31 Temmuz 2012 Salı

Ah Hüzün! Ben Seni Nerelere Koymalıyım?

Bu eski bir yazı; 2010 yılında yaşadığım bir olay üzerine yazılmış. O olay bende çok derin yaralar açmıştı. Bu Ramazan günlerinde ibret alınası bir durumu tüm yalınlığı ile anlatan bir olay.. Nereden mi aklıma geldi? sevgili bozbek, yiyecek savurganlığı ilgili harika bir yazı yazmış.

(tık)Bİ SAKİN OLUN

Okudum, içim sızladı ve o günü anımsadım. İşte yazım:

Bir Pazar Sabahı

Paylaş
Bu sabah biraz daha erken uyandım. Sokaktaki dostlarıma güzel bir kahvaltı hazırlamak geldi içimden; hergün verdiğim kuru mamalardan bıkmışlardır diye... Tavuklu, sebzeli, pirinç ve bulgurdan oluşan pilavla çorba arası bir karışımdı bu günkü yiyecekleri. Bir kaç plastik kutuya bölüştürüp kocaman mama çantama yerleştirdim ve parkın yolunu tuttuk Minik'le. Zaten beni bekliyor olmalılardı büyük olasılıkla.

Nedense bugün onları doyurduğum ve oynadığımız ağaçlı alan bomboştu. Etrafıma bakındım, köpekciklerimi göremeyince, onlar için hazırladığım yiyecek kutularını oradaki ağacın çatal gövdesine yerleştirdim, temizlik işçileri çöpe atmasınlar diye.. Minik'le parkta bir tur atıp geri dönecektim. Onlar da gelmiş olurlardı bu arada. Sıcakta elimde taşımak istemedim onca yiyeceği.


Çok sevdiğim begonvilli taş merdivenden aşağıdaki yürüyüş yolluna indik. Deniz manzaralı kafeler ve kır kahvelerinde kahvaltı hazırlıkları başlamıştı. Bizim buralarda kafelerin pazar kahvaltıları ve brunchları meşhurdur. Garsonlar bahçelerde bir oraya bir buraya koşuşturarak şık masalar hazırlıyorlardı. Bazılarında canlı klasik müzik bile olur.

Bir iki saat içinde, hafifçe esen meltem rüzgarının serinliği eşliğinde, çiçekler arasında açık büfeli kahvaltı etmek isteyen insanlar doluşacaklardı buralara ve birbirinden nefis yiyeceklerle donatılmış açık büfe standlarından neşe içinde alacaklardı yiyeceklerini.

Kuş seslerini dinleyip, temiz havayı içimize çekerek yürüyüşümüzü tamamladık. Kocaman bir daire çizip yiyecekleri bıraktığım yere döndük.


Dört ayaklı dostlarımız hala ortalıklarda yoklardı ama ağacın altındaki piknik masasında orta yaşlı koyu tenli, yoksul görünümlü, zayıf bir adam bir şeyler yiyordu. Bir ara sayıları azalan evsizler yine çoğaldılar bu günlerde. Onlardan biri olmalıydı. Rahatsız etmek istemedim. Yiyecekleri alıp, köpekleri bulma olasılığım olan parkın bir başka köşesine gideyim diye tedirgin hareketlerle yaklaştım. Gördüm ki; benim paketlerden biri adamın önünde duruyordu...Zavallı adam neredeyse yarısını bitirmişti. O anki duygularımı anlatacak sözcük bulamıyorum.

4 yorum:

  1. :(( ürperdim resmen.. kime niyet kime kısmet misali.. bu yazı güzel bi hatırlatma oldu benim için.. teşekkürler..

    YanıtlaSil
  2. :( Bu dünya yoksullar yüzünden değil gözü doymayan zenginler yüzünden açlığa mahkum oldu zaten. Ne kadar güzel ibret dolu bir yazı. İçim cız etti okuyunca.

    YanıtlaSil
  3. boğazımda kocaman bir düğüm :( ne yapsam bilemedim (kömürün annesi)

    YanıtlaSil
  4. gül ün blogu sayesinde tesadüfen buldum sizi. iyikide buldum hayvan dostlarını bulmak beni çok sevindiriyor. ama okuduğum iki yazınızda içimi burktu:( nasıl duygulandım heleki buna:((((((

    yüreğinize sağlık diyorum.
    izlemeye alıyorum sizi, bende bekliyorum.
    yildizlimakyaj.blogspot.com

    sevgiler

    YanıtlaSil

Beğeni ve görüşleriniz benim için çok değerli. Yürekten teşekkürler.