21 Temmuz 2012 Cumartesi
Pastoral Aşkım ve Anılarım
Ağaca, çiçeğe, börtüye böceğe, toprağa, hatta taşa, kayaya düşkünlüğüm çocukluğumdan beridir. Gerçek bir köy yaşamını hiç tatmadım ama böyle bir yaşama yatkın biri olduğuma inanırım.
Küçücük bir kızdım; minik teneke kutularda çiçeklerim, anneannemin bahçesinde meyve çekirdeklerini dikerek büyüttüğüm ağaçlarım vardı.
Sonraki yıllarda öğrenciliğim sırasında ve daha da uzunca süren apartman yaşamında, bu keyiflerden uzak kaldım istemeden. Nihayet yeniden kendi çapımda pastoral aşkımı taze tutabileceğim bir ortamım oldu.
Dün iki bahçevan çim taklidi otlarla dolu bahçemi az çok ıslah etmeye çalıştılar. Kocaman iki çim biçme makinesi ile karmakarışık hale gelmiş olan sözde çimlerimi biçtiler. Ben boş durur muyum, makinenin ulaşamadığı kenar köşe yerlerdeki otları kocaman bir bahçe makası ile kesip, ağaçların diplerindeki yabani otları temizledim. Üstelik bu işleri bahçe eldivenlerim eskidiği için eldivensiz yaptım. Bu yüzden özellikle sağ elimde su kabarcıkları oluştu, patlayınca ıstıraplı bir durum ortaya çıktı. Bu olay beni yıllar öncesine götürdü;
Kız Öğretmen Okulu'nda öğrencilik yılllarımda, epeyce yüklü bir ders programımız vardı. Fen , sosyal ve yabancı dil grubu dersleri yanısıra meslek derslerimiz de oldukça ağırdı. Ayrıca müzik, resim, beden eğitimi dersleri de asla göstermelik değil, gerçekten eğiten, öğreten derslerdi. Ancak bir dersimiz vardı ki, ilk uygulamaya konulduğunda beni heyecanlandıran, sonrasında ise tam bir fiyasko olan tarım dersiydi. Çünkü her dersin öğretmenleri, en yeterli en elit öğretmenlerdi ama zavallı tarım dersinde gerçekten tarım uzmanı olmayan rastgele kişiler öğretmenlik yapıyordu. Rastgele dediysem; ders saati az olan herhangi bir öğretmeni tarım öğretmeni olarak görevlendiriyorlardı. Hiç olmazsa bir ziraat mühendisi ya da teknisyeni yapsaydı bu işi ama ne görevlendirilen öğretmenler tarımdan anlıyorlardı, ne de biz doğru dürüst bir şeyler öğreniyorduk. Tek yaptıkları ince bir kitaptan teorik bilgiler okutmak, arıcılık, tavukçuluk vs. konulu ödevler vermekti. Bir de okulun genişçe bahçesinde öğretmen lojmanları olarak kullanılan üç dört katlı binanın yakınlarını bize kazdırıp taşlarını yabani otlarını temizletmeleriydi. Sonra da birilerine sebze meyve ektiriyorlardı galiba. Eldiven falan yoktu tabii ki. İşte o günlerde ellerimizde bu tür yaralanmalar olmuştu. Üstelik bu amelelikten öte gidemediğimiz dersin notla değerlendirilmesi de hiç adil değildi. Hiç unutmuyorum, son seneydi galiba, matematik öğretmenimiz Şükriye Hanım giriyordu tarım derslerimize. Bahçe kazma performansımıza not verecekti. Ufak tefek bir kız olarak boyumu aşan bel küreğine öyle bir yüklenmiştim ki... İyi not almak istiyordum, çünkü diğer notlarım oldukça yüksekti ve ben seviyordum bu işleri.. Öğretmenimiz sıra ile değerlendirmeye alıyor, dudaklarını büzüp başını hafif yana eğerek bakıyor ve not veriyordu. Biraz inceleyip gözlerini devirerek bakışlarını uzaklara kaydırıp '' yedi! '' dedi. Oysa o bölümü günlerdir kazan, kaytarmayan, elleri su toplamış bir kaç sorumluluk duygusu gelişmiş öğrenciden biriydim. Çok az iş yaptığı halde sırf iri yarı olduğu için ve sadece öğretmenin başımızda olduğu anlarda çalışıyor görünenler dokuzları onları kapmıştı:)) Eee, bizim toplumumuzda çok yadırganacak bir şey değil bu ama çok içerlemiştim doğrusu..
Neyse, bu göstermelik tarım dersleri bize hiç bir şey kazandırmadı belki ama anneannemle dedemin bahçesinde yetişen enfes güller, ortancalar, her tür meyve ağacı, büyük asma çardağı, ortadaki beyaz badanalı, etrafı teneke kutulara dikilmiş zambaklarla dolu havuz, komşulara dağıtılan sepet sepet üzümler, kayısılar, bahçedeki kediler, kirpiler, kaplumbağalar, bir köşedeki kümeste bakılan tavuklar benim bahçe, ağaç, çiçek, böcek aşkımı hep canlı tuttu.. Ne günlerdi o günler:))
Not: Bir zamanlar Antalya'nın göbeğinde Bahçeli Evler denilen bir semtte böyle cennet bahçeleri olan evceğizler vardı. Şimdi yerlerinde yeller değil de egzoz dumanları esiyor. Kocaman apartmanlarla doldu her yer.
Begonvilli Ev'in zarif hanımefendisi,
YanıtlaSilyorum yazma konusunda çekingen olmama karşın, bu yazıyı okuyunca içimden yazmak geldi. İçten, sade abartısız anltımınızla hoş bir sohbet ortamında hissettirdiniz kendimi. Teşekkürler.
Sanırım yazınıza koyduğunuz başlıktan dolayı, Andre Gide' nin Pastoral Senfoni' si düştü aklıma. Kitabın adı da Beethoven'in Pastoral Senfoni eserinden alıntı.
YanıtlaSilDemem o ki pastoral tutkusu insanı yazar, şair, besteci yapabiliyor.
Demem o ki pastoral tutkusu, insanı insanca bir yaşama, hassasiyete, üretmeye, adamaya tutkun hale getiriyor.
Yani özetle demem o ki bu yazınızla kapınızı bize biraz daha açıp, içeriye bir adım daha attırdınız.
Yazan, üreten, çoğaltıp geliştiren ellerinize ve yüreğinize sağlık!
Sevgili Yasemin Hanım, sevgili Nurdan Hanım, ikinize de yürekten teşekkürler. Yazımı okumanız ve değerki yorumlarınız beni mutlu etti.
YanıtlaSilNe güzel anlatmışsınız , sizi kendime yakın buldum, hatta bir köyde komşu olsak....
YanıtlaSilBenim de tarım dersime matematik öğretmenim girerdi.
Teşekkür ederim. Ne güzel olurdu değil mi:)
SilYazınızı ben de okudum ve çok güzel anıların taa da içinde buldum,kendimi.Bu yazıda merak ettiğim bir çok kadarsoruya da cevap buldum.Şimdiler de yok ama bizler o tarım derslerini okumuştuk.Acaba o nedenle mi bu kadar omeraklıyız,doğayı seviyoruz.Keşke o güzel bahçeli evlerle dolu mahalleleri yaşatabilseydik.
YanıtlaSilTarım dersleri bizde aynen anlattığım gibiydi yani işlevsizdi. Sizi bilmem ama bende işe yaradığını sanmıyorum.Sanırım doğa sevgisi içten gelen bir duygu. Belki biraz öğretilebilir. Biraz da çevrede bu konuda örnek alınabilecek insanların bulunması ile ilintili.
SilCanım benim hepimizin anılarında aynı şeyler var demek ki çocukluğumda neden diye sorup cevabını alamadığım bir soruydu bu, konuyla alakası olmayanlardan aldığımız(alamadığımız) dersler.
YanıtlaSilyazını okuyunca lise de ingilizce öğretmeninin tayini çıkınca tek kelime ing. blmeyen dindersi hocası gelmişti bize:)))))
Tarım dersi için şanslıydı öğretmenimiz ziraat mühendisi idi ve çok güzel şeyler öğrenmitik.
geçmişlere götürdün teşekkürler:)
Eğitim sistemimizdeki hatalı uygulamalar o günden bu güne değişmedi ne yazık ki.. Neyse ki bizler çocukluğumuzda bazı güzelliklerin farkına varacak kadar şanslıymışız. Bir de bunları hiç tanımadan büyüyen çocuklar var. Kişisel yatkınlığın da önemli olduğunu sanıyorum. Sevgiler, selamlar, Hatice'ciğim.
SilBen ellerinin su toplamasına takıldım sevgili komşum. Onurlu dürüst ve çalışkan bir öğrencinin gayretlerini göremeyen bir eğitimci bu gün anılarınızda kalmış belki ancak buradan çıkarılacak o kadar çok ders var ki.'' Bizim zamanımızda eğitim daha iyiydi ''diyoruz ,aslında öğretim iyiydi,eğitimde öğretmenler hep sınıfta kalmışlardı. Bizim psikolojimiz hiç düşünülmezdi ki. Kuzenim daha lise çağlarında babasını kaybettiğinde ,yatılı okuyordu; okul idaresi onu dersten çağırıp acı haberi vermişler ve sonra da doğru derse yollamışlar ,hala acıyla anlatır.Bizler bu konulara daha hassas yaklaştık,okulda rahatsızlanan öğrencilerimi acilen hastaneye götürüp ailesi gelene kadar başında beklemişliğim çoktur. Daha neler neler... O küçük kızın yüreğindeki doğa sevgisine hiçbir katkısı olmayan öğretmeni rahmetle anıyor,benim komşumun daha o günlerden nasıl bir insan olacağı belliymiş diyorum. Sevgiler hepimizden hepinize!
YanıtlaSilDuyarlı yaklaşımınıza aynen katılıyorum. Evet, öğretmenlerimizin çoğu görevine düşkün, mesleğini ciddiyetle yürüten insanlardı ama bir çocuğun duygusal gereksinmelerine, kişiliğini oluşturabilecek hassas durumlara gereken önemi vermiyorlardı. Şahsıma olmasa da çok ama çok onur kırıcı davranan öğretmenlerimiz oldu. Yine de hepsini saygı ile anıyorum. Kuzeninizin yaşamı boyunca o acıyı nasıl hissettiğini anlayabiliyorum. Siz elbette doğru olanı yapmışsınız. Hatta aynı olayları ben de yaşadım, bir defasında okul bahçesinde düşüp başından yaralanan öğrencimi hastaneye götürüp başında bekledim. Bunu yapmam benim için çok gerekli, çok doğaldı ama ertesi gün aile kocaman bir çiçekle teşekküre gelince şaşırıp kalmıştım. Demekki doğru olanı yapmak bile insanları şaşırtabiliyor.
SilBenim ise unutmadığım öğretmenlerimin arasında üst sıralarda yer alır Tarım Öğretmenim Mehmet Mutafoğlu.Kendisi Ziraat Teknisyenliğinden geçme bir öğretmendi. Kütahya şartlarında uygulama bahçesine ait çok fazla anım yoksa da görev bilinci ve sağlam karakteri ile unutmadıklarım arasındadır. Kulakları çınlasın.
YanıtlaSilO yıllarda 1969-71 tarım kitabımız yoktu. En az 6 ciltli bir defter istedi ve üç yıl boyunca tarım kitabımızı bize kendi yazdırdı. Faydalandık mı? Hayır,çalıştığım köylerde yetkililerden gelen önerilere kulak asan yoktu ki onyedi yaşında bir elli boyundaki hocanımı kim dinlesin?
Ben de ağacı ,otu ,böceği çiçeği çok sevenlerdenim. Hatta tamamen el değmemiş ortamlardakine ayrıca hayranımdır:))
Öğretmeninize saygılar benden. Tam da benim düşlediğim gibi bir tarım öğretmeniymiş.
SilO el değmemiş doğal ortamlara ben de aşığım..