz gibi sorun yollarda başlıyor. Eski bir otomobil lastiği yolun ortasındaki su birikintisinde duruyor. Ama bu  nedir ki...

İyice yaklaşınca tarlanın  bir bölümünü çevreleyen ormanının ötesine berisine atılmış tarımsal çöp yığınlarını görürsünüz.











Bu durumu  tarlanın sahibi ile defalarca konuştum. Bu ormanın hepimizin  olduğunu, çiftçilik yapmak için köye gelen insanların bu kirliliği oluşturmaya hakları olmadığını söyledim.  Nedense  kirlilikten değil de benim uyarılarımdan rahatsız oldu, bunu hissettim.
Hatta bir yürüyüş sırasında  rastladığım çiftçileri bizzat uyardım. ''Tamam, alırız'' dedikleri halde hasat sonrası tüm çöplerini bırakıp gittiler.


Ne yazık ki ormanın kirletilmesi sadece o tarla ile sınırlı değil.  Hemen her yerde  aşağıdaki  görüntüler var.



Not: Bu resimleri  daha bu sabah çektim.





Yazın ortalık turist kaynıyor. Onları da kendimize benzetmiş olmalıyız ki kiraladıkları arazi araçları ile gezerken çöplerini fırlatıp gidiyorlar. Yol kenarları, güzelim orman yolları, piknik alanı olmaya uygun yerler iğrenç çöplerle dolu.

 Bu utanç köşeleri ruh sağlığımı bozuyor, burada yaşayan insanlara antipati duymama neden oluyor. Hayatım boyunca  ortalığa  bir kibrit çöpü bile atmamış biri olarak, utanması gereken insanların yerine utanıyorum.


26 Aralık 2015 Cumartesi

Yaşlılık Halleri

Bir kaç yıl önce yazıp paylaşmışım  bu yazıyı. Tekrar neden mi paylaşıyorum? Çünkü  bırakıp geldiğim kent hayatında  özlediğim bir kaç  şeyden biri de onlar:) Ayrıca  bu geçen süre boyunca aralarından bir kaçını kaybettik. Ben de  o sözünü ettiğim yaşlara biraz daha yaklaştım.
 Sonsuzluğa göçenlere rahmet, kalanlara ise sağlık ve güzellikler diliyorum.
Bakın neler yazmışım:

Doğanın değişmez yasası; yeterince ömrü olan herkes yaşlanacak. Genç kalmak için onca çaba, onca araştırma ve bilimsel çalışmalar bir yere kadar. Belli yaşlara gelinince yalnızca fiziksel değişimler değil, karakter ve davranışlarda da değişiklikler oluyor.


Onları seviyorum.Tatlı huysuzluklarını bile:) Geçen yıl bir kaç kez annemlerin yaş ortalaması 65-66 olan (içlerinde 80 inde olan da vardı, 55.inde olan da) bir kabul günü grubuna katıldım. Oldukça hoş anılarım oldu.



Hemen hepsi de konuşkan, neşeli hanımlar. Bir de işitme sorunları olmasa...Fıkraları aratmayacak dialoglar oluyordu bu yüzden. Sorular soruluyor, alakasız yanıtlar alınıyor ve birbirlerine gülüp aynı duruma kendileri düşüyorlardı.

Yaşlarına göre oldukça bakımlılar. Saç, baş, manikür, pedikür fena değil. Hele biri vardı ki, hem de en yaşlılarından biri, İtalyan şapkası,uyumlu giysileri ile fark atıyordu diğerlerine. Yaşlı modası deyip geçmeyin, kendilerine göre bir trendleri var:) Gözlükleri takıp birbirlerinin giysilerini, aksesuvarlarını öyle bir inceliyorlardı ki..



En hoş anekdotlar ikram faslında oluyordu. Hemen hepsinin yüksek tansiyon, şeker ve kolestrol sorunu olduğu için biz annemle çok dikkatli bir menü seçtik. Tuz miktarlarını düşük tuttuk, az miktarda sıvı yağ kullandık ikramlarımızda. Ama tüm hanımlar tuz ekliyerek yediler. Başta hepsi temkinli davransa da sohbet ilerledikçe ve acıkılınca perhizler unutuldu..

Kuzenim Emine de anneme ve teyzeme yardım amaçlı katıldı ev sahibeliği sırası bizimkilere gelince. Yaşanılan hoşlukları hala anarız. Örneğin, teyzelerden birisi bir bardak çaydan sonra sadece sıcak su ve limon şeker karışımı isteyince olanlar oldu; tüm hanımlar aynısını istediler. Ne var ki hoşnutsuz ifadelerle çay yerine hazırlanan bu içeceği bitirmek zorunda kaldılar. Birisi bir yiyeceğin tadına bakınca güya fark ettirmeden diğerlerine sinyal veriyordu; ''çok lezzetli, yiyebilirsiniz'' ya da ''pek tavsiye etmem'' anlamında jestler ve mimiklerden oluşan özel bir iletişim dili geliştirmişler kendi aralarında.

İstisnasız çok kibar ve tatlı dilliler. Gülümseyerek, sakin sakin ve insanların gözünün içine bakarak konuşmaları gerçekten yeni nesilde olmayan bir özellik. Bir de çok tutumlu bu görmüş geçirmiş hanımlar. Öyle abartanlar vardı ki tutumlu olmayı, hiç unutmam; bir tanesi, kabul günü sırasını belirlemek için kullanılan çekiliş kağıtlarını saklamamızı istedi. Bir avuç minik kağıt bir ay sonraki ve daha sonraki günlerde de kullanılsın diyordu, zamandan ve kağıttan tasarruf için. Pek çoğunun çok sayıda takip ettiği kabul günü vardı. Çantalarında taşıdıkları minik takvimleri ve not defterleri ile izliyorlardı gün trafiklerini.

Bir çok sağlık sorunlarına rağman kendilerince bir sosyal aktiviteye dahil olmuşlar. Böylelikle bol bol sohbet etme(tatlı dedikodular dahil), dinlenme ve yaşıtları ile bir arada olma şansları oluyordu. İkramları da kızları gelinleri hazırlayınca sorun olmuyordu. Popüler konuları ise, başta sağlık sorunları, evlatlar, torunlar, geziler(bir kısmı sıkı turcular), eski eşyaların yenilenmesi vs ama ille de hastalık ve doktor deneyimleri..

Gördüğüm kadarı ile bu hanımlar ülke ortalamalarına göre ekonomik yönden orta ve ortanın üstünde gelirli, bir ikisi daha varsıl, çocukları tarafından korunup gözetilen bir avuç şanslı denilebilecek yaşlı insan. Keşke tüm yaşlılarımız aynı şansa sahip olabilseler .. Bir de herkese sağlıklı, aklı başında yaşlılıklar diliyorum ki bu çok önemli. Yaş ilerleyince değişen karakter özellikleri ve davranışlar katlanılabilecek boyutta olsun. Bazı durumlar ''Umarım yaşlanınca ben böyle olmam'' dedirtecek kadar vahim.

Her ne olursa olsun, onları seviyoruz...

24 Aralık 2015 Perşembe

Kapı Önüne Yılbaşı Dokunuşları




Bugün burada olağanüstü bir hava vardı. Pırıl pırıl, sımsıcak , sanki ilkbahar gibi.. Hemen aşağıya inip kapı önünü temizledim. Pek de ayrıntıya girmeden bir kaç yılbaşı dokunuşu yaptım.
























Çiçekler zaten oradalardı. Yazın olduğu gibi  gösterişli açmasalar da pembe sardunyalar hala açıyor.










 Minik de sıcak havanın tadını çıkardı,  mamasını yedi güneşlendi.


Kabağımız bahçeden.




















Kahveler içildi. Hava  koşulları  elverdiğince bunu yinelemeye karar verdik.

22 Aralık 2015 Salı

Sıcak Sıcak Kandil Simitleri!




Öncelikle tüm dostların Kandil'ini kutluyorum.

Sabah ilk işim değildi ama bir ara zaman yaratıp  Kandil simidi yapıverdim. Burada köşedeki pastaneye gidip alma şansımız yok. Belki daha da iyi oluyor böylesi. İşte ev yapımı çıtır çıtır kandil simitleri:



3 yumurta(birinin beyazını ayırıyoruz ki, susamları simitlere yapıştırmak için)
3 çay fincanı un.
1 çay fincanı eritilmiş tereyağı ve sıvı yağ karışımı
1 çay kaşığı karbonat
1 tatlı kaşığı mahlep
1 çay kaşığı tuz
1 çay kaşığı şeker
1 çorba kaşığı  elma sirkesi

Tüm malzeme unun ortasına doldurulup yanlardan un alarak hamur  haline getiriliyor. Minik halkaların bir yüzü yumurta akına ve susama batırılıp 30 dakika kadar 180 derecede pişiriliyor. Ağızda dağılma, kıtırlık, lezzet tam! Denerseniz kolay gelsin ve afiyetler olsun.
Nice hayırlı Kandiller..