30 Haziran 2009 Salı

Severek İzlediklerimden / Sinema / Alışveriş Manzaraları





Film bilgileri

Film ‘in Adı: Alışveriş Manzaraları
Tür: Komedi
Yönetmen: Paul Mazursky
Görüntü Yönetmeni: Fred Murphy
Senaryo: Paul Mazursky, Roger L. Simon
Oyuncular: Woody Allen, Bette Midler, Bill Irwin, Daren Firestone, Rebecca Nickels
Yapım: 1991, ABD
Yapımcı: Paul Mazursky
Muzik: Marc Shaiman
Film Süresi: 1 saat, 30 dk.
Bette Midler ve Woody Allen'in başrollerini paylaştığı enfes komedi geldi nedense dün aklıma. Daha doğrusu bir arkadaşımla şakalaşırken kendimi Bette Midler'in canlandırdığı baskın karakterli inatçı ama eğlenceli kadın tipine benzetince en çok aklımda kalan filmlerinden biri olarak anımsayıverdim. Avukat Nick Fifer (Allen) ve eşi Deborah’la (Midler), on altıncı evlilik yıldönümlerinde dev bir alışveriş merkezinde karşılaşırız. Çift, bir yandan alışveriş yaparken, bir yandan da eskimiş, yorulmuş ilişkilerini sınama imkânı buluyorlar.
1991 yapımı bu filmde keyifli çift güya alışveriştedirler ve saatler ilerledikçe evlilikleri sorgulanır ister istemez ve öyle itiraflar yapılır ki..Bette ve Wody'nin müthiş performansları ile film nefis bir komedi ile trajedi arasında gidip geliyor. İzlemeyenler izlesin diyorum.

29 Haziran 2009 Pazartesi

Ev Dekorasyonu / Dekorasyonda Harikalar Yaratan Ayrıntılar

Ev dekorasyonun püf noktalarından biri de duvar renkleri ve mobilya duvar uyumu. Düz renkli duvarlar yerine , mobilyaya uygun renkte ve formda desenler, yaşam alanlarına hareket ve estetik duygusu katıyor. Bu uygulamalar şablonlarla kolaylıkla yapılabiliyor.


Ve siyah beyaz şıklığı zirve yapıyor

Pastel desenler çok hoş bir hareket duygusu katıyor ortama



Romantik ve sade, bence çok hoş

Çok beğendiğim bir uygulama daha

27 Haziran 2009 Cumartesi

Begonvilli Ev'in Mutfağından / Gerçek! Acıbadem Kurabiye



Acıbadem kurabiyeyi çok severim. Kıtır kıtır sertliği, hafif yapışkan şekerli tadı ve enfes badem kokusu ile, kurabiyeye adını veren acı badem aromalı lezzetini çayın yanına çok yakıştırırım. Ne var ki son zamanlarda findıktan yapılmış kurabiyeler acı badem kurabiye olarak satılıyor pastanelerde. Üstelik bildiğim kadarı ile un kullanılmaması gerekirken un da katılıyor yeni tariflere. Tabii ki sonuçta findık tadı baskın, o özlediğim hafif yapışkanlığı olmayan kurabiyeler çıkıyor ortaya. Ben de üşenmeyip epeyce araştırdım ve bir kaç tarif denedikten sonra çocukluğumun enfes tadına en yakın olanı buldum.


Malzemesi
1 bardak badem
8-10 tane acı badem
1 bardak pudra şekeri
4 yumurta
YAPILIŞI:


Bademler sıcak suya konularak bir kaç dakika haşlanır, üzerine soğuk su dökülür ve kabukları soyulur. Kağıt havluda iyice kurutulup rondodan geçirilir. Cam bir kapta bademlerin üzerine pudra şekeri ve yumurta akları eklenir. 20-25 dakika karıştırılır.Yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine ceviz büyüklüğünde toplar halinde yerleştirip üzerine bir fırça ile şekerli su sürülür. Ortanın biraz altında sıcaklıkta(ben 120 dereceye ayarladım) pembeleşinceye dek pişirilir. Soğuyunca alınır, yoksa kırılabiliyor. Afiyet olsun.

26 Haziran 2009 Cuma

Yaşamdan / Kişisel Bakım Ürünleri


İnsanlık tarihinde kozmetik ve kişisel bakım ürünleri alanının çok iyi bir pazar olduğu keşfedileli çok oldu. Tüm insanlarda olan bakımlı, sağlıklı ve güzel olabilme isteği, büyük firmaların ağzını sulandıran öyle bir pazar oluşturdu ki, bu pazarda yok yok. . Kadın ya da erkek, herkesin arayış içinde olduğu bir alan bu kişisel bakım ürünleri pazarı. Öyle çeşitli ürünler var ki piyasada; vücudun her bölgesi için ayrı kremler, çok çeşitli temizleme maddeleri, nemlendiriciler, jeller, köpükler, maskeler, serumlar, kaynağının ve içeriğinin ne olduğunu bilmemize olanak olmayan pek çok ürün mucizevi etkilerinden söz edilerek pompalanıyor bu büyük pazara. Her marka kendi ürünlerini göklere çıkarıyor, en iyisi olduklarını iddia ediyor. Salyangozdan tutun da üzüm çekirdekleri ekstresine, anemon çiçeklerine, gül yaprağına, köpek balığı kıkırdağına, karınca yumurtasına kadar aklınıza gelebilecek her şeyden elde edilen bu ürünlerin pek çoğu, reklamcılığın tüm olanakları ile tüketime sunuluyor. Her firma en doğal, en mükemmel, en enn ennnn harika ürünleri sunduğu iddiasında. Elbette gerekli izinler alınarak piyasaya sürülüyorlar ama vaadedilen sonuçlara gerçekten ulaşılıyor mu bu ürünler kullanılınca? O büyük özlem; güzel ve bakımlı olabilme isteği, en büyük yardımcısı üretici firmaların. Biraz merak, biraz kıskanma ve özenme duyguları da girince işin içine satışlar artıyor. Alınan bir çok pahalı ürün ise sadece hayal kırıklığı yaratmaktan öte gidemiyor. Beklenti çok büyük olunca yaşanılan hayal kırıklığı daha da büyük oluyor. Kısacası, bir kaç sürüşte kırışıklıkları neredeyse yok eden, selülitleri silip süpüren, leke ve çatlakları kaybeden mucizevi kremlere, serumlara, kaynağını ve içinde ne olduğunu bilmediğimiz, annemin deyimi ile ''dünyanın parası'' ile alınan ürünlerin yaratacağı mucizelere çok da inanmıyorum açıkçası. Yararlı olabilirler ama bir yere kadar. Belki de ilaçlarda olduğu gibi bu ürünlerde de plaseba etkisi vardır. Kullanıyor olmanın verdiği rahatlama ve özgüven iyi geliyordur insanlara.

Ambalajlama ve sunum da çok önemseniyor elbette ve ürünlerin kalitesi kadar albenisi de olmalı ki ilgi çeksin ve psikolojik olarak tüketiciyi etkilesin.Böylelikle maaliyetler daha da artıyor. Elbette, maddi açıdan herkesin rahatlıkla alıp tüketebileceği ürünler değil bu ürünler. O zaman da alternatif bir pazar oluşuyor; doğa..Bazen maddi alım gücü olduğu halde doğal ürünleri yeğleyenler de oluyor. Onlar da benim gibi pahalı ama içeriği bilinmeyen ürünlere kuşku ile bakanlar. Birkaç yaz önce Marmaris'te bir restoranlar zinciri sahibi bir Fransız bayanla tanıştık. Ekonomik durumu ve Paris'te yaşamanın sağladığı olanaklarla her türlü kaliteli ürün elinin altında olan bir hanımdı ama bizim ev yapımı saf zeytinyağlı sabunların hayranıydı. O ve ailesi, her yıl tatilini yapmaya geldiği Türkiye'den götürdüğü sabunlar dışında kişisel temizlik ürünü kullanmıyormuş.Tonik olarak sadece gülsuyu kullanmak, peeling işlemi yerine geleneksel keseyi uygulamak, el ve ayak kremi olarak gliserin ve limon suyu kullanmak oldukça popüler. ''Süpermarketlere karşı aslan bakkal !'' tarzı bir yaklaşım oldu bu örnekler ama tercih insanlara kalmış. Deneyimler ve mantık çerçevesinde, içeriğini bilmediğimiz ürünler için deneme tahtası olmaktan ve boşa para harcamaktan iyi gibi geliyor bana.


Bir de uzman konusu var. Böyle hareketli bir piyasada ortalıkta uzmandan geçilmiyor. Bu işin uzmanı olduğu söylenen insanların uzmanlıklarını ne şekilde edindikleri de ayrı bir araştırma ve tartışma konusu. Pek çoğu, üretici firmaların kısa süreli kurslarından ve seminerlerinden katılımcı belgesi alıp uzman olduğunu iddia ediyor. Bu uzman kişilerce, eczanelerde, kozmetik mağazalarında, hipermarketlerde, güzellik salonlarında, spa merkezlerinde yani tezgah açılabilecek her yerde, bilgisayarlı makinelerle, neredeyse show niteliğinde cilt ve saç analizleri yapılıyor. Yaşa ve yaşam tarzlarına bağlı olarak son derece olağan olan durumlar abartılarak sorunmuş gibi(Ama sanki o ürünlerle kolayca giderilebilecek bir sorunmuş gibi)gösteriliyor. Ardından bir kaç ürün satma çabası geliyor. Bence o kişiler gerçekten uzman kişiler ama güzellik uzmanı olmaktan çok pazarlama uzmanı özellikleri taşıyorlar..(Bir yerlerde bu işin gerçekten eğitimini almış gerçek uzmanlar vardır elbette; onları tenzih ediyoruz)

Ayrıca hayvanlar üzerinde yapılan deneylerle ürün geliştirme konusu da işin başka boyutu. Kısacası ben doğaldan ve doğadan yanayım,

Sağlık ve güzellikler sizinle olsun.

Unutulmaz Müzikler / Can Atilla





Unutulmaz dizi ve film müzikleri ile tanıyoruz O'nu.


CAN ATİLLA WEBSİTE



İşte aklıma gelen bazı film ve dizi müzikleri;

Ferhunde Hanımlar

Şaşıfelek Çıkmazı

Vasiyet

Sır Çocukları

Kuruluş - Osmancık

Bam Teli

Kuvayı Milliye Destanı

Gayri Resmi Hürrem

Yer Demir Gök Bakır


Devlet Tiyatroları'nda sahnelenen birçok oyunun da müziklerinin bestecisidir. Can Atilla, New Age türünde evrensel müzik yapmaktadır. 13 Mayıs 2008 tarihinde İngiltere Kraliçesi'ne özel bir konser veren sanatçı, klasik müzik alanında tek Türkçe yayın organı olan Andante dergisine "Tek kişilik orkestra" başlığıyla kapak olmuştur. Benim için ''bir numara''lardan biridir.




DAHA FAZLA BİLGİ İÇİN BURAYA TIKLAYIN




Get this widget | Track details | eSnips Social DNA

23 Haziran 2009 Salı

Severek Dinlediklerimden / Zerrin Özer / Ömür Geçiyor


Son günlerde dinlediğim en güzel şarkılardan biri ve bana göre Türkiye'nin en iyi kadın vokallerinden biri seslendiriyor. Söz: Bülent Yetiş Müzik: Şehrazat

Gözlerim senden hatıra
Giderken iyi bak demiştin
Sana nasıl alışmıştılar
Gittin gideli gözüm hiçbirşey görmüyor.

Belki bu gece belki bir sabah
Duygular çoşar düşersin yollara
Belki kapımı çalarsın ansızın
Elinde güller gözünde yaşlarla.

Ben unuttum çoktan beni kırdığını
Sen de unut yoksa ömür geçiyor
Yalnız benim için bak derdin
Gözlerim o gün bugün seni arıyor

Yaşamdan / Küba'daki Atatürk Büstü Çalınmış!



Küba'nın başkenti Havana'da Zapata Caddesi ile Salvadar Allende Bulvarı'nın kesiştiği yerde, Havana'nın en önemli caddelerinden birinde bir Atatürk büstü olduğunu biliyor muydunuz? Büstün altında da Atatürk'ün ''Yurtta Barış Dünyada Barış'' sözü yazılıymış.

Küba halkının fakir olmalarına rağmen çok güzel bir kültür mirasları var. Tüm ambargolara rağmen tıpta çok ilerlemişler. Küba’nın emperyalizme karşı koymaya çalışan bir ülke olması nedeniyle ülkede yabancı heykeller, büstler yer almıyor. Küba’da yabancı bir devlet adamına ait tek büst Atatürk’ün büstü.. Bunu görmek, göremeyenler için de orada bir Atatürk büstü olduğunu bilmek çok gururlandırıcı(ydı).

Ama ne yazık ki artık orada Atatürk büstü yok. Dün İz Tv. de izlediğim bir bir belgeselde yapımcı ve araştırmacı Ayhan Sicimoğlu'ndan duydum ben de bu kaybolma olayını. İşin iç yüzü nedir pek belli değil. Bakalım Dışişleri Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı bu işe el atacak mı????

20 Haziran 2009 Cumartesi

Kutlu Olsun!














İlk fotoğraf dışındaki fotoğraflar Flickr'dan.

Nefis Bir Antalya Gecesi Daha / Opera Geceleri

Antalya'nın seçkin mağazalarından Mithat Selection'ın yaz boyunca cumartesi akşamları düzenlediği mağaza önü dinletileri başladı. Artık gelenekselleşen “Mithat Selection Opera Geceleri”nin belli bir dinleyici kitlesi var. Antalya - Konyaaltı Caddesi’ndeki Mithat Selection Mağazası önünde her hafta Cumartesi günü 20.00 – 21.00 saatleri arasında sahne alan ve profesyonel hayata geçiş yapan solistler büyük beğeni topluyorlar. Ücretsiz olan dinleti Antalya gecelerine sanatsal yönü ile renk katıyor. Bu haftaki dinletide solist Müge Yıldıran(Soprano) ve Solist Onur Alpaslan(Bariton) muhteşem sesleri ile, kulaklarımızın pasını sildiler. Piyanoda Marvida Hüseyinova, kemanda İlker Ay ve çelloda İlkay Ay, nefis bir opera gecesi yaşattılar bize.Tüm sanatçılar Antalya Devlet Opera ve Balesi'nde görevliler.
PROĞRAM
1.Shinderler's list John Williams
2.Marechiare F. Paola Tossi
3.Standchen F. Shuert
4. I fell Pretty L. Bernstein
5. Turedor G. Bizzet
6.I Could have danced F. Loewe
7.Papegeno, Papegeno Düet W.A. Mozart
ARA
8.İtalyan Halk Şarkısı Ensrtümantal
9.Ha qia Vinta la Causa W.A.Mozart
10.Serenade Oliver Metra
11.Perme qiunto G. Verdi
12.Tu Ca nun Chiangre L. De Curtis
13.Sway P.V. Luis
14. Ali Baba Nurcihan düet Selman Ada

Müzik dolu çok güzel bir Akdeniz akşamı yaşadık. Sanatçılara ve Mithat Selection'a teşekkürler.

18 Haziran 2009 Perşembe

Vahşet Kol Geziyor, ''Dur!'' Demeyecek miyiz? / Zavallı Yasmina

Bu sabah Minik'i yürüyüşe çıkarırken yan komşumla karşılaştım. Komşumun oğlu veteriner. Oldukça elit bir semtte veterinerlik klinikleri var. Bana dün yaşadıkları bir olayı anlattı ve dehşete düştüm. O olayı sizlerle paylaşmak istiyorum; amacım çok önemli bir toplumsal sorunumuzla yüzleşip sorgulama yapmamız. Biz toplum olarak nereye gidiyoruz? Ahlaki değerlerimizi ve insanca duygularımızı koruyamadığımızı kanıtlayan bir nesil mi yetiştiriyoruz? Buna neden olan ihmallerimiz neler? Bu tür olaylar hangi büyük toplumsal dejenerasyonun belirtileri? Bilim adamları, eğitimciler, doktorlar, sosyologlar, psikologlar , anne babalar ve tüm insanlar; bu konuda çok daha duyarlı, çok daha akılcı önlemler almanın zamanı gelmedi mi hala?

Yukarda belirttiğim gibi, Antalya'nın elit bir semtinde, Dedeman'ın oralarda bir aile terrier cinsi beyaz köpeklerini bir arkadaşlarına emanet ediyorlar. Kaç günlüğüne, hangi nedenle bilemiyorum ama köpek birilerine emaneten bırakılmış. Sanırım bazı ihmaller de sözkonusu ki köpekçik kaçıyor ve bakın neler geliyor başına..
Not:Bu fotoğraftaki köpek Yasmina değil ama muhtemelen o da böyle sevimli bir şeydi.



Tasmasında adı da yazıyormuş, Yasmina .. Böyle sevimli bir köpekçik(miş) işte. Evde bakılan bir köpek sokakta nasıl olur, bilenler vardır belki. O da şaşkın şaşkın gezinirken çocuklar yakalıyorlar. Nasıl çocuklarsa, köpeğe yapılabilecek en acımasız işkenceler başlıyor. Kuyruğundan başlayıp tüm alt bölgesi yakılıyor. Zavallı hayvancık işkenceden bitap durumda bir apartmanın girişine sığınıyor. Birileri acıyıp süt ve su veriyorlar ama iki gün boyunca ağzına bir şey koymadan yarı ölü orada yaşıyor. Daha sonra birisi çok acıyıp komşumuzun kliniğine götürüyor. Muayene sonucu köpeğin uyutulmasına karar veriyor veteriner ve uyutuluyor. Aynı günün akşamı köpeğin emanet edildiği kişi çıkıp geliyor, tasmadan tanıyor Yasmina'cığı ama artık çok geç...

Bu korkunç olay insanların ne hale geldiğini gösteren çok çarpıcı bir örnek. Ben 24 yıl öğretmenlik yapmış biri olarak inanamıyorum. Yaralı bir kuş bulunca heyecanla getirip iyileşmesi için dua eden öğrencilerimi anımsıyorum. O sevgi dolu , eğitime ve tüm güzelliklere açık çocuklarımız hangi ihmallerle ve hangi travmalarla bu hale geldiler? Sık sık basında yer alan vahşice işlenen cinayetlerin failleri de bu toplumun insanları değil mi? Hayvanları öldürecek kadar işkence eden bu çocuklar ilerde daha neler yapmazlar? İşte kız arkadaşının kafasını kesen ya da komşusunun dört yaşındaki çocuğunu öldürüp sobada yakan insanlar... Nasıl bu hale geldik ve hiç mi zamanımız yok, çocuklarımıza ihtiyaçları olan sevgiyi ilgiyi göstermek için? Neden onlara iyi örnekler olamıyoruz? Ve sonumuz ne olacak? Vahşice işlenen cinayetlere sadece üzülmekle mi kalacağız?

Öte yandan, bir hayvanla birlikte yaşamanın sorumluluğunu alamayan insanlar için de çok şey var söylenecek. Zavallı Yasmina'nın günahı kimin?

Üzülmek kahrolmak yeterli değil. Toplum olarak bu sorunlarımızı çözmek zorundayız.

13 Haziran 2009 Cumartesi

Begonvilli Ev'in En Değerli Varlıkları / Minik ve Jane


Şu küçük adamın verdiği pozlara bakar mısınız?

Kim demiş o bir kedi diye? O kedi kılığına girmiş bir insan; inanmıyorsanız nasıl çizgi film izlediğine bakın.

12 Haziran 2009 Cuma

Edebiyat / Marsha Norman


''Hayır ! O soluk resimlerdeki hiçbirimiz aslında biz değiliz..''


''Her an yanyanaydık, ben senin yalnız olduğunu nasıl anlayabilirdim ki.''

Amerikalı oyun yazarı, romancı ve senarist. Kendisini üne kavuşturan ve Pulitzer kazandığı İyi Geceler anne adlı tiyatro oyununda, yıllarca aynı evi paylaşmalarına rağmen, birbirlerinden çoktan ayrılmış, apayrı dünyalarda yaşar olmuş bir anne ile kızının dramını anlattı.
Daha sonra Gizli Bahçe, Kırmızı Pabuçlar ve The Color Purple gibi müzikallerin şarkı sözlerini yazdı. Gizli Bahçe ile yaptığı çalışmayla Tony Ödülü aldı.


MARSHA NORMAN HAKKINDA BİLGİ İÇİN BURAYI TIKLAYIN


Bağnazlık ölçüsünde dindar bir ailede yetişen Norman'ın, televizyon izlemesi, sinemaya gitmesi, öteki çocuklarla oynaması kesinlikle yasaktı. Marsha Norman'ın hayal gücü çok zengin bir yazar olmasını, yalnız geçen çocukluğuna bağlıyorlardı.

Eleştirmenler, İyi Geceler Anne oyununun çağımızın kalabalık kentlerinde yaşayan insanların en yakınlarının yanında bile nasıl yalnız kalabildiklerini ve aralarındaki iletişimsizliği başarı ile yansıttığını belirttiler.

10 Haziran 2009 Çarşamba

Yaşamdan / Dün Sabah Başıma Gelenler



Dün sabah, yakın arkadaşlarımla kahvaltıyı açık havada yapmak istedik. Malum, Antalya'nın bunaltıcı sıcakları başlıyor, hatta başladı bile. Artık evden çıkmak istemeyeceğiz yakında diye..
Sözleştiğimiz üzere Konyaaltı Caddesi'ndeki Kadın Platformu olarak bilinen bahçeye gittik. Orada marifetli ev hanımları nefis gözlemeler yapıyorlar ve ürettikleri elişlerini, ev yapımı reçelleri sergileyip satıyorlar. Güzel, mütevazı bir bahçe.
Bahçeye gidip güzel bir yer seçmiştik ki, yaralı bir kedicik gördüm. Duvarın dibinde oturuyordu. Yüzünün neredeyse yarısı ve ön ayaklarından biri parçalanmış, her yeri kan içindeydi. O an nasıl üzüldüğümü anlatamam. Kahvaltıyı unutup kediciği veterinere götürme derdine düştüm. Ancak zavallı hayvan çok korkmuştu. Görevli bayanlardan bir bez isteyip kediyi sarıp sarmalamaya çalıştım incitmeden. Arkadaşlarımdan biri de bana yardım etmeye çalışıyordu ama başaramadık, kedi korkup kaçtı. Kediciği daha fazla korkutup incitmek istemediğimden fazla uzak olmayan veterinerime gidip bir taşıma kutusu ile konserve mama alıp geldim. Masadakiler biraz söylendiler ama doğrusu pek de umurumda değildi. Ancak taşıma kutusuna giderken öyle bir hata yapmışım ki; bedelini oldukça ağır ödedim. Kedi ile uğraşırken çantamı oradaki taş inek heykeline bırakmışım, döndüğümde çantanın yerinde yeller esiyordu. Bizimkiler de sağ olsunlar arkaları dönük olduğundan ve aradaki ağaç kümelerinden hiç bir şey görmemişler. Kedicik de ortalarda yoktu. Ne yapacağımı şaşırdım ve tabii ki bir an panik yaşadım; limiti yüksek kredi kartlarım, sürücü belgem, kimliğim, gözlüklerim, evimin anahtarları , cüzdanım, hepsi gitmişti..Yapılacak en mantıklı şeyi yapmaya karar verdim ve kartların iptali için bankalara gittim öncelikle. Üç farklı bankada gerekli işlemleri yaptırdım. Sonra da karakola gidecektim ki, polise olayı bildirmeden önce arkadaşlarımı göreyim dedim ve çay bahçesine döndüm. Onlar da bana ulaşmaya çalışıyorlarmış.

Çanta yakınlardaki bir çöp konteynerında bulunmuş. Kapağı bile açmadan üzerine bırakıp kaçmış alan kişi. Bir beyefendi de görüp bakmış. Cüzdanım, sadece nakitler alınmış olarak duruyormuş içinde. Kimliğim, kredi kartlarım ve sürücü belgem de çantadaymış. Bir de veterinerimin kartviziti çıkmış çantadan ve beyefendi zaten yakınlarda olan veterinerime götürmüş çantayı.

Sonuçta çantama ve içindekilere sadece para kaybı ile kavuştum. Akşam üzeri kediciği yakalarım umudu ile tekrar oradaydım ama ne yazık ki bulamadım. Mama bıraktım, oradaki hanımları da tembihledim yiyecek vermeleri için. Yarın şansımı yeniden deneyeceğim. Lütfen kediciğe ve bana şans dileyin ve benim yaptığım gibi dalgınlık yapmayın.


8 Haziran 2009 Pazartesi

Begonvilli Ev'in Çiçekleri


Şubat ayında soğanlarını diktiğim liliumlar mayıs ayının ikinci yarısında açtılar. Önce iki güzel çiçek verdiler. Tomurcuk halden tam açılmış duruma geçmeleri muhteşemdi. Her sabah önce onların yanına koşuyordum.


Daha sonra diğerleri de geldiler ve muhteşem lilium buketleri oluştu balko numdaki saksıda.






LİLİUM YETİŞTİRME HAKKINDA BİLGİ İÇİN BURAYI TIKLAYIN