Ortadoğu Kaynayan Kazan
2006 yılının komşu ülkelerle ilgili olan politik gündemimizde, en önemli konulardan biri de; Lübnan’da, İsrail çatışması sonrası çıkan iç savaş ve Lübnan’a asker gönderilip gönderilmemesi tartışmaları idi. Bu gün ise ülkemizin politik gündeminde çok daha güncel olan Güneydoğu’daki şehit verdiğimiz askerler ve bir türlü çözülemeyen Kürt sorunu var. Bu konuda ayrıca yazacağım. Ancak şimdi, 2006 yılındaki İsrail Lübnan çatışmaları sırasında yazdığım bir yazıyı buldum arşivlerimden ve sizlerle paylaşmak istedim. Sonra da Orta Doğu’da son duruma bir göz atmak istedim; İşte 2006’da yazdığım yazı;
Orta Doğu Kaynayan Kazan
Irak Savaşı’nın acıları sürerken, Lübnan İsrail Savaşı’nın patlak vermesi ile ülkeden panik içinde kaçan yabancı asıllıların görüntüleri, yaşananları oldukça çarpıcı şekilde aktarıyordu.Böylelikle bu olaylar günlük yaşamımızda gündeme oturdu.Yakın tarihe şöyle bir göz atarsak; ülkeler arası politikalardaki çarpıklıkların nasıl ülkelerin yazgısında rol oynadığını kolaylıkla görebiliriz..
1915 yılına gidelim; Filistin topraklarına Yahudilerin yerleştirilmesine imkan sağlayan ve Yahudilerin bu topraklar üzerinde devlet kurmalarına kapı açan ilk ihanet, Şerif Hüseyin tarafından yapılmıştır. Şerif Hüseyin 1999 ‘da hayata gözlerini yuman eski Ürdün kralı olan Hüseyin İbnu Talal'ın dedesinin babasıdır.Fazla detaya inmeden anlatacak olursak, zamanın, İngiltere’nin Mısır büyük elçisi, Şerif Hüseyin’e bir teklif götürdü.. Bu teklifte, Şerif Hüseyin'e Arapların Osmanlılar’dan ayrılarak bağımsız devlet kurmalarına yardımcı olunacağını, kendisine de halifelik verileceğini vaad ediyordu. Yani İslam ümmetinin halifesini haçlı zihniyetinin başını çekenlerden İngiltere belirleyecekti. Bu vaadlerine karşılık Şerif Hüseyin'den de Filistin topraklarına Yahudilerin yerleştirilmesine ve bu topraklarda bir Yahudi devleti kurulmasına yardımcı olma sözü alınmıştı. Şerif Hüseyin İngilizler’in vaadlerinden etkilenip 10 Haziran 1916'da Osmanlılara karşı isyan başlattı. Aynı yıl İngiltere, Fransa ve Rusya arasında Filistin toprakları üzerinde bir Yahudi devleti kurdurulması için gerekli şartların oluşturulmasını öngören Sykes-Picot anlaşması adı verilen bir anlaşma imzalanmıştı.
Şerif Hüseyin, Filistin'e ve Osmanlı’ya ihanet konusunda İngilizlere verdiği sözü yerine getirdi ama İngilizler ona verdikleri sözü yerine getirmediler. Kendisine bütün Arap yarımadasının yönetimini vermeyi vaad ettikleri halde daha sonra şimdiki Ürdün topraklarına razı olmasını istediler.
Olaylar birbirini izledi ve 1947'de İngiliz güçlerinin kademeli olarak Filistin'den çekilmesinden sonra 1948'in başlarında İsrail'in kuruluşu ilan edildi. İsrail'in kurulmasıyla birlikte Filistin halkıyla Yahudiler arasında bir savaş başladı. Bu kez Filistin halkına Şerif Hüseyin'in oğlu, zamanın Ürdün kralı Abdullah ihanet etti. Kral Abdullah, Filistin halkına destek amacıyla (!) İngiliz kumandan Glop Paşa'nın emrindeki ordusunu Filistin topraklarına soktu. Bizzat 1948 olaylarını yaşayanların anlattıklarına göre İngiliz Glop Paşa'nın emrindeki Ürdün birlikleri Filistinlilere: "Artık biz düzenli bir ordu olarak olaylara müdahale ettik. Sizin böyle dağınık bir mücadeleye devam etmenize gerek kalmadı" diyerek, onların Yahudi işgalinden kurtardıkları bölgeleri ellerinden alıyor, sonra oraları tekrar Yahudilere teslim ediyorlardı. Bu sayede Yahudiler 1948 olaylarında sınırlarını daha da genişleterek bugün Yeşil Hat olarak adlandırılan hattın içinde kalan bölgelerin tamamına hakim oldular
Kral Abdullah’tan sonra yerine geçen Tallal deli olduğu için, İngilizlerin isteği ile tahttan uzaklaştırıldıktan sonra yerine geçen genç kral Hüseyin zamanında, görünürde Filistin yanlısı olan Lübnan’ın nasıl İsrail çıkarları doğrultusunda davrandığını, bunu yaparken de
Yahudi kökenli Amerikan lobisinin nasıl oyuncağı olduğunu ayrıntıları ile anlatmam çok uzun sürerdi..Topraklarından sürülerek zorunlu olarak Lübnan’a taşınan Filistin direnişi ,Bir türlü Lübnan’ın İsrail’le ilişkilerinin düzelmesine izin vermedi. Suriye ise daha çok direnişin siyâsi ve tanıtım faaliyetlerini yürütmede kullanılan bir merkez olarak seçildi.
27 Eylül'de de Arap ülkelerinin müdahalesiyle Ürdün yönetimiyle gerillalar arasında bir anlaşma imzalandı. Bu seferki anlaşma da 10 Temmuz tarihli anlaşmanın bir benzeriydi. Bu olayların yaşandığı 1970 yılı Eylül ayı "Kara Eylül" olarak tarihe geçmiştir.
27 Eylül 1970 anlaşmasına rağmen Ürdün'ün Filistinli gerillaları Ürdün topraklarından uzaklaştırmayı amaçlayan uygulamaları son bulmadı. Bu uygulamalar dolaylı olarak zaman zaman karşılıklı çatışmalara yol açtı. Ürdün, gerillaları tamamen imha etme veya Ürdün topraklarından silip atma amacına yönelik hazırlıklarını da ABD'nin desteğiyle yoğun bir şekilde sürdürüyordu. Kral Hüseyin, bu hazırlıkları sürdürdüğü sırada ABD'deki Yahudi lobisinin ileri gelenlerinden olan ve bir ara ABD dışişleri bakanlığı yapan Henry Kissenger'le yoğun temas içindeydi. Filistinli gerillaların Ürdün'den çıkarılmasıyla İsrail'in işgal altında tuttuğu toprakların doğu sınırı güvenceye alınmış olacaktı. Derken 13 Temmuz 1971'de Ürdün yönetimi Filistinli gerillalara karşı geniş çaplı bir askeri operasyon başlattı. Birkaç gün süren operasyonda Filistinli gerillalardan ve sivillerden toplam 3000 kişi öldürüldü. Filistinli mültecilerin kaldığı kamplar tamamen yerle bir edildi. Sağ kalabilen gerillaların tamamı da Ürdün'ü terk ederek Suriye veya Lübnan'a gitmek zorunda bırakıldılar. Ürdün yönetiminin siyonist işgalcilerin bile yapamayacağı bu imhâ harekâtı Arap dünyasında geniş tepkilere yol açtı. Birçok Arap ülkesi bu harekâtından dolayı Ürdün'ü kınadı. Ancak kınamalar samimiyetten uzak belli siyâsi hedeflere yönelik kuru açıklamaların ötesine geçmiyordu.
1970 den sonra, Amerika’nın sözde uzlaştırma(! )Çabaları,
ve asla Lübnan’a hiçbir kazanç sağlamayan gülünç İsrail Lübnan anlaşmaları.. Sonuçta işte yine savaş..
Bir haftadır araştırıp okuduğum bilgiler, savaşın acımasız yüzünü, dönen uluslar arası hain politikaları göz önüne getirirken Lübnan’ın ihanetlerinin bedelini ödediği düşüncesini de getiriyor akıllara ister istemez. Ama ne acı bir bedeldir ki, hiçbir günahı olmayan çocuklar ve sivil halk ödüyor bu bedeli..
İsmet Şahin 2006
Orta Doğu’da son birkaç aydır haber başlıkları ise şöyle:
Lübnan ve ABD, ikili askeri ilişkilerini kurumsallaştırmak amacıyla ortak askeri komisyon kurdular. (07.10.2008 )
Lübnan'ın kuzeyindeki Trablus'ta bir meydandaki patlamada ölenlerin sayısının 18'e yükseldi. (13.08.2008)
Lübnan'da Libya lideri Muammer Kaddafi hakkında tutuklama kararı çıkartıldı.(27-08-2008)
Hizbullah Trablusşam'da meydana gelen çatışmalara son vermeye yönelik çabalarına destek verdiklerini açıkladı. (08.09.2008)
Lübnan'ın kuzeyindeki Trablus'ta bir meydandaki patlamada ölenlerin sayısının 18'e yükseldi. (13.08.2008)
Lübnan'dan Suriye'ye devlet başkanı düzeyinde tarihi bir ziyaret yapılıyor. (14-08-2008)
İsrail ile Hizbullah arasında yapılan anlaşma çerçevesinde serbest bırakılan
5 militan Lübnan'a geldi.(17.07.2008)
Lübnan'da Başbakan Fuad Sinyora liderliğinde ulusal birlik hükümeti kuruldu. (13.07.2008)
Türk askerinin Lübnan'daki Geçici Görev Gücü bünyesindeki görev süresinin uzatılma kararı yürürlüğe girdi.(11-07-2008)
Not:Haber başlıkları Güncelnet'ten alınmıştır.
İsmet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Beğeni ve görüşleriniz benim için çok değerli. Yürekten teşekkürler.